Hrant’ın Arkadaşları’ndan gazeteci, yazar ve aktivist Hayko Bağdat ile “Yeni Türkiye”yi, Gezi direnişini, Ermeni Soykırımı’nın 100. yıldönümüne giderken oluşan siyasi durumu konuştuk.

Türkiye’nin son 10 yılını nasıl değerlendiriyorsun?

Şimdilerde moda olan MGK kararlarıyla tespit edilen vatan hainleri listelerinden alt alta üst üste olan kesimlerden bir tanesi ilk defa o listeleri hazırlayan, Eroğan’ın tabiriyle ‘eski devlete’ karşı bir mücadele başlatmış oldu veya öyle lanse etti kendisini. Kimdi onlar? İrticacılar, daha altında bölücü Kürtler, onun altında misyonerler, Ermeniler, komünistler, Aleviler falan. Belediyelerdeki daha önceki kazanımıyla belediyelerle tabanla bir bağ kurmuş olan o kanat, o listelerde canı yanmış her kesimle de ciddi temaslar kurdu. Gitti Cumartesi Anneleri’yle görüştü. Alevilere gitti, haklarını eski devletin nasıl gasp ettiğini anlattı. Kürtlerle görüştü. Eski devletin bütün kirli haliyle kıyasladığımızda, geniş taban içerisinde bir ahlaki üstünlük kazandı. O kadar deli gömleğine sıkıştırılmıştık ki Türk taklidi yapmak zorunda olan Kürtler, Sünni taklidi yapmak zorunda olan Alevilerdik . “Eski Türkiye”nin gerilemesi ihtimalini heyecanla karşılamasına yol açtı bu kesimlerin. Eskiden devleti yönetecek ‘bizim çocukların’ bir tarifi vardı. Onlar çağdaş, kemalist, batıcı, eğitimli ve klasik müzik dinleyen adamlardı.

Fakat bu mücadelelerinin birkaç önemli raudundan sonra devlet içerisinde başlayan köşe kapmaca, yine bu devleti ‘bizim çocuklar yönetmeli’ formuna sıkıştırdı. Kimdi bunlar? Alnı secdeye değen çocuklardı. Cemaat AKP koalisyonundan bahsediyorum. Fakat devlet hiçbir zaman iyi bir devlet olmadı. Bizim çocuklar devleti oldu. Adalet gelmesi gereken bütün davalar, sadece siyasetin gerekliliği üzerinden devam etti. Dink, Ergenekon gibi bütün davalar siyasetin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde dizayn edilmeye başlandı.

Tabanda bunun karşılığı olduğu bir dönemdi. Hrant’ın katillerini bulsan kim ne diyecekti? Gerçekten darbecileri, Ergenekoncuları faş etsen, daha dibe gitsen kim durduracaktı seni? Bugün eski devletin kötü bir fotokopisi olan üstelik daha görgüsüzü, daha hoyratı şekliyle tekrar inşaa edildi devlet yapılanması. Üç gün önce vesayete, tanka karşı sokakta duran kesimler, bugün de polise, tomaya karşı aynı mücadeleyi vermeye devam ediyor bir şekilde.

Fakat şu kazanımdan bahsedebiliriz, Türkiye’nin en büyük eylemiydi Gezi. Çok politik olmayan insanların sokağa çıkıp bir şeylere dur dediği bir eylemdir. Burada vesayetin gerilemesinin çok önemli bir katkısı vardır. Sen sivil siyasetin bütün barbarlığıyla mücadele etmeye hazırsındır ama derin devletin, Ergenekonun olduğu yerdeki siyasi cesaretle aynı şey değildir. Bugün 10 yıl öncesine kıyasla daha büyük bir kitlesel karşı çıkışın ihtimalinin olduğu dönemdeyiz. Dünyanın en çevreci halkı olduk biz bunların sayesinde. Çünkü hoyratlar. 301 emekçi katledilmiş gitti bir tanesini de Erdoğan dövdü. Bu kadar kötüler. ‘Bu kurşun bize sıkılmıştır’ diye bütün kendi döneminde olan icraatları eski devlete mal ederken 15 yaşındaki çocuğun öldürülmesinin niye gerekli olduğunu anlatan bir kötü insan çıktı karşımıza.

100. yıl yaklaşıyor devlete nasıl bir adım attırılabilir ve anmalar nasıl olmalı?

Sembolik karşılığının biraz daha hareketlendirdiği bir durum var. 100. yılda bu konu daha fazla konuşulmaya değer bir şekilde karşımıza çıkıyor, bir alan oluşuyor önümüzde. Dönemin başbakanının taziye mesajının bizlerin mücadelesinin kazanımı olduğuna eminim. Başbakan dünyanın en barış sever, ölümlere üzülen insanı değil. Biliyoruz ki Kürtleri çok sevdiği için falan barış süreci başlatmadı. Kürtlerin kazanımıyla oldu bu. Ermeni meselesi de aynı şekilde. Devletin geleneksel çizgisinden geri adım atması, devlet insani özellikler edindiği için olmadı. Verilen mücadelenin kazanımlarının onları sıkıştırdığı alanlar var. Bütün dünyada böyle üstelik. Bir soykırımın daha fazla yok sayılması mümkün değil. Dolayısıyla Erdoğan’ın bu noktaya gerilemesi ve bu mesajı üzerinden bizlere alan açılıyor. Kazandığımız bir alan açılıyor. Üzerinden yüz yıl geçtiği için üzerine biraz daha düşünerek sanatı, sokağı, medyayı kullanarak, iyi fikirlerle herkese ulaşmak gerekir.

Devleti kontrol eden yüzde 50’lik bir iktidar partisi var. AKP’ye karşı her gün biriken bir öfke de var. AKP nasıl bir mücadeleyle yenilebilir?

AKP iktidarı artık AKP devleti. Bugün TRT’den RTÜK’e, HSYK’dan YSK’ya kadar kilitlenmiş durumdayız. Bu devlet kimleri tehdit ediyor? Kimleri öldürüyor? Yılda 1200 işçi öldürüyor bu devlet. Saray yapıldığı zaman ‘bizim gücümüzü gösteriyor’ diyen AKP’nin tabanındaki yoksul insanların hayatı taşeronluk sistemiyle, işçi sınıfının kazandığı hakların tamamının ellerinden alındığı bir sistemle bizzat AKP tarafından tehdit ediliyor. Hala ‘Ali’yi sevmekse mesele, hallederiz’ diyor. Mesele bu değil ki. Sen Sünni bakışıyla Aleviliği tarif etmeye çalışan ceberrut bir devletsin. Kimlikleri, mezhepleri, Ermenileri tehdit ediyor. Hrant’ın katilini partisinin arka bahçesinde sakladı. Bugün bir Ermeni’nin daha öldürülmesinin önünde hiçbir engel yok. Caydırıcılığın yok çünkü. Kürtleri tehdit ediyor. HDP’yi barajı geçme ihtimaline karşı operasyona tabi tutuyor. HDP eğer, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki gibi bir kampanyayla genel seçimlere katılacak olsaydı, parlamentoya parti olarak girseydi, 40 vekil daha kazanacaktı ve AKP’nin tabanından kazanacaktı. Şimdi silahlı unsurlarıyla müzakere masasındayken sivil siyaseti illegal, katil ilan ediyorsun. Sivil siyaseti tehdit ediyor. Zorunlu din eğitimiyle inanç ve ifade özgürlüğünü tehdit ediyor. AKP’nin bugün tehdit ettiği bütün kesimlerin ortak dertleri olabilir. Bu ortak dertlere sahip kesimlerin konuşmasında fayda var. Birbirimizle hiç uzlaşamayabiliriz. Fakat ortak noktalarımızdan konuşmaya başlamakta fayda var. Beraber örgütlenelim, aynı çatı altında buluşalım demiyorum. Sadece konuşmakta, altını çizmekte fayda var. AKP liderliğinin işçi katili olduğunun, Ermeni katillerini sakladığının altını çizmekte fayda var. Gezi’de doğan büyük heyecanla beraber, AKP muhalifi tüm kesimlerin en azından birinci görevi bu tehdit edilen kavramların altını çizmektir. Bu adamlar kimlerin katili, potansiyel katili, kimlerin boğazına yapışmış durumdalar, bunun altını çizelim. Kimlik siyaseti çok önemliydi şimdiye kadar. Ama yapalım da bir an önce bitsin diye önemliydi. 90 yıllık Kemalizmin bastırdığı bütün o halin içinde bunların konuşulmasında fayda vardı. Kimliklerimiz üzerinden dertlerimizi anlatmakla beraber kadın, işçi olmak gibi ortak dertlerimiz üzerinden siyaset geliştirmekte fayda var. Demirtaş kampanyası bize gösterdi. Karşılık buluyor, çünkü dert ortağı.

Röportaj: Şenol Karakaş