Ozan Tekin, kalıcı barış için yapılması gerekeni yazdı.

Geçtiğimiz hafta içinde HDP İmralı heyeti, çözüm sürecinin askıdan indirildiğini ve kaldığı yerden devam edeceğini açıkladı. Hükümet kanadı bunu doğruladı. Daha sonra, hem Selahattin Demirtaş hem de Pervin Buldan, çözüm sürecinde karşılıklı adımların atılması hâlinde Kürt lider Abdullah Öcalan’ın PKK’ye seçimlerden hemen önce silah bırakma çağrısı yapabileceğini dile getirdiler.

Bu durum, “Yeni Türkiye” söyleminde tutunacak tek dalı çözüm süreci kalan AKP cephesinde büyük bir sevinç yarattı. Hükümetin sözcüleri, Ekim ayı başındaki Kobanê gösterilerinden çözüm sürecinin devam ediyor olmasını sevinçle karşılıyorlar. Ancak yanıldıkları nokta şu: Bu durum hükümet sayesinde değil, hükümete rağmen oldu. “Kobanê düştü düşüyor” diye sevinen ve PKK ile IŞİD’i eşit gösteren Tayyip Erdoğan’dan mücadeleyle kazanılan “geçiş koridoru” ile oldu. AKP’nin Kürt serhildanı sonucu geriletilmesiyle oldu.

Üstelik, çözüm sürecinde odaklanılması gereken PKK’nin “Türkiye topraklarında” silahlı mücadeleyi bırakma kararından çok, Kürt halkının hakları olmalı. Hükümet, anadilde eğitimin önünü açacak düzenlemeleri yapacak mı? Kürtlerin cahil oldukları için PKK’yi destekledikleri fikrinden vazgeçip, bu hareketin demokratik siyasete katılmasının koşulları oluşturulacak mı? Kürtlerin statüsü, kendi kendilerini yönetme hakları olacak mı? Kürt sorunu, Kürt halkının ulusal kimliklerinin reddi ve haklarının gaspı ile başladı. Barış, ancak bu durum tersine döndüğünde sağlanabilir. Çözüm isteyenler bu yüzden Kürtlerin özgürlüğü için AKP’ye basınç uygulamalı.