Berk Efe Altınal
2007'de Ümraniye'de bir eve yapılan baskında ele geçirilen mühimmat üzerine başlayan Ergenekon davasında, Üçüncü İddianame ile birlikte darbecilerin kirli ilişkileri ve kanlı planları bir kez daha açığa çıktı. İddianame, örgütün Laik-Dindar, Sünni-Alevi, Kürt-Türk gibi toplumdaki ayrımları kullanarak kanlı bir çatışma ortamı yaratmayı ve bu ortamı askeri darbe için bir zemin haline getirerek iktidara el koymayı amaçladığını ortaya koyuyor.
Daha önce açıklanan belgelerde, AK Parti kapatma davasının açılmasından önce Kemal Alemdaroğlu'nun "Kansız olmaz. Darbe lazım. Öncelikle de bu davanın açılması lazım" dediğini öğrenmiştik. Eğer engellenmeselerdi, örgüt çeşitli kişilere suikastlar düzenleyecek, büyük kentlerde bombalar patlatacak ve bu saldırıların belli gruplarca işlendiğini iddia edecekti. Tıpkı uzun bir süre boyunca İslamcı bir örgüt tarafından işlendiği sanılan Danıştay Cinayetinin aslında Ergenekon Terör Örgütü tarafından planlanmış olması gibi daha pek çok olay yaşanacaktı.
Bu tarz planlar arasında Alevi liderleri Kazım Genç'e ve Ali Balkız'a yönelik suikast planları da bulunuyor. Ergenekon sanığı eski polis şefi Ali Şahin'in evinde ele geçirilen dokümanların arasında üzerinde çalışmalar yapılmış krokiler, bu kişilere ait evlerin uydu görüntüleri bulunuyor ve bu dökümanlar iddianameye girdi. Ayrıca Sivas ve çevresindeki Ermenilerin ruhani lideri Minas Durmazgüler'e ve Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan'a yönelik de benzer suikast planları iddianamede yer alıyor. Çete, 6 bin Agos abonesini fişlemiş, Özür Diliyoruz kampanyasına imza veren kişilerle ilgili araştırmalar yapmış, Ermeni ailelerin adreslerini not almış.

Alışveriş Merkezini Patlatacaklardı

İddianamede yer alan başka bir çarpıcı belge ise Ankara'daki Optimum alışveriş merkezine düzenlenecek bombalı saldırıya ilişkin bir plan. Şahin'den alışveriş merkezinin A4 kağıtlara çizilmiş 4 krokisi ele geçerken, Optimum'un değişik açılardan çekilmiş 16 fotoğrafı da çıktı.
Bu saldırı Alevi liderlerinin öldürülmelerinin hemen ardından gerçekleştirilecek ve kamuoyuna saldırınım bu suikastlara karşı bir misilleme olarak yapıldığı söylenecekti. Şahin'in notlarında alışveriş merkezinin müşteri profilinin Sünni Türklerden oluştuğu bilgisi yer alıyor. Böylece birbirini izleyen Sivas ve Başbağlar katliamlarının bir benzeri yaşanacak, toplumda Alevi-Sünni çatışması yaratılacaktı.
Suikast planları bu kadarla da kalmıyor. Sanık Dönmez'in evinde ele geçirilen belgelerde, Başbakan Recep Tayip Erdoğan'a yönelik bir suikast planının hazırlanmakta olduğuna dair kanıtlar bulunuyor. Dönmez'in ajandasının içerisinde bulunan başbakanın ikametine ait uydu fotoğrafları, üzerindeki çizimler ve notlarla bir suikast planını ortaya koyuyor.
Ergenekon Çetesi bu suikastları gerçekleştirmeye başlamıştı. 9 Kasım 2005 günü Şemdinli'de patlayan bomba, 17 Mayıs 2006 tarihinde gerçekleşen, 1 kişinin öldüğü, 4 kişinin yaralandığı Danıştay Saldırısı, 19 Ocak 2007 günü gerçekleşen Hrant Dink Suikasti bu kanlı çetenin elinden çıkmıştı. Danıştay Saldırısını gerçekleştiren Alparslan Aslan, kendisinin 'Allah'ın askeri' olduğunu ve saldırıyı Danıştay'ın öğretmenlerin okullara başörtüsü ile girmesiyle ilgili yasal düzenlemeyi iptal etmesine misilleme olarak düzenlediğini açıklamıştı. Bunun üzerine ulusalcı kesimler 'Türkiye laiktir, laik kalacak' sloganlarıyla askerlere çağrı yaptılar. Ancak daha sonra ortaya çıktı ki, suikast Ergenekon Çetesi'nin önde gelen isimlerinden Veli Küçük tarafından planlanmıştı ve amacı ülkede Laik-Dindar çatışması yaratmaktı.
Ancak kitleler onların planladıkları gibi davranıp çatışmaya girmediler. Çünkü bu ülkenin insanları bu oyunları defalarca görmüştü ve Danıştay Cinayeti gerçekleştiğinde de, Hrant Dink suikastı gerçekleştiğinde de sokağa çıkan kitleler, darbecilerin beklentisinin aksine 'Çeteler halka hesap verecek' diye haykırıyordu.
Hrant Dink suikastının hemen ardından sokağa çıkan yüzbinler "Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeniyiz" diyerek darbecilerin planlarını ters yüz etti. Ardından 21 Haziran 2008 ve 18 Temmuz 2009 günlerinde Türkiye tarihinde ilk defa, birbirlerine düşürülmek istenen, çatışmaları için planlar yapılan gruplar bir araya geldiler ve "Darbeciler Yargılansın" dediler.
Ancak Ergenekon çetesi tamamen yenilmiş değil, aksine direniyor. Halkın büyük kesimleri darbelere karşı demokrasiden yana tutum aldığı halde, kendisini yargılanamaz, dokunulamaz olarak gören kesimler, yargıya müdahale ederek kendilerini kurtarmaya çalıştılar, ancak bu direniş geri püskürtüldü. Ergenekon savcıları hala görevlerinde. Yine de bu, çetenin hala canlı olduğunu ve saldırılarını sürdürdüğünü gösteriyor.
Biz de direneceğiz, mücadelemize devam edeceğiz. Darbe karşıtı olan tüm kesimlerle birlikte, hep beraber, hepimizin düşmanı olan bu çetelere karşı mücadele edeceğiz. Kurtuluş ancak vereceğimiz birleşik ve kitlesel mücadelede, güvenebileceğimiz başka hiçbir güç mevcut değil.
12 Eylül öncesi de benzeri planlar yapılmıştı, ancak o zaman darbeciler kazanmıştı. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in öldürülmesi, 16 Mart 1978'de Beyazıt'ta öğrencilere bomba atılması, 1 Mayıs 1977'de işçilerin üzerine ateş açılması yine aynı çetelerce gerçekleştirilmişti. Bu kan ve kaos ortamı bir darbe için bahane haline getirilmiş, demokrasinin kendi ayakları üzerinde duramadığını söyleyen ordu yönetime el koymuştu.
12 Eylül 1980'de, başarılı olmuş o kanlı darbe planın yıldönümünde sokaklara çıkalım, 'Bir Daha Asla' diyelim, onları artık siyasette istemediğimizi, hayatlarımızda istemediğimizi gösterelim, evlerimize, iş yerlerimize, dükkanlarımıza, okullarımıza darbeyi istemediğimizi gösteren işaretler asalım.
Darbeleri ve darbecileri durduracağız.


Bir Darbeci:
Yalçın KÜÇÜK

Eski Genelkurmay başkanının, bir darbe girişiminden haberdar olduğu ancak kanıt bulamadığını itiraf ettiği bir ortamda bile Ergenekon davasının fasa fiso olduğunu ısrarla savunan kesimlerin, sosyalist bir aydın hatta 'devrimci bir kartal' olduğunu öne sürdükleri Yalçın Küçük, Üçüncü Ergenekon iddianamesinde örgütün kurucularından biri ve teorisyeni olarak yer alıyor ve hakkında iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor. Peki Yalçın Küçük gerçekten sosyalist bir aydın mı?
Üçüncü iddianamenin içerisinde Yalçın Küçük'ün de günlükleri bulunuyor. Bu günlüklerde aldığı bir not şu şekilde: "27 Mayıs 2005, 1960 bir hükümeti devirmiştik. 2005 bir düzeni devirmeliyiz, daha büyük rolüm olmalı." ve sonra bu düzeni devirmek için Balbay, Veli Küçük, Dalan ve Perinçek gibi kişilerle görüşmeler yapıyor.
Kendisi demokrasi için 'soytarılık' diyen, paşaların siyasete bulaşmasına 'kazanım' ismini takan, Yahudileri dünyadaki kötü giden her şeyden sorumlu tutan sıradan bir ırkçı, bir demokrasi karşıtıdır.
Yıllardır kimlerin sabetaycı, kimlerin hain, kimlerin epilepsi olduğuna dair yazdığı kalın kalın komplo teorisi kitapları ya da ekranlarda yaptığı ve çoğu kulaklarımıza çıldırmış birisinin hezeyanları gibi gelen sözleri sebebi ile onu ciddiye almamak bir hataymış gerçekten, çünkü komutanlar, gazeteciler onu ciddiye almakta ve hazırladığı planları hayata geçirmekteymiş. Bu planlarsa, Türk 'Sol'unun geniş kesimlerinin hala en büyük hayali olan 'daha iyi bir 27 Mayıs'ı gerçekleştirmeye yönelik planlar elbette.
Bir darbeci asla solcu olamaz, asla sosyalist olamaz. Sosyalizm, ancak ve ancak işçi sınıfının önderliğindeki kitlelerin bilinçli hareketi sonucunda kurulabilir; çoğunluğun iradesine karşı elinde silah bulunduran bir zümrenin yönetime el koymasıyla değil. Sosyalistler tüm darbelere ve darbecilere karşıdırlar. Yalçın Küçük ne solcu, ne sosyalist ne de devrimcidir, yalnızca ve yalnızca darbecidir.