PKK lideri Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan Kürt açılımıyla ilgili yaptığı ilk açıklamaların ardından yorumlar arka arkaya patladı.
İlk elden MHP şefi Devlet Bahçeli'yle Öcalan'ı aynı kefeye koyanlardan, Öcalan aradan çekilse çok keyifli bir barış süreci yaşanacağını savunanlara, Öcalan'ın savaş zamanının figürü olduğu için barış görüşmelerinde muhatap alınamayacağını iddia edenlere kadar sağdan soldan görüşler açıklanmaya başladı.
Sağdan bu tip görüşlerin açıklanması zaten olağan. Normal olan bu. Ama soldan bu tür açıklamalar gelince daha dikkatli olmak gerekiyor. Zira, sol, bir kez daha sosyal şovenizmle imtihanda.
Geleneğimizde, şovenistin solcu olanına, sosyal şovenist deniyor. Irkçı-solcu gibi bir şey! Irkçının solcusu olur mu? Buralarda oluyor işte. Solcu bilinen bir gazetede, herhalde solcu olduğunu sanan bir yazar tarafından şu cümleler sarf edilebiliyor: "Geçenlerde bir toplantıda 23 yaşlarında bir delikanlı, güzeller güzeli sevgilisinin elinden tutarak küstahça sordu bana:
'Sizce Abdullah Öcalan İmralı'dan çıkmalı mı, çıkmamalı mı?' Önce elimi ak sakalıma götürdüm ve delikanlıyı sözlerimle bir güzel dövdüğümü hayal ettim. Sonra nedense bundan vazgeçtim ve  'Çıkmamalı' dedim. 'Çünkü başka bir yol var.' "Öcalan ömrünün sonuna dek İmralı'da kalsın. Ama bu saygıdeğer kişiyi orada yalnız bırakmamak gerek. Yanına 29 yıldır beslediğimiz Netekim Paşa'yı ve pis kokulu silah arkadaşlarını da yollayalım. Bu yetmez tabi. Kardeşlerine ölüm emri veren tüm suçluları, tüm işkencecileri, tüm zalimleri ve bunu şehvetle destekleyen tüm kalembazları o lanetli adaya tıkalım. Adanın adını da "Gerçek Hayırsız Ada" olarak değiştirelim."
Evet, bu yazı Birgün gazetesinden. Böyle bir yazının yazıldığına inanmayanlar olur diye, linkini de verelim. (http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1231167572&news_code=1251109663&day=24&month=08&year=2009)
Bu yazı Ortadoğu gazetesinde çıksa, yazarın da MHP üyesi olduğu söylense kimse şaşırmaz. Ne yazık ki solcu bilinen bir gazetede kendini solcu sanan birisi tarafından yazılmış durumda. Bu açık ırkçı-solculuk örneği bir istisna değil. Abdullah Öcalan'ın açıklamalarının ardından soldan gelen eleştiriler de istisna değil. Kürt sorununda çözüm yönünde adımlar ilk atılmaya başlandığı andan itibaren, solda vatanın bölünmez bütünlüğüne tutkuyla bağlı yorumlar yükselmeye başladı.
Ortak yorum, bütün bu olup bitenlerin ABD'nin oyunu olduğu. Belli ki, ulusların kendi kaderini tayin hakkı için egemen ulus milliyetçiliğine karşı mücadeleyi enternasyonalizmin en önemli kıstası olarak gören Lenin de, İngiltere'nin sömürdüğü İrlanda kurtulmadan İngiliz işçi sınıfının özgürlüğünü kazanamayacağını savunan Karl Marks da vakti zamanında ABD'nin oyununa gelmişler.
Uzun bir süredir Türkiye'de politik mücadelede özgürlüğü savunmanın, eşitliği savunmanın, adaleti savunmanın, demokrasiyi savunmanın, halkların kardeşliğini savunmanın, hatta "Hepimiz Hrant'ız" sloganını bile savunmanın adı, ABD'nin oyununa gelmek.
Darbelere karşı mı çıkıyorsunuz? Öyleyse ABD'nin oyununa geldiniz demektir!
Ergenekon davasının sonuna kadar gidilsin mi diyorsunuz? Öyleyse, su katılmamış bir ABD'cisiniz!
Kürt halkının özgürlüğünü mü savunuyorsunuz? Yine Pentagon'a iplerle bağlı bir kukladan başka bir şey değilsiniz? Eğer Pentagon değilse arkanızdaki güç, Avrupa Birliği'dir!
Bu yaklaşımın tehlikeli sonuçları var: Önce Hrant Dink'in cenazesine katılmaz  ABD'nin oyununu keşfedenler, sonra Öcalan'ın ömür boyu hapiste kalması gerektiğini savunur, açılım sürecinde ilk iş PKK'nin silah bırakması gerektiğini deklare eder, ezilen ulusun milliyetçiliğindeki demokratik yanı görmezden gelerek ezen ulusun zorba milliyetçiliğiyle aynı kefeye koyar, Veli Küçükleri ve darbecileri yargılayan davalara karşı çıkar, kadınların baş örtüsü özgürlüğünün karşısına dikilir, kısa sürede işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinin ürünü olan demokratik hakları geliştirme mücadelesini "demokrasi severcilik" olarak aşağılamaya başlar, darbeci Evren'le Abdullah Öcalan'ı aynı kefeye koymakla yetinmez aynı cezaevine koymayı önerir.
Sosyalist İşçi, artık, uzun bir süredir vurguladığı, soldaki derin bölünmenin, Kürt sorununda açılımın ilk adımı atıldığı anda tamamlandığını düşünüyor. Özgürlüklerin karşısında yer alan milliyetçi solcular bir yerde kümeleniyor.
Devrimci sol ise bir başka yerde.
"Muhatapsız çözüm olmaz, Öcalan'la görüşün" diyenler bir yerde, bu "ABD'nin oyunu" diyenler bir başka yerde.
Kazanacak olan devrimci sol olacak. Çünkü kazanacak olan Kürt halkı olacak, darbe karşıtları olacak, Hrant Dink'in arkasından yürüyen yüz binlerce insan olacak, baskılara karşı direnenler olacak.
Çünkü, Kürt sorununda atılan her olumlu adım, işçi sınıfını daha özgür, daha kendine güvenli kılacak.