Her bombalı saldırıdan sonra aynı şeyler oluyor. Bir lanetleme yarışması başlıyor, ne kadar çok lanet okunursa o kadar mesafelenmiş olunacakmış gibi bombaları patlatanlara. Giderek şiddeti artıyor lanetlemelerin. “Alçaklık”, “vahşet”, gibi ön eklerle devam ediliyor sonra. En sonunda da milli birlik ve beraberliğe çağrı yapılıyor. Geride yıkım kalıyor. Ölüler kalıyor. Ölülerin yakınlarının çığlıkları kalıyor. Geride güvenlik tedbirlerini daha da artıracağını söyleyen devlet yetkililerinin sesleri kalıyor.

Gelişmeler, sorunun çözümünde lanetleme yarışmasının hiçbir işe yaramadığını kanıtladı. Gelişmeler, bu türden eylemlerin içinde pişirildiği ortamı yok etmek zorunda olduğumuzu da kanıtladı öte yandan.

İçinde canlı bomba eylemlerinin piştiği ortam Türkiye’nin hem bölgesel hem de yerli ve milli bir savaşın içinde, aktif parçası olmasıyla karakterize oluyor. Türkiye hem Suriye’de süren ve bütün büyük devletlerin, emperyalist güçlerin içinde yer aldığı savaşın bir parçası hem de Kürt illerinde bir savaşı bizzat sürdürüyor.

Şimdi savaş giderek batıya yayılıyor.

Savaşın batıya yayılmasının ürünü bütün bu patlamalar. Bir savaşın bir ülkenin sadece bir bölgesiyle sınırlı kalmayacağı çok açıktır. Savaş başladı ve yayılıyor.

Ankara’daki son katliamı bu bakış açısından ele almak lazım.

Bu, meseleyi lanetleme yarışmasına indirgemenin ne kadar anlamsız olduğunu ve yeni katliamların önüne geçmek için savaşı sona erdirecek bir hareket inşa etmek zorunda olduğumuzu gösterir.

Ankara katliamı gibi bombalı saldırıları durduracak, engelleyecek olan, savaş iklimine son vermektir. Bu çok açık. Türkiye hem Suriye’de süren savaşın bir parçası olmaya son vermelidir hem de Kürt sorununda savaş politikalarına.

Suriye politikasında, esasında Türkiye’nin bütün bir dış politikasında belirleyici olan politik öğe, Kürtlerin haklarını kazanmasının engellenmesi. Hükümet ve bütün devlet katmanları Kürtlerin özgürlük yönünde attıkları kendileri için ve belirleyici tehlike olarak görmeye öylesine kilitlenmiş durumda ki, geri kalan her gelişme ikincil önemde.

Bölgesel gelişmelerden bağımsız olmayan şehir merkezlerinde yaşanan patlamaları engellemek için, bu nedenle, öncelikle, devletin Kürtleri dışarı iten, ötekileştiren ve giderek imha etmeyi amaçlayan politikalarına dur demek zorundayız. Savaş deliliğiyle sürüklenmeye başlayan politik iklimin mimarlarının akıllarını başlarına toplamalarını sağlayacak bir harekete ihtiyacımız var demektir.

Böyle bir barış hareketini inşa edebiliriz.

Yıldız Önen