Yeni bir sol partinin inşa edilmesi için çalışmalar, toplantılar sürüyor. Bir çok şehirde toplantılar yapılıyor. Çalışmalar ilerledikçe aktivistler arasında nasıl bir partiye ihtiyaç olduğu ve böyle bir partinin nasıl kurulması gerektiği daha yoğun bir biçimde tartışılıyor.

Yarılma

Yeni ve kitlesel bir sol parti ihtiyacı Sosyalist İşçi tarafından 2001 yılından beri dile getiriliyor. Bu ihtiyacın binlerce insan tarafından dile getirilmeye başlanmasın soldaki büyük bölünmeyle yakından ilgisi var.

2007 yılında Hrant Dink'in öldürülmesi tüm toplumda alttan alta işleyen politik bir süreci hızlandırdı. Yüz binlerce insanın "Hepimiz Ermeni'yiz!" sloganını atmasıyla, Hrant Dink ve Ermenilerin kitlesel bir biçimde sahiplenilmesiyle ırkçılık ve milliyetçilikten hızlı bir kopuş yaşandı. Kemalizm meşruluğunu yitirdi. Daha hızlı sorgulanmaya başladı.

2007 yılında başka bir gelişme daha yaşandı. Ergenekon davası başladı. 2004 yılında bir dizi darbe girişimini atlattığımız ortaya çıktı. Darbeye zemin hazırlamak için hazırlanan suikast planlarını ve yaygın bir örgütlenme ağına sahip olan devlet merkezli bir çeteyi yargılayan Ergenekon davası tüm toplumla birlikte soldaki saflaşmayı biraz daha derinleştirdi.

2007 yılında Nisan ayında toplum bir asker muhtırasıyla daha karşılaştı. İnternet darbesi adı verilen TSK girişimi siyasi bir krize neden oldu, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ertelendi. Genel seçimlere gidildi. Seçimlerde yarılma bir kez daha yaşandı. DTP'li adaylar bağımsız aday kampanyasıyla, Ufuk Uras ve Baskın Oran etrafında, yaşanan politik saflaşmayı ifade eden sloganlarla kitlesel bağımsız aday kampanyaları örgütlendi. Bu kampanyalara yaklaşımla sol bir kez daha bölündü.

21 Haziran 2008'de darbe girişimlerine karşı İstanbul'da gerçekleştirilen yürüyüşle sol muhalefet içinde bölünme bir kez daha, bir kez daha yaşandı.

Yeni ve kitlesel bir sol parti ihtiyacı, bu bölünmede darbe girişimlerine, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı net bir politik yaklaşıma sahip olan, Ergenekon davasının sonuna kadar gidilmesini talep edenlerin siyasal ihtiyacına bir yanıt olarak dillendirilmeye başlandı.

Kemalizm

Türkiye'de politik iklim ilk bakışta karmaşık bir görünüme sahip. Kendisine sol diyen partiler Ergenekon davasına karşı çıkar, hatta açık bir biçimde orduya darbe yapamadığı için bazen kızar bazen küserken, iktidardaki "sağ", yeni liberal politikaları uygulayan parti ise Ergenekon davasının sürmesi için, darbe girişimlerinin durdurulması için çalışıyor.

İktidardaki partinin başbakan yardımcısına suikast girişimi yapılıyor darbeciler tarafından, muhalefetteki "sol" ise bu girişimi sulandırmaya çalışıyor.

Silahlı kuvvetlerin siyasete müdahale hakkını savunan "sol", milyonlarca insanın oyunu alarak hükümet kuran partinin siyaseten yasaklanmasını ister halde. Bu durum, sol bir siyasi hareket olduğunu iddia eden, başta CHP tüm kurumların Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri sistemin otoriter ideolojisi olan kemalizmi ne ölçüde şiddetle benimsendiğini gösteriyor.

Kemalizm ise baskı altında tuttuğu kesimlerin basıncıyla, hareketi ve kitleselliğiyle darmadağın olmuş durumda. Kemalizm tarafından baskı altında tutulan siyasal İslam 28 Şubat darbesiyle iktidardan püskürtülmüş olsa da biçim değiştirerek, değişim yaşarken kitleselleşerek yeniden iktidar oldu.

Kemalizmin toplum mühendisliği sökmedi bu harekete.

Kürt halkı tüm aşağılanmalara, yok sayılmaya ve düşük yoğunluklu savaş adı verilen kirli savaşla baskı altına alınmasına rağmen ulusal varlığını kabul ettirdi. 2009 yılının son aylarında başlayan "Kürt açılımı", bu açılım taşıdığı tüm zaaflara rağmen kemalizmin iflası anlamına geliyor.

Kemalist sol, bin bir argümanla açılıma mesafeli durmaya, açılımı kah ABD'nin, kah AKP'nin oyunu ilan etmesine rağmen Kürt halkı ulusal varlığını kabul ettirmek mücadelesinde bir dizi sıçrama yaşıyor.

Kemalizmin baskı altında tuttuğu bir diğer önemli kesim ise nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı. 1980'lerin sonlarından 2000'li yılların başına kadar zaman zaman kitlesel, çatışmalı, genel grevlerle desteklenen eylemleriyle, özellikle kamu çalışanları hareketinin kitlesel ve militan etkisiyle işçi sınıfı örgütlenme düzeyinde önemli bir sıçrama yaşadı. Kamu çalışanları sendikalarını kurdu. Örgütlenme düzeyi kadar önemli olan bir başka gelişme ise ideolojik olarak, özellikle Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun (KESK) mücadelesiyle, bu mücadelenin Kürt ve Türk emekçileri birleştirmesi nedeniyle, savaşa ırkçılığa, Kürt düşmanlığına sokakta yükseltilen  barış, özgürlük, demokrasi ve hak talepleriyle Kemalizm bir başka ağır darbe aldı.

87 yıllık cumhuriyetin tüm baskı mekanizmasının korunması ve sonsuza kadar yaşatılması fikrinin ve örgütlenmesinin adı olan Kemalizm, çaresizce çözülürken, egemen sınıf da kemalizmi tek çözüm aracı olmaktan çıkarttı.

Bu süreç Kemalist yapının daha hızlı yıpranmasını ve tüm suçlarının teker teker ortalığa saçılmasını sağladı. Bazılarının kimlik politikası diye aşağıladığı bir sorun, özgürlüğü kısıtlanan tüm kesimler seslerini duyurmaya başladı.

Kemalist sol açısından bu sesler Fetullahçı, Sorosçu, liberal gürültü olarak adlandırılsa da milyonlarca insan eskisi gibi yaşamak istediğini haykırıyor.

Emeğin ve hareketin yeni bir sese ihtiyacı var

2000'li yıllarda başka bir gelişmeye daha yaşandı. Dünyada ve Türkiye'de antikapitalist hareket çok çeşitli politik başlıklarda belirleyici oldu. ABD'nin savaş politikalarına, küresel ısınmaya, emekçilerin hak kayıplarına ve yeni liberal politikalara kadar çok sayıda konuda örgütlenen küresel kampanyalar, milyonlarca insanı harekete geçirdi. Bu hareket içinde yepyeni bir aktivistler kuşağı doğdu, şekillendi, politikleşti.

Eski solun örgütlenme alışkanlıklarından uzak duran, bürokratik örgütlenmeler içinde yer almayan, demokrasinin biçimsel bir işleyiş mekanizması olarak değil, politik bir varoluş şekli olarak kabul edildiği bir örgütlenmeye yatkınlık duyan aktivistler, kapitalizme ve savaş gibi emperyal politikalara karşı, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı çok keskin politikalara sahip olsalar da siyasal bir örgütlenmede bir araya gelemediler. Aktivistlerin azımsanmayacak bir çoğunluğunu bir araya getirebilen siyasi örgütlenmelerin inşa edilmesi için tüm dünyada çabalar sürüyor. Türkiye'de çok sayıda kampanyanın aktivisti, Baskın Oran ev Ufuk Uras seçim kampanyalarında b,ir araya geldi.

Bugün de başarılması gereken, atılması gereken adım ve kurulacak partiyi "yeni" kılacak adım, aktivistlerin, aşağıdan demokrasinin uygulandığı bir yöntemle bir araya gelmesine yardımcı olmaktır.

Böyle bir adım aynı zamanda emeğin, emekçilerin de sesi olmayı başaracaktır.