Ersin Tek
Demokratik Toplum Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından oybirliğiyle kapatıldı. Kürt halkının demokratik açılımdan beklentileri bir kez daha sekteye uğratılmış oldu. Demokratik parlamenter mücadeleden kürt halkı bir kez daha dışlanmak istendi.

Abdullah Öcalan'ın yaşam koşullarının kötüleştirilmesi de Kürt halkının Öcalan için kitlesel olarak sokaklara dökülmesini ateşlemişti. Ardından PKK, Tokat'ta 7 askerin öldüğü saldırıyı üstlendi. Bu süreç DTP'nin kapatma davasından hemen önce, Kürt halkının mücadelesine pek çok eleştiri yöneltilmesine neden oldu. Taraf Gazetesi'ne dahi "PKK iki halka da düşman" manşetini attıracak  bir ortam oluştu. Tek tük köşe yazarı dışında bu çizgiden farklı bir ses çıkmadı. Tüm bu olaylar açılımın artık bittiğine işaret etti. "Açılım bitti şimdi savaş zamanı" sloganı popülerleşmeye başladı.

Halbuki açılım bitmedi. Açılımın başlamasında hükümetin adım atmasını sağlayan şeyin yerel seçim sonuçları olduğunu bir dakika düşünüp hatırlayalım. Kürt halkının yaklaşık 25 yıldır verdiği yığınsal mücadele, eski Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'tan Cumhurbaşkanı Gül'e kadar çözüm savaşla gelmeyecek dedirtmiş, açılımın bir kazanım olarak gündeme girmesini sağlamıştır. Artık açılım bitemez, hükümet geri adım atamaz. Kürt halkı siyasi partilerinin ismi değişmiş olsa da en büyük kazanımla çıkmak için mücadeleye devam etmektedir, edecektir. Gelinen noktayı tek taraflı okuyarak Kürt halkının içinde bulunduğu durumu anlamak zordur.

Güvercinler - şahinler
Bu ortamda sıklıkla yapılan bir eleştiri, DTP'nin içinde iki kanat olduğu biçiminde. Biri savaşı isteyen "şahin" diğeri barış isteyen "güvercin" iki kanat olduğu iddia ediliyor. Bu iddiaya göre şahin kanat, PKK'nin siyasal uzantısı, güvercin kanat ise PKK'ye muhalif. Bu iddialar, pek çok gerçeğin üstünü örtüyor. Kürt halkının mücadelesi 25 yıldır pek çok biçimde devam eden bir hareket. PKK ise, artık devletin ve hatta ordunun bir kısmının bile kabul ettiği bir siyasal gerçeklik. Kürt halkı, milyonlar olarak "Abdullah Öcalan siyasi irademdir" derken, bu gerçek ortaya konmuş oluyordu. DTP ve öncesi siyasi partiler ise bu bütünlüklü mücadele içinde, kürt halkının sesini meclisten duyurmasının bir biçimiydi. Bu gerçekliğin anlaşılması için leninist olmaya gerek yok, tartışanlar beğensin beğenmesin DTP'nin tabanı PKK'nin tabanıdır. Kürt halkının mücadelesi içinde, böylesi ayrımlar yaparak bir kanadı veto ettiğini ilan etmek, aslında bütün olarak Kürt halkının siyaset hakkına karşı çıkmak anlamına geliyor. Öcalan'ın muhatap alınmasını isteyen milyonların iradesini hiçe saymak anlamına geliyor. Üstelik tüm bu tartışmalar kapatma davasına gerekçe olarak gösterilen DTP ve terör örgütü yandaşlığı suçlamasını kabul etmek, devletin doğru bulduğu tutumun yanında olmak anlamına da gelmektedir.

Meclise dönün çağrısı
DTP'nin kapatılmasının ardından bir diğer çağrı da ısrarla, sine-i millet kararı üzerine oldu. DTP'li milletvekillerine Türk solcuları "meclise dönün" çağrıları yaptı. Neticede, eski DTP'li milletvekilleri, BDP'ye katılarak meclise dönme kararı aldılar. Bu karar alınsa da, alınmasa da, Türk solcularının işi, Kürt halkının temsilcisi olarak meclise girmiş vekillere akıl vermek olmamalıydı. Vekillerin siyasi kararlarının ne olursa arkasında olacağını ilan edeceğine sol, bir kez daha akıl veren büyük ağabey rolünü üstlendi. Halbuki Kürtlere geri dönün çağrısı yapmak yerine Kürtlerin kararlarına destek olup, kapatma kararını verenlere hesap sormak için mücadele etmeli.