Ozan Tekin
"Komünistlerin kuramsal ifadeleri asla şu ya da bu dünya düzelticisinin icat ettiği ya da keşfettiği fikirlere, ilkelere dayanmaz. Onların söyledikleri yalnızca, mevcut bir sınıf mücadelesinin, gözler önünde cereyan eden bir tarihsel hareketin somut ifadeleridir."

20. yüzyılın en önemli marksist teorisyenlerinden Lev Troçki’yi tanımlamak için, Karl Marks ve Friedrich Engels’in 1848 yılında işçi sınıfının ilk uluslararası siyasal örgütü olan Komünist Birlik için yazdıkları Komünist Parti Manifestosu’ndaki bu ifadelerden daha iyisi bulunamazdı. 1879’da Ukrayna’da küçük toprak sahibi bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Troçki, öğrencilik yıllarında Rusya’da Çarlık’a karşı mücadele eden devrimci gruplarla tanıştı, marksist oldu. İlk kez 19 yaşındayken illegal örgüt üyeliğinden hapse atıldı. Bundan sonra, hayatının tümü işçi sınıfının devrimci mücadelesinin içinde geçti.

 

Hapse atıldı, sürgüne gönderildi, kaçtı. 1905 ve 1917 devrimlerinde işçi sınıfının kalbi olan Petersburg’da sovyet başkanıydı, Ekim Devrimi’nde Bolşevik Parti’nin önde gelen üyelerinden biri ve ayaklanmanın örgütleyicisiydi, devrimden sonra işçi iktidarını 14 emperyalist devletin ve Rusya’daki karşı-devrimci güçlerin askeri saldırısına karşı korumak için Kızıl Ordu’yu kurdu, iç savaşın kazanılmasını sağladı.

Rusya’da devrimin yenilgisi
Rusya’da Çarlık’ı yıkıp kendi özyönetim organlarını devlet olarak örgütleyen, 1905 ve 1917’nin muazzam deneyimlerine sahip, İtalyan Marksist Antonio Gramsci’nin ifadesiyle “iktidar olma sanatında kendi kendisini eğiten” işçi sınıfının büyük bölümü, devrimi korumak için girişilen iç savaşta fiziki olarak yok olmuştu.

Lenin’in deyimiyle, Bolşevik Parti’nin tepesinde bir avuç komünist kalmış, ancak işçi iktidarının temelini oluşturan toplumsal güç kaybolmuştu.

İç savaştan çıkıldığında, 5 milyon 900 bin devlet görevlisine karşı 1 milyon 250 bin üretken işçi kalmıştı. Açlık kol geziyor, şehirlerden köylere göçler oluyor; hiçbir zaman bağımsız bir politik güç olamayan köylülüğün, proletaryanın iktidarına desteği zayıflıyordu. 1917’den sonra Avrupa’da büyük siyasal krizler yaşanmasına, ayaklanmalar olmasına; İtalya, Almanya, Macaristan ve daha bir dizi yerde işçi sınıfı kendi iktidar organlarını kurmaya başlamasına rağmen, bu ülkelerin hiçbirinde devrimin zafere ulaşamaması, Rusya’daki rejimin izole olmasına neden oldu. Bir yandan da, iç savaşın disiplinli ve askeri olarak güçlü bir orduyla yürütülmesi için Kızıl Ordu’ya çağrılan Çarlık subayları, tekrar önemli pozisyonlara getirilmişlerdi. Devrilen Çarlık rejiminin ve burjuvazinin gerici unsurları, artık komünist partinin üyeleriydi.

Kaderi işçi sınıfının kaderine bağlı olan bir devrimci
Bütün bu maddi koşullar, parti içinde karşı devrimci bürokratik bir sınıfın yükselişine ve Stalin önderliğinde iktidarı ele geçirmesine neden oldu. Bürokrasinin temel görevi, 1917’nin tüm kazanımlarına saldırmak ve bunu yaparken de uygulamalarını “sosyalizm” adı altında teorize etmekti. Bolşevik Parti’nin tüm önde gelen isimleri, dünya devrimi başlamadığı sürece ayakta kalamayacaklarını, kapitalizmle sosyalizmin “barış içinde birlikte yaşayamayacağını” ifade etmelerine rağmen, 1924’te Stalin “tek ülkede sosyalizm”in inşa edilebileceğini öne sürdü. İşçilerin üretim süreci üzerindeki kontrol mekanizmaları yok edildi. Korkunç bir baskı ve terör ortamı yaratıldı.

Rusya’nın Batı ile mücadele edebilmesi için, Batı’nın 100 yılda ulaştığı sermaye birikimine 10 yılda ulaşması gerekiyordu. Emek sömürüsü hat safhaya ulaştı, işe gitmeyen işçiler idam edilmeye başlandı. Milyonlarca insan çalışma kamplarına dolduruldu, milyonlarcası açlıkla boğuşmaya başladı.

Yine Komünist Manifesto’da ifade edildiği üzere, komünistlerin, tüm proletaryanın çıkarlarından ayrı bir çıkarları yoktur. Troçki, bu süreci en başından itibaren fark edip, yükselen bürokrasiye karşı mücadele etmeye başladı.

Milliyetçiliğe karşı enternasyonalizmi ve işçi sınıfının uluslararası birliğini, “tek ülkede sosyalizm” ve “aşamalı devrim” teorilerine karşı “sürekli devrim”i, partinin iktidarı yerine işçi sınıfının iktidarını savundu. Sol Muhalefet’in önderi olarak 1929’da sürgüne gönderildi. Yoğun baskı koşullarunda yaşadığı bu 11 yılda dahi işçi sınıfının mücadele deneyimlerini gelecek kuşaklara aktarmak, burjuvaziyle savaşımı güçlendirmek için örgütlendi. 1940’ın 20 Ağustos’unda Meksika’da bir Stalin ajanı tarafından buz baltasıyla öldürüldü. Ancak Çarlık yıllarını, iki emperyalist paylaşım savaşını, 1915 ve 1917 devrimlerini, iç savaşı ve faşizmin yükselişini görmüş biri olarak, bütün bu dönemlerde sınıf mücadelesinin içinde yer almış biri olarak, onun fikirlerini savunmak bugün hâlâ tüm sosyalist aktivistler açısından çok önemli.

Sürekli devrim
20. yüzyılın başında Rusya marksistlerinin büyük çoğunluğu, sosyalist devrim sloganını öne sürmenin yersiz olduğunu, öncelikle burjuvazinin iktidara gelerek kapitalizm öncesi sorunları çözmesi gerektiğini; ancak modern burjuva ilişkileri güçlendikten ve işçi sınıfı büyük bir toplumsal güç hâline geldikten sonra sosyalist devrimin gerçekleşebileceğini düşünüyordu.

1905 devriminin deneyimlerine sahip olan Troçki, bu “aşamacı devrimcilik” anlayışına karşı “sürekli devrim” teorisini öne sürdü.

Rusya’da kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişimini ortaya koyan Troçki’ye göre, işçi sınıfı, azınlıkta olduğu bir toplumda dahi devrime öncülük etmeliydi ve bunu savunmak bir zorunluluktu. Marks’ın, 1848 devrimlerinden sonra, burjuvazi gericileştiği; işçi sınıfının gücünden korktuğu, bu yüzden eski egemen sınıflarla anlaştığı ve devrimin kazanımlarına sahip çıkmadığı için ileri sürdüğü “Sloganımız sürekli devrim olmalıdır” talebini Troçki geliştiriyordu.

Faşizme karşı mücadele ve birleşik cephe
Kurulmasında Troçki’nin büyük payı olan Komünist Enternasyonal, Avrupa’da komünist partilerin işçi sınıfının çoğunluğunu saflarına kazanamamaları üzerine, reformist işçilerle birlikte mücadele etmenin koşullarını sağlamak için “birleşik cephe” taktiği benimsenmişti. Troçki’nin birleşik cephe taktiğine katkıları, devrimcilerin hem somut talepler üzerinden geniş kitlelerle birlikte mücadele edebilmesinin hem de bu mücadele içinde bağımsız propagandasıyla devrimci olmayan işçileri kazanabilmesinin olanaklarını ortaya koyuyor.

Troçki, sürgünde olduğu yıllarda Avrupa’da yükselen faşizm tehlikesini görmüş, buna karşı komünist işçilerle sosyal demokrat işçilerin birleşik cephesini önermişti. Ancak Almanya’da stalinist parti, asıl tehlike olarak faşistleri değil sosyal demokratları görmüş ve onlarla mücadele etmiş; bu ölümcül hata Hitler’in iktidara gelişinin yolunu açmıştı.

Aşağıdan sosyalizm ve enternasyonalizm
Marksizm’i, yazılı metinleri değil, toplumsal ilişkileri çözümleme yöntemi olarak gören Lev Troçki’nin geleneği, dönemin Rusya’sıyla ilgili yaptığı sınıfsal analizin sonucunda bu rejimi “devlet kapitalizmi” olarak adlandıran Tony Cliff ve Uluslararası Sosyalizm Akımı üyeleri tarafından yaşatılmaya devam ediyor.

Yıllarca geniş kitleler tarafından “sosyalizm” olarak görülen SSCB ve Doğu Bloku ülkeleri, işçi sınıfının aşağıdan mücadeleleri sonucu yıkıldılar. Bu rejimlerin tüm günahlarını “sosyalizm” hanesine yazmaya çalışan liberal görüşe ve bir başka gücün iktidarını işçi sınıfının yerine ikame eden stalinizme karşı, Troçki’nin Marksizm’i aşağıdan sosyalizmi, işçi sınıfının merkezi rolünü ve uluslararası birliğini savunmaya devam ediyor.