Roni Margulies
Türkiye’de sosyalistler ne ister? Hangi somut talepleri ileri sürer?

Bilemediniz, değil mi? Biraz düşünün, n’olur.

Olmuyor mu? Evet, ben de bulamıyorum.

“Türkiye’de sosyalist olduğunu iddia edenler sosyalizm ister” diyebiliriz.

“Türkiye’de sosyalist olduğunu iddia edenler devrim ister” diyebiliriz. Bu talep “Tek yol devrim” sloganında ifadesini bulur.

Güzel. Hiçbir sosyalistin itirazı olamaz. Ama bir sorun var, değil mi?

Toplumda da, işçi sınıfının içinde de bu hedefleri paylaşanların sayısı çok az. Bu hedeflere doğru yola çıkmak için gerekli sayının çok altında.

O zaman ne yapacağız?

İşçilerin her an yaşadığı irili ufaklı gündelik mücadelelerle sosyalizm hedefi arasındaki bağı nasıl kuracağız? Kendi kafalarında bu bağı kurmalarını nasıl sağlayabiliriz?

Sosyalistlerin temel sorunu, bu soruya cevap bulmaktır.

Soruyu Troçki şöyle ifade eder:

“Önümüzdeki dönemin stratejik görevi.. objektif devrim koşullarının olgunluğu ile proleteryanın ve önderliğinin olgun olmama durumu (eski kuşağın kafa karışıklığı ve hayal kırıklığı, genç kuşağın deneyimsizliği) arasındaki çelişkiyi aşmaktır. Kitlelere gündelik mücadeleri içinde mevcut talepleriyle sosyalist devrim programı arasındaki köprüyü bulmaları için yardımcı olmak gerekir. Bu köprü, günün koşullarından ve işçi sınıfının geniş katmanlarının bugünkü bilinç düzeyinden yola çıkan ve kaçınılmaz olarak tek bir nihai sonuca, yani proleteryanın iktidarı ele geçirmesine giden bir geçiş talepleri sistemi içermelidir.”

“Objektif devrim koşullarının olgunluğu” meselesini bir kenara bırakalım. Troçki bu sözleri yazdığında koşullar olgundu, bugün Türkiye’de değil. Benim vurgulamak istediğim, “günün koşullarından ve işçi sınıfının geniş katmanlarının bugünkü bilinç düzeyinden yola çıkan” köprü.

Avrupa solunda bir dönem ‘asgari program’ (somut reform talepleri) ile ‘azami program’ (sosyalizm) arasındaki ilişki çok tartışılmıştır.

Troçki, “Stratejik hedefimiz kapitalizm içinde reformlar yapmak değil, kapitalizmi devirmektir.. Ancak, bu stratejik hedefin başarılması, küçük ve kısmî olanlar dahil, tüm taktik sorunlara önem vermeksizin düşünülemez. Proleteryanın tümü, tüm kesimleri, tüm iş kolları ve grupları devrimci hareketin içine  çekilmelidir” der.

Köprü düşüncesini, ‘geçiş talepleri’ kavramını bu amaçla geliştirir.

Belli ki, “Sosyalizm, hemen şimdi” talebi köprü filan olamaz. Köprünün öbür yanıdır ancak. Günün koşullarını ve bilinç düzeyini yok sayar.

“Barış hemen şimdi” bir geçiş talebidir, “Bağımsız Kürdistan” değildir. “Yetmez, yeni bir anayasa istiyoruz” bir geçiş talebidir, “Devrim anayasası istiyoruz” değildir.

“Herkese parasız eğitim, parasız sağlık hizmetleri”, “Eşit işe eşit ücret”, “Üniversitede kıyafet özgürlüğü” geçiş talepleridir. Hiçbiri kapitalizmin devrilmesine yol açmaz, ama günün koşullarından yola çıkar, herkese makul gelir, kapitalizmi zorlar. Ve talepler karşılanmadığında, kapitalizmin sorgulanmasına yol açar.

Avrupa’da bugün kriz nedeniyle okullar ve hastaneler kapatılır, işsizlik artarken, “parasız eğitim, parasız sağlık”, “herkese iş” talepleri milyonlar tarafından benimsenir, köprü görevi görür.

Türkiye’de ise, hükümetten taleplerde bulunmak ayıp karşılanır adeta. Tek talep, “Hükümet devrilsin, yaşasın sosyalizm”. Milyonlar tarafından sırıtarak karşılanır bu talep elbet.

Ama bizim sosyalistler devrimi kitlelerin değil kendilerinin yapacağını düşündüğü için, milyonları kazanmak gibi bir derde sahip değildir. Köprü filan lazım değildir onlara.

Sanki bizim sosyalistleri tanırmış gibi, sekter gruplar hakkında şöyle der Troçki: “Bolşevik-Leninistler bu gruplarla vakit kaybetmez, sakince kendi kaderlerine terkeder onları.”