Alex Callinicos

Marksizm 2011 toplantılarına katılmak üzere İstanbul'a gelen Alex Callinicos ile Mısır'daki son süreci konuştuk. İngiltere'deki Sosyalist İşçi Partisi'nin (Socialist Worker Party) önde gelen üyelerinden olan Alex Callinicos, geçen hafta, Mısır'da Devrimci Sosyalistler tarafından düzenlenen bir konferansa katılmak üzere Kahire'ye gitmişti.

Kısa süre önce Mısır'a gittiniz. Mısır'da devrimden bu yana ne değişti?
Alex Callinicos: Bence devrimin en büyük kazanımı demokrasi alanının daha önce hiç olmadığı kadar genişlemiş olması. Böylece çok sayıda farklı sosyal hareket artık kendisini var edebiliyor. Bir hafta önce Kahire'deydim. Nakba'nın yıldönümünde İsrail Konsolosluğu'nun önünde on binlerce kişinin katıldığı büyük bir gösteri oldu. Bir başka deyişle, devrimden sonra, Filistin sorunu, Mısır'da politik gündemin odaklandığı konulardan birisi haline geldi.

Örneğin, daha önce Mısır'da sakat insanların oluşturduğu bir hareket yoktu ve şimdi devrimin sonucunda birdenbire böyle bir hareket ortaya çıktı. Binlerce sakat insan parlamentonun önünde gösteri yaptı. Devrimin bir başka önemli sonucu bağımsız bir işçi hareketinin ortaya çıkması oldu. Aslında bu hareket devrimle birlikte değil, 2006 yılındaki büyük grev dalgasıyla başlamıştı. Hatta, Mısır'daki İngiliz işgalinin son günlerinde yaşanan büyük işçi hareketi dalgasından sonra Mısır tarihindeki en büyük işçi hareketlerinden birisi olan bu hareket devrimin en önemli tetikleyici unsurlarından biriydi. Devrim sırasında dönüm noktası Mübarek'in istifa etmeye zorlanmasından bir gün önce başlayan grev dalgasıydı. Bence Mısır ordusundaki generallerin ve ABD'nin Mübarek'in gitmesi gerektiğine karar verdikleri nokta bu oldu. Şu anda Mısır'da devlet güdümündeki eski sendika konfederasyonundan kurtulup bağımsız bir sendika konfederasyonu kurulması yönünde çok ciddi girişimler var. Kahire'de Devrimci Sosyalistler tarafından örgütlenen bir etkinliğe katıldım. Aynı etkinliğe katılan çeşitli işçi gruplarında müthiş bir kendine güven vardı. Mısır'da devrimci sosyalistler şu anda birkaç şeyi aynı yapıyorlar. Bağımsız bir işçi hareketinin inşasına yardımcı oluyorlar. Ayrıca Kahire ve çeşitli başka yerlerde kurulan halk komitelerinin içinde çalışıyorlar. Ve Mısır'daki işçi hareketinin sesi olabilecek demokratik bir işçi partisinin kurulması için uğraşıyorlar. Mısır'da Marksist bir parti kurmanın önündeki tüm yasal engeller henüz kalkmış değil. Ayrıca sınıfsal temelli partilerin kurulması hala yasak. Fakat hala Kahire'de inanılmaz bir atmosfer var. İnsanlar başardıkları şeyle gurur duyuyorlar. Eylem yapma, herhangi bir olay karşısında harekete geçme yetenekleri inanılmaz artmış durumda ve bundan vazgeçmeyecekleri çok açık.

Kısa süre önce Mısır'da Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında bir çatışma yaşandı. Bu konuda nasıl bir atmosfer gözlemlediniz?
Alex Callinicos: Devrimin anlık bir olay değil bir süreç olduğunu iyi anlamamız gerekiyor. Rus Devrimi 8 ayda, Fransız Devrimi 5 yılda, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra gerçekleşen ve yenilen Alman Devrimi süreci 5 yılda, Irak Devrimi 5 yılda gerçekleşti. Bütün devrimlerin ortak özelliği kitlelerin siyaset sahnesine çıkmasıdır. Fakat bu süreçte aynı zamanda daha muhafazakâr güçler devrimi geriletmeye çalışırlar. Bu süreç Mısır'da bir dizi şekilde gerçekleşiyor. Birincisi, ordu ile Müslüman Kardeşler'in liderliği arasındaki ittifak. Bu çok paradoksal bir durum çünkü Mısır'da ordu 1952'den beri çok güçlü ve bu gücünün en önemli nedenlerinden bir tanesi Müslüman Kardeşler'e karşı mücadele ediyor olmasından geliyordu. Müslüman Kardeşleri'in gençlik örgütlenmesi üyelerinin çoğu Tahrir Meydanı'ndaydı. Ama şimdi ordu Müslüman Kardeşler'in muhafazakâr yönlerini düzeni yeniden sağlamak için kullanıyor. Böyle bir çatışma oldu, fakat Nakba'nın yıldönümünde yapılan gösteride Müslümanların ve Hıristiyanların birliği yönünde konuşmalar yapıldı, sloganlar atıldı. Çünkü bu birlik Tahrir'deki mücadelenin en önemli özelliklerinden biriydi. Dolayısıyla tabii ki gerici güçler devrimi bitirmek için bu tür saldırılarda bulunabiliyorlar. Fakat bu, Rus Devrimi sırasında Kornilov'un devrimi bastırmaya çalışmasından farklı bir durum değil.

Mısır'da Eylül ayında seçimler var. Seçimlere kimler katılacak?
Alex Callinicos: Müslüman Kardeşler kesinlikle seçime katılacak. Fakat daha önce de söylediğim gibi Müslüman Kardeşler bölünmüş durumda. Müslüman Kardeşler'in içinde liderliği eleştiren çok ciddi bir kesim var ve dolaysıyla Müslüman Kardeşler içinden birden fazla parti çıkması olasılığı çok yüksek. Seçime katılacak olan El Baradey gibi liberal güçler var. Kendilerine çok güveniyorlar. Solda durum biraz daha belirsiz. Devrimci Sosyalistler'den ayrılanların kurduğu Sosyalist Yenilenme adlı bir grup var. Devrimci Sosyalistler var ve bir de eski Komünist Partisi'nden kalan unsurlar var. Bu unsurlar Stalinizm ile güçlü bağları olan, Mübarek rejimi sırasında gerici Müslüman Kardeşler'e karşı Mübarek'i destekleyen unsurlar. Tüm bu sol grupların aynı çatı altında seçimlere katılma olasılığı var ancak bu henüz netleşmiş bir durum değil.

Mısır'da devrim düzende ne gibi sarsılmalara neden oldu?
Alex Callinicos: Mısır'da ordu hala gücünü korumasına rağmen devlet aygıtının bazı unsurları çöktü. Örneğin polis teşkilatı tamamen çökmüş durumda. Çoğu kaçmış. İnsanlar karakolları basıp işgal etmişler ve kendi ihtiyaçları için kullanıyorlar. Bu devrimden önce hayal bile edilemeyecek bir durumdu. Ekonomi çökmüş durumda. Mısır Maliye Bakanı sadece turizmden dolayı bu yıl 2 milyon dolar kaybettiklerini söyledi. Yardım içim IMF'ye başvurmuşlar. Eğer IMF her zaman olduğu kadar aptalca davranırsa bir sürü şart ileri sürecektir, bu da insanların zaten çok düşük olan yaşam standartlarına saldırmayı gerektirecektir ve muhtemelen yeni bir toplumsal patlama yaşanacaktır. Şu anda Mısır'da ordu ve egemen sınıf yeterli politik desteğe sahip sivil bir hükümet istiyor. Bu hükümetin sistemin polis teşkilatı gibi yıkılan kurumlarını yeniden kurmasını ve daha yeni-liberal politikalar uygulamasını istiyor. Ama halk yeniden harekete geçmeye çok hazır. Dolayısıyla yeni hükümetin bunu yapması gerçekten çok zor olacaktır.

Obama'nın konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Alex Callinicos: Obama'nın konuşması bence tam da ABD yönetimini ikiyüzlülüğünü yansıtan bir konuşmaydı. Amerika'nın Ortadoğu'daki varlığı Arap diktatörlerine bağlı. Dolayısıyla Obama, dünyadaki en kötü diktatörlüklerden birisi olan Suudi Arabistan hakkında hiçbir şey söylemedi. Obama ve danışmanları bölgede olan devrimlere doğrudan karşı çıkmanın bir intihar olduğunu anlamış görünüyorlar, bu nedenle örneğin Mübarek'in gitmesine asla karşı çıkmadılar. Bu devrimleri kendi istedikleri yöne çekmeye çalışıyorlar. Örneğin Obama Mısır devrimini Amerikan devrimi ile karşılaştırdı. Mısır gençlerinin devrimde harcadıkları enerjiyi fabrikalar kurmak ve ekonomiyi canlandırmak için kullanmalarının ne kadar iyi olabileceğinden söz etti. Amerika sürekli olarak bölgede ekonomik reformlara vurgu yapıyor. Bu çelişkili bir durum çünkü bu devrimler zaten yeni liberal politikaların sonucunda gerçekleşti. Ama Amerika bölgeye çözüm olarak daha fazla yeni-liberalizm öneriyor. Dolayısıyla devrimleri eski düzenin kendi reforme etmesiyle sınırlandırmaya zorluyor. Bence ABD'nin bölgeye ilişkin bugünkü stratejisi buna dayanıyor.
Röportaj: Arife Köse

 

 

Kapitalizmin krizi bitti mi?

Alex Callinicos: Şu anda dünyadaki eğilimlere baktığımız zaman emperya-lizmin ne kadar tehlikeli bir sistem olduğunu görmek mümkün. Devrimci Marksistlerin birinci büyük emperyalist savaş sırasında vardıkları sonuçların bugün de tekrarlanabileceğini gösteriyor. Emperyalizm, kapitalizmin evriminin kaçınılmaz bir sonucudur. Dolayısıyla güvenli bir dünya istiyorsak kapitalizmden kurtulmamız gerek. Uluslar arası sosyalist bir devrim olması gerek. Ortadoğu'daki ayaklanmalar sonucunda bu düşünce eskiden olduğundan daha güncel ve mümkün görünüyor.

Çin ekonomisi hala Amerikan ekonomisinden çok daha küçük ve dünya ekonomisini krizden çekip çıkarmak için yeterince büyük değil ve fazla ihracata bağımlı. İkincisi, Çin'in bu büyüme sürecini sağlayan şey, sanayiye yapılan yatırım. Yani Çin şirketleri ülkenin üretim kapasitesini müthiş büyütüyorlar, ulaşım sistemi büyüyor ve gelişiyor. Ama şöyle bir sorun var; bu fabrikaların ürettikleri bütün bu malları kim satın alacak? Bu sorunun cevabı yok.

Bundan çok daha önemli borçlu ve alacaklı çelişkisi Amerika ile Çin arasındaki ilişki. Yani dünyanın en büyük ekonomisi olan Amerikan ekonomisi dünyanın ikinci büyük ekonomisine çok miktarda borçlu. Bu durum, ABD ve Çin arasında çok çeşitli gerginlikler yaratıyor. Bunlar, kısmen ekonomik, ama aynı zamanda jeopolitik bir yanı da var. Çünkü Çin, ABD'nin şu anda dünyadaki hegemonik konumunu tehdit eden ülke. Ama Çin bütün bu parayı Amerika'ya borç vermiş durumda. Amerikan egemen sınıfının Çin'e borçlu olmaktan hiç hoşnut olmadığından emin olabiliriz.

1930'ların krizine bakarsak şunu görmek mümkün, bir ekonomik kriz sağın işine yarayabilir ve faşizmin iktidara gelmesiyle de sonuçlanabilir. Ama aynı zamanda ekonomik krizin devam etmesi ve gelişmesi zaman içinde dalga dalga direnişin gelişmesini de sağlayabilir. Özellikle 1930'ların ortalarında Fransa'da, İtalya'da ve İspanya'da muazzam direniş dalgaları gelişti. Sanırım şimdi buna benzer bir şeyin gelişmeye başladığını görüyor olabiliriz. Bunun en iyi göstergesi Arap dünyasındaki devrimler.

Avrupa'da daha karmaşık bir süreç var. Karmaşık olmasının nedeni de Avrupa'da işçi sınıfının daha örgütlü olması. Avrupa'da işçi hareketi çok daha güçlü, ama bunun bir sonucu da güçlü bir reformist hareket olması. Arap dünyasında şöyle bir sorun yaşadı egemen sınıflar; kitleler ayaklandığı zaman kitlelerle egemen sınıf arasında bir arabulucu işlevi görebilecek kurumlar yoktu. Avrupa'da ise reformist sendika bürokrasileri var. Bunlar hem bir yandan eylem başlatabiliyorlar, grev çağrısı yapabiliyorlar. Ama aynı zamanda egemen sınıfla müzakere sürecine giriyorlar. Ama Avrupa'da bu resmi işçi sınıfı yapılarının dışında bazı hareketlerin, örneğin gençlik hareketlerinin patlamasına şahit oluyoruz. Geçtiğimiz iki gün boyunca İspanya'da gözlemlediğimiz gençliğin protesto hareketi bunun iyi bir örneği. Ve bazen gençlik ayaklanmaları işçi sınıfı hareketini tetikleyen bir işlev de görebiliyor. İngiltere'de geçen senenin sonlarına doğru ciddi bir öğrenci hareketlenmesine tanık olduk. O hareket işçi sınıfına kendisinin öne geçmesi için esin kaynağı oldu.

Henüz her şeyin başındayız ve hem Avrupa'da hem Amerika'da süreç çok eşitsiz bir şekilde gelişiyor. Gözlemle-diğimiz kriz ve ona tepki süreçleri çok karmaşık. Bu da kapitalist krizler hak-kında tutarlı ve açık bir Marksist kriz analizine sahip olmanın önemini vurguluyor. Böyle bir anlayışa sahip oldu-ğumuz zaman siyasi yönelimimizi saptamak daha mümkün hale geliyor.

 

Emperyalizm teorisi günümüzü açıklıyor mu?

Alex Callinicos: Emperyalizm 20. yüzyılın başlarında kapitalizmin nasıl geliştiği ile ilgilidir. O dönemde kapitalizmin geçirdiği iki temel ve önemli değişim var; birincisi her bir sermaye biriminin büyüme ve küresel çapta işlemeye başlama süreci. İkincisi, sermaye ile devlet arasındaki ilişki çok daha yakın hale gelmesi. Sermaye birimleri büyüdükçe hem kendi ülkeleri içinde hem de küresel çapta faaliyet gösterebilmek için devletin yardımına ihtiyaç duydular. Aynı zamanda devletler de rakip devletlere karşı güçlerini koruyabilmek için ciddi bir sanayi sermayesine ihtiyaç duydular. Dolayısıyla, kapitalist emperyalizmde ekonomik ve jeopolitik gelişmeler iç içe geçti.

Bu yılın sonunda Amerikan ordusu Irak'tan tamamen çekilecek. Obama Afganistan'daki savaşı hızlandırdı fakat ABD'nin Afganistan'da askeri bir zafer elde edeceğini düşünmüyorum. Birkaç yıl önce birisi ABD'nin yapması gerekenin Bin Ladin'i öldürüp zafer ilan edip Afganistan'dan çekilmek olduğunu söylemişti. Bin Ladin'in öldürülmüş olması ABD'nin Afganistan'dan çekilmesini kolaylaştırıyor. Sonuç olarak Bush'un oynadığı kumar ABD için felaketle sonuçlandı. Ekonomik kriz bu felaketin boyutunu daha da artırdı. ABD'de başlayan bu kriz, diğer ülkelere kıyasla gelişmiş Batı ülkelerini daha çok etkiliyor. ABD ve Çin'i kıyaslarsak, Çin bu krizden hafif etkilenerek çıktı, tekrar kendisini toparladı ve kendisine hammadde tedarik eden bütün ülkelerin de krizden çıkmalarını sağladı. Dünyada herkes ABD'nin sadece Ortadoğu'da askeri olarak yenilgiye uğrayıp ekonomik güçler dengesinin de şu anda ABD'nin aleyhine geliştiğini görebiliyor. Şu anda herkes ABD'nin küresel bir güç olduğunu değil, Çin, Brezilya gibi yükselmekte olan güçleri tartışıyor. Bu, tüm dünyada oldukça istikrarsız bir durum anlamına geliyor.

Bu eğilimlere baktığımız zaman emperyalizmin ne kadar tehlikeli bir sistem olduğunu görmek mümkün. Devrimci Marksistlerin birinci büyük emperyalist savaş sırasında vardıkları sonuçların bugün de tekrarlanabileceğini gösteriyor. Emperyalizm, kapitalizmin evriminin kaçınılmaz bir sonucudur. Dolayısıyla güvenli bir dünya istiyorsak kapitalizmden kurtulmamız gerek. Uluslar arası sosyalist bir devrim olması gerek. Ortadoğu'daki ayaklanmalar sonucunda bu düşünce eskiden olduğundan daha güncel ve mümkün görünüyor.