Yusuf TOPUZOĞLU

Mao'nun başlattığı Kültür Devrimi'nin ardından başlangıçta tasfiye edilen bürokrasi kanadı duruma hakim oldu ancak Kültür Devrimi'nin esas olarak son döneminde yerel bürokrasi gücünü arttırdı. 1980'lerin başında, Tiannenman Direnişi'nin ezilmesiyle birlikte Çin serbest pazar ekonomisine dönmeye başladı ve merkezi bürokrasinin yanı sıra yerel bürokrasinin ekonomik gücü de artmaya başladı.

Kültür Devrimi birçok sosyalist çevre tarafından sosyalizmin Çin'de derinleşmesi ve işçi ve emekçi yığınlara yayılması olarak görülmesine rağmen sonuçları tamamen ters oldu. Çin'de devlet kapitalizmi yıkıldı ve yerine küresel ekonomiye daha fazla entegre olmuş bir ekonomi geçti.

Çin ekonomisi artık ABD'nin ardından dünyanın ikinci büyük, Asya'nın ise en büyük ekonomisi. Bir süredir Almanya'yı geçerek dünyanın en büyük ihracatçısı oldu. Dünyanın en büyük çelik üreticisi. Dünyadaki bilgisayarların, fotokopi makinelerinin, konfeksiyonun, ayakkabıların büyük çoğunluğu Çin'de üretiliyor. Çin dünyanın en büyük çelik üreticisi. Örneğin dünyada üretilen çakmakların yüzde 70'i Çin'de tek bir kentte üretiliyor.

Çin ekonomisi 1980'de “pazar ekonomisi”ne doğru yönelmeye başlamasından bu yana 30 yıldır ortalama yılda yüzde 10 kadar büyüyor. 2008 krizinden bu yana ise ortalama yılda yüzde 8 oranında büyüyor. Bu büyüme hızının sonucu olarak Çin ekonomisi 1980'lerin başına göre 7 defa büyüdü. Bütün bunların sonucu olarak Çin yöneticileri kriz karşısında ABD yöneticilerine akıl verir duruma geldiler.

Yaklaşık 1000 yıl önce Çin ve Hindistan birlikte dünya ekonomisinin yarısını oluşturmaktaydı. Bin yıl sonra bu üstünlüklerini kaybettiler. 2000 yılında ABD dünya ekonomisinin yüzde 31'ini oluşturuyordu. Yapılan tahminlere göre 20 yıl sonra Çin ve Hindistan birlikte dünya ekonomisinin yüzde 35 oluşturacaklar ve ABD ekonomisi yüzde 12'ye kadar gerileyecek.

Çin, yeni-liberallerce örnek gösteri- len bir ülke. Bir üçüncü dünya ülkesinin nasıl gelişebileceğine örnek olarak gösterilmekte. Oysa burada bir aldatmaca var. Çin, Pazar ekonomisine geçmeden önce 30 yıl boyunca devlet kapitalisti bir ülke olarak sağlam temellere sahip oldu ve pazar ekonomisine geçişte devlet kapitalizminin temelleri yol gösterici oldu. Çin ekonomisinde hala birçok sektör devlet kontrolünde.

Çin'de bugün her 8 haneden birisinin otomobili var. Her 100 haneden 70'inde bilgisayar var ve Çin ekonomisi artık dışarıda sadece Uzak Asya'nın hızlı sanayileşmiş, Güney Kore, Tayland gibi ülkelerin ürünleri ile değil, gene Çin yapımı ürünlerle rekabet etmek zorunda. İçerde ise pazar büyüyor. Bugün Çin'de 50 milyonun üzerinde bir güce sahip bir üst orta sınıf olduğu söyleniyor. Bunun bir kanıtı ise dünyada satılan lüks tüketim mallarının yüzde 12'sinin Çin'de satılması.

Ne var ki bu tozpembe manzara çok büyük bir sosyal adaletsizliğin üzerine oturmakta. Çin ekonomisinin itici gücü kırdan kente göçler. Kentlerdeki 20-30 milyona ulaşan işsiz oranına her yıl milyonlarca yeni işsiz katılmakta.

Kırsal alanda devrimin ardından bir refah düzeyi yükselmesi yaşandı ancak 1980'lerden bu yana kırsal yaşam çökmüş durumda. Gelir düzeyi düştüğü gibi köylüler çok kötü koşullarla ve büyük olasılıkla işsizlikle karşılaşacaklarını bilmelerine rağmen gene de kentlere göç etmekteler.

Çin'de şirketlerin kârlarının artışı ile işçi ücretlerinin artışı arsında büyük bir açı var. Ücretler yerinde sayarken ve zaman zaman gerilerken kârlar sürekli olarak artmakta. Bir işçi haftada 7 gün, 14 saat çalışmakta, fabrikaların sınırları içindeki yatakhanelerde yatmakta, fabrikanın kendi kantininden alış veriş etmekte ve gece yatakhaneye belli bir saatten önce dönmek zorunda.

Çin İstatistik Bürosu'nun verilerine göre Çin nüfusunun altıda biri olan 204 milyon kişi günde 1 doların altında bir gelirle yaşamakta.

İşçi sınıfı bu ağır çalışma koşullarına karşı direnmekte. Özellikle 2010 yılında otomobil sanayisinde başlayan grev hareketi fabrikadan fabrikaya sıçradı ve esas olarak kazanımlarla sürdü. Otomobil sanayisinin ardından daha çok yabancı sermayeli işyerlerinde de yoğun grevler başladı. İşçi sınıfı bu mücadelelerde oldukça örgütlüydü.

2011 yazında ise Ortadoğu Devrimleri'nin de etkisi ile Çin'in birçok büyük sanayi kentinde gösteriler, grevler ve direnişler yaşandı. 2008 yılında 230 bin iş anlaşmazlığı yaşandı. 2009'da bu sayı yüzde 30 arttı.

İşçi mücadelelerinin sonucunda 20 yıldır düşen gerçek ücretler 2009-2011 arasında bazı sektörlerde artmaya başladı.

Çin işçi sınıfı kendi yaşam koşullarını iyileştirmek için mücadele ederken yozlaşmaya ve rüşvete karşı da mücadele ediyor. 1980'lerin başında serbest Pazar ekonomisine geçiş sırasında merkezi otoritenin yetkileri sınırlanırken yerel bürokrasinin gücü arttırıldı. Bunun sonucunda ise yerel düzeylerde, parti ve devlet bürokrasisinin alt kesimlerinde çok yoğun bir çürüme başladı. Son 15 yılda her düzeyde 18.000 Çinli memur yurtdışına kaçtı ve kaçarken de yanlarında 120 milyar dolarlık bir servet götürdü.

Çin ekonomisi hala büyümeye devam ediyor. Buna rağmen hala ABD ekonomisi ile arasındaki fark çok büyük. Bugüne kadar Çin Avrupalılar gibi sürekli olarak sanayisine yatırım yapmıştı ama artık Çin küresel bir güç olabilmek için silahlanmaya da yatırım yapmaya başladı.

Bugün ABD ulusal gelirinin yüzde 4,8'ini (698 milyar dolar) savunmaya harcamakta, Çin ise henüz ulusal gelirinin yüzde 2,1'ini (119 milyar dolar) savunmaya harcamakta. ABD dünya savunma harcamaları toplamının yüzde 42,8'ini gerçekleştirirken Çin yüzde 7,3'ünü gerçekleştirmekte.

Öte yandan Çin batılı büyük ekonomilerin battığı bir alana hızla kaymakta. Emek yoğun yatırımlar yerini sermaye yoğun yatırımlara terk etmekte ve bu başlı başına bir sorun olarak ortaya çıkmakta. Çin’de gelir adaletsizliğinin giderek büyümesi ise bu ülkede sosyal bir patlamanın her an gündeme oturmasına neden olabilir.