PKK'nin Silvan eyleminden sonra, bu eylemi Kürt sorununun açmaza girmesinin miladı olarak görme eğilimi arttı. Sanki bir Kürt sorunu ve 30 yıldır süren bir "düşük yoğunluklu" savaş hiç yaşanmamış gibi, Silvan'ın öncesi unutuldu ve savaşın tüm faturası Kürt hareketine mal edildi.

Ulusalcılar, zaten Kürt sorunun en vahim ihtimalle Kürtlerin tümüyle asimilasyona maruz kalmasıyla, en iyi ihtimalle PKK'nin beli hepten kırılarak çözümünden yanayken, "Yetmez ama evet" kampanyasına katılan, bu kampanyada çalışan gazetecilerin bir kısmı da benzer bir tutumu sergilemeye başladı.

Bu köşe yazarlarından birisi, DSİP'in "Yetmez ama evet" derken, aynı anda, yanı sıra, referandum sürecinde, "Kürt illerinde boykot" taktiğini de savunmasını tümüyle yanlış bulduğunu açıkladı.

AKP'nin Kürt sorununa çözüm arayışında dev adımlarla ilerlerken, sorunu içinden çıkılmaz hale getirenin Kürt hareketi olduğunu iddia etmenin arkasında, işte tam da, Kürt sorununun kö-kenlerine dair bu tartışma yatıyor.

Mesele, Batılı bazı yazar ve tarihçilerin, Diyarbakır'ı, babalarının ve annelerinin tapulu arazisi sanmasından kaynaklanıyor. Kürt halkı, Kürdistan, başka bir halk, ezilen ulus gibi kategoriler ve ezen ulus, bu ulusun devleti, sosyalistleri ve demokratları gibi yaklaşımlar, bu tarihçi ve köşe yazarları açısından geçerliliğini yitirmiş vaziyette.

Ama hiçbir gerçek, bir tarihçi, bir polis emeklisi köşe yazarı ve Kürt hareketinden nefret kusan gazeteci görünümlü siyasetçi görmüyor diye gizli kalamaz.
"Yetmez ama evet" kampanyası, referandum paketinin hazırlanış sürecinde, Kürt hareketinin, BDP'nin, BDP'li milletvekillerinin görüşü alınmadığı için de, "yetmez" vurgusunun üstünde yükseldi.

Diyarbakır'da, Mardin'de, Hakkari'de, insanların hangi partiye oy vereceklerini söylemek, İstanbul'da oturanlara düşmez. Düştüğünü düşünenlerin bunu leninizme dayanarak iddia etmesi ise, Lenin'in ulusal sorundaki görüşlerinin şovenizmin demokratik olanının süzgecinden geçirilerek yorumlandığını kanıtlar sadece.

Ezen ulusun demokratları bir şeyde yanılıyor: "Yetmez ama evet" kampanyası, aynı zamanda Kürt halkının dostu olan ve değişim isteyen yüz binlerce insanın sloganıydı. Kürt sorununda çözümsüzlüğün nedeninin, AKP hükümetinin politikaları değil de Kürt hareketinin izlediği mücadele yöntemleri olduğunu düşünenler, PKK-Ergenekon arasında hayali bağlantılar kuranlar, Kürt halkının değişimden ve özgürlükten yana olan kesimleriyle, batıda değişimden ve özgürlükten yana olan kesimlerin yan yana gelmesinde engel teşkil ediyorlar. Batıda "Yetmez ama evet" diyenlerin Kürt halkının, bu ezilen ve anadilini konuşamayan, on yıllardır baskı altında tutulan halkın güvenini kazanması için, onun kaderini ve siyasi eğilimlerini, koşulsuz desteklemesi gerekiyor. AKP'yi barış elçisi, Kürt hareketini savaş çılgını olarak anlatan çizgi, bu yüzden "Yetmez ama evet" kampanyasının savunduklarıyla hiçbir ilişkiye sahip değildir.