Şenol Karakaş

12 Eylül referandumunda öne sürdüğümüz "Yetmez ama evet" kampanyası, etkisini hala sürdürüyor. Bu kampanyadan, en çok Ergenekoncular rahatsız oldu. Ergenekoncular ve Ergenekon'un fikri etkisi altında kalanlar. Sağdan saymaya başlarsak Ortadoğu gazetesi, Yılmaz Özdil, Ertuğrul Özkök, Selcan Taşçı.

Sağdan saymaya devam edersek, bir de ulusalcılar "yetmez ama evet" sloganından çok rahatsız oldu, rahatsızlıkları hala devam ediyor. TKP'si, ÖDP'si.

Rahatsız olanların başında Kenan Evren, MHP ve CHP'nin geldiğini ayrıca eklemek gerek. Hep birlikte bir şeyi, genel yargı haline getirmeye çalışıyorlar: "Yetmez ama evet" kampanyası, AKP'yi onaylamıştır. Bu yüzden de referandum sonrasında, hükümetin sergilediği her berbat icraat, tutuklamalar, polisin eylemlerde gaz bombasını yoğun bir şekilde kullanması, KCK skandalı, Kürt sorununda açılımdan geriye savaş politikaların kalması gibi bir dizi uygulamanın sorumlusu, referandumda "Yetmez ama evet" diyenlerin marifetidir.

En büyük kampanya, en büyük yalan!

Neredeyse yaşadıkları tüm ruhsal travmaların sorumlusunun "Yetmez ama evet" kampanyası olduğunu iddia edecek kadar derin bir acı yaşayan ve esas olarak referandumda "Hayır!" sloganı altında birleşmiş olanlar "Yetmez ama evet" kampan-yasına, daha hala saldırmayı sürdürerek iki adımı birden atmaya çalışıyor: Birisi, bu kampanyanın, solda bugüne kadar yapılan en yaygın, en etkili ve kitlesel kampanya olduğu gerçeğinin üstünü örtmeye çalışıyorlar. Kampanyanın etkisi, bugün, hala her hafta en az bir köşe yazarının "Yetmez"li espriler yapmasında kendisini gösteriyor. İkinci ise, "Hayır!"cılığın statükocu içeriğini gözlerden saklamaya çalışıyorlar.

"Hayır!"cıların el birliği etmişçesine daha sonraki bir dizi siyasi gelişmede aynı ya da benzer politik tutumlara sahip olduğu çok açık. El birliğiyle, "Cumhuriyetin kazanımlarının elimizden alındığı" tezini savunmaları, çeşitli derecelerde kemalizmi savunmaları, hepsinin birden Ergenekon davasını önemsiz görmeleri, askeri vesayetin konumunun gerilemesinden aynı şaşkınlıkla ürkmeleri, "Sivil vesayet" uydurma "teorisinin" şevkle savunmaları, Arap Baharı'na şüpheyle yaklaşmaları, AKP eleştirilerinde tonlama farklılığı olsa da hemen hemen bir ve aynı şeyi söylemeleri…Liste uzatılabilir ama şu apaçık bir gerçek ki, bugün hükümetin uygulamalarını "Yetmez ama evet" diyenlere saldırmak için merakla süzgeçten geçirenlerin en büyük ortak yalanı, "Yetmez ama evet" sloganının AKP'yi desteklemek için üretilmiş olduğudur. Siyasetlerini yalan üzerine kuranlar, bir siyasal reform talebini bu talebin kendisinden talep edildiği hükümete prim vermek olduğu yalanını söyleyenler, yalan üzerine kurulu siyasetlerinin çöktüğünü yakın zamanda görecekler. Bu çöküşün işaretleri her geçen gün kendisini gösteriyor.

Demokrasi karşısında gericilik!

"Yetmez ama evet!" sloganı, bir demokrasi sloganıdır. Değişim isteyen işçi, emekçi ve yoksulların sloganıdır. Cuntacılardan hesap sormanın, darbecilerin yargılanmasını talep etmenin, Kemalist cumhuriyetin üzerinde yükseldiği katliamların açığa çıkartılmasının, siyasal demokrasinin sınırlarının milimetrik ölçülerde de olsa genişlemesi için mücadele etmenin sloganıdır.

Faili meçhuller cumhuriyetinin, yargısız infazlar cumhuriyetinin, Ermeni soykırımını gizlemenin cumhuriyetinin, Dersim katliamını övünç kaynağı olarak görmenin cumhuriyetinin, Sabancıların, Koçların askeri darbelerinin ezdiği işçilerin, öldürdüğü sosyalistlerin, işkencelerin, Diyarbakır cezaevinin cumhuriyetinin, başörtülüleri dışlayan, Alevileri, Kürtleri reddetmenin, inkar etmenin cumhuriyetinin kalbinde minik bir delik açmanın sloganıdır "Yetmez ama evet!".

Zira, bu cumhuriyetin sahipleri, kanlı tarihlerini darbecilerin hazırladığı 1980 darbesinin anayasasıyla güncel olarak meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bu anayasada açılacak en küçük bir gedik bile, sokakta, insanlara bu cumhuriyeti anlatma, eleştirme, hakikatlerle yüzleşme fırsatıdır "Yetmez ama evet" kampanyası.

Hükümete eleştiri!

Ama önemli bir politik vurgusu daha vardır "Yetmez ama evet!" kampanyasının. Bu kampanyanın "Yetmez" bölümü, anlamasını bilen açısından, net bir hükümet eleştirisidir. "Yetmez ama evet" diyenler, çok geniş bir koalisyonda bir araya geldiler. Bu koalisyonun içinde sosyalistler, demokratlar, insan hakları savunucuları, pozitif ayrımcılığı savunanlar, işçiler, yoksullar, liberaller, AKP'den medet umanlar, ama en önemlisi, değişim isteyenler, darbecileri koruyan Geçici 15. Madde'nin değiştirilmesini isteyenler vardı.

Değişim istemeyenler, "Kıbrıs Türk'tür Türk kalacaktır!" diyenler, "Türkiye Türklerindir" gazetesi ve bilcümle statükocu, bu kampanyanın içinde yoktu. Irkçılar, ulusalcılar, demokrasiden ürkenler bu kampanyanın içinde yoktu.

Bu yüzden, "yetmez" diyenlerin, hükümeti eleştirdiğini, hiçbir hükümetin gücünün, eğer bu hükümet bir işçi demokrasisine hizmet etmeyecekse, demokrasiyi son sınırlarına kadar geliştirmeye yetmeyeceğini, gücünün yetmemesinin ötesinde, demokratik bir siyasal ufuk yerine, kendi otoritesini daim kılmanın dışına çıkamayacağını vurguluyordu. AKP'nin bir işçi demokrasisine hizmet etmediği ise tartışma götürmez. Bu tartışmayı ancak, sabah akşam düşlerinde AKP'yi görenler, politik ufukları AKP ile sınırlı olanlar, bıkmadan usanmadan AKP'yi samimiyet testine sokanlar, bu testte AKP her çuvalladığında, sanki başka bir şey yapabilirmiş gibi, hayal kırıklığına uğrayıp, "Bakın biz dememiş miydik?" diyenler yapabilir. Tıpkı ulusalcı sosyalistlerin yaptığı gibi. "Yetmez ama evet" diyen sosyalistler, AKP ile bir nikah kıymayı düşünmedikleri için, samimiyetini sorgulamadılar. İster AKP liderliği kendi konumunu garanti altına almak için olsun, isterse temsil ettiği kitlelerin taleplerini bir ölçüde karşılamak için olsun, bir reform talebini, eksik, güdük ve yetersiz bir anayasa paketini gündeme getirmek zorunda kaldı. Tıpkı sendika ve toplu sözleşme hakkının olduğu bir işyerinde sözleşme dönemlerinde ücret zammının masaya yatırılması gibi. Tıpkı kadınların yaşam koşullarında çok küçük de olsa iyileştirme yaratan bir yasa maddesi gibi, tıpkı üniversitelerde harç zamlarına karşı çıkmak gibi. Harç zammına karşı çıkmak, mevcut harçları benimsemek değildir. Bir reform mücadelesidir. Yeni zamları püskürtmek için verilen mücadele yığınsallaşır, sürekli bir karakter kazanırsa, mevcut harçların yerine parasız eğitim talebine bir adım daha yaklaşılabilir.

Bir reform talebi olarak "Yetmez ama evet" sloganı, bu yüzden bir dizi öğeyi aynı anda savunmak anlamına geliyor. Birincisi, demokrasinin, AKP hükümeti tarafından oturtulabilecek bir siyasal şekillenme olmadığı. Bunun tersini düşünenler, demokrasinin AKP'nin eğilimlerinin ürünü olabileceğini sananlar, zaten referandumda, "Sevdamız millet, güçlü bir evet!" sloganıyla kampanya yaptı. İkincisi, Kürtleri muhatap olarak kabul etmeyen, Kürt hareketiyle görüşmeden anayasa paketi hazırlayan bir hükümetin oluşturduğu paket, içerdiği maddelerden farklı olarak, yeterli görülemeyecek, eksik bir siyasi adım olacaktı. Bu yüzden, kampanyayı öneren sosyalistler, Kürt hareketinin en asgari taleplerini içermediği için, "Yetmez" vurgusunu öne çıkarttılar.
Referandumda "hayır!" diyenler oyun sahasını terk ettiler. "Yetmez ama evet" diyenler ise, referandum döneminde AKP'nin hegemonya kurmasını engellediler. Referandum sürecinde hegemonya kuran, hükümetin tezleri olmadı. Sandıktan "evet" çıktığında Türkiye'nin güllük gülistanlık bir yer olacağı değil, anayasa değişiklik paketinin yetersiz olduğu, darbecileri, statükoyu, kemalizmi dağıtmak için, AKP'nin aklında bile geçirmek istemediği aşağıdan bir mücadelenin gerekli olduğu fikri hafızalarda kaldı. "Evet" oyu AKP'ye değil, 26 maddelik değişiklik paketine verildi. "Yetmez" vurgusu ise, değişimin ancak sıradan insanların kendi mücadelesinin ürünü olabileceğine ve asıl mücadelenin referandumdan sonra başlayacağına yönelik olarak yapıldı.

Referandumdan sonra, "Hayır" diyen ulusalcılar omuz omuza CHP için çalışıp derin bir hayal kırıklığı yaşarken, "Yetmez ama evet" diyen sosyalistler, bağımsız aday kampanyası için çalışıp, ezilen Kürt hareketiyle dayanıştılar.

Bir anayasa değişiklik paketinin tılsımlı bir sorun çözücü olduğunu düşünen ve referandumdan sonra gezegendeki tüm sorunların kaynağı olarak "Yetmez ama evet" kampanyasını gösterenler ve bu kampanyayı öne süren, örgütleyen sosyalistlere saldıranlar, referandumda "Hayır" oyu veren özellikle bazı ulusalcılar, bu yüzden derin bir parlamentarizm hastalığından da muzdaripler.