George Monbiot
Ortak hazinemiz son 30 yılda endüstri psikopatları tarafından ele geçirildi. Bu nedenle neredeyse iflas etmiş durumdayız.

Eğer zenginlik çok çalışmanın ve girişimciliğin kaçınılmaz sonucu ise Afrika'daki her kadın birer milyoner olmalıydı. Ultra zengin %1'in, eşsiz bir zekâ veya yaratıcılık ya da yetenek sahibi oldukları için zengin oldukları iddiaları kendilerine atfedilen yanlış bir düşünce örneğidir. Bu kendinizi nedeni olmadığınız sonuçlardan dolayı itibarlaştırdığınız anlamına gelir. Bugün zengin olan insanların büyük bir kısmı bu mevkie ulaşabildiler çünkü belli işleri ele geçirebildiler. Bu ele geçirme yetenek ve zekâdan daha çok başkalarının insafsız bir şekilde sömürülmesi ve doğuştan gelen rastlantıların bir kombinasyonudur. Bu gibi işler orantısız olarak belli yerlerde doğan ve belli sınıflara ait olan insanlar tarafından elde edilir.

Nobel ekonomi ödüllü psikolog Daniel Kahneman'ın araştırması finans dahileri hakkında inanılanları tamamen yıkacak sonuçlar ortaya koyuyor.

Onların görünen başarılarının bir kavramsal illüzyon olduğunu ortaya çıkarıyor. Örneğin, Kahneman 25 servet danışmanının ulaştıkları sonuçları 8 yıl boyunca çalışıyor ve buna göre danışmanların performanslarındaki tutarlılığın sıfır olduğu sonucuna ulaşıyor. "Sonuçlar bir yetenek oyunu ile değil de bir zar atma oyunundaki beklentiler ile daha çok benzerlik gösteriyor." En büyük ikramiyeleri alanlar sadece şanslılar. Benzer sonuçlar yaygın olarak tekrarlanıyor. Sonuçlar gösteriyor ki Wall Street'in her yerindeki fon yöneticileri ve tüccarlar aldıkları inanılmaz ücretleri bir şempanzenin demir parayı döndürmesinden daha iyi yaparak kazanmıyorlar.

Psikoloji, Suç ve Hukuk dergisinde yayımlanan bir araştırmada Belinda Board ve Katarina Fritzon Britanya'nın önde gelen işyerlerindeki 39 üst düzey yönetici ve şirket başkanlarını test ediyorlar. Bu testin sonuçlarını ağır suçlardan mahkûm olanların kapatıldığı Broadmoor uzmanlık hastanesindeki hastalara yapılan testlerle karşılaştırıyor. Psikopatinin belli belirtileri üzerinde patronların aldığı skorlar hastalarınki ile ya örtüşüyor ya da onları geçiyor. Aslında patronlar bu kriterler üzerinden psikopat kişilik bozukluğu teşhisi konulan hastaları da geride bırakıyorlar. Psikopat özelliklerin patronlarda oldukça yüksek olduğunu belirten Board ve Fritzon, bunun şirketlerin ne gibi özellikler aradığı konusunda yakın benzerlik bulunduğuna işaret ediyorlar. Bu özelliklere sahip olanlar çoğunlukla güçlü insanları manipüle etme ve pohpohlama becerilerine sahipler. Ben merkezcilik, kuvvetli bir kendini üstün görme hissi, başkalarını sömürmeye hazır olma ve vicdan ve empati eksikliği pek çok kurumda beklentilerine zarar vermesi pek mümkün gözükmüyor.

Paul Babiak ve Robert Hare "Takım Elbiseli Yılanlar" kitabında eski şirket bürokrasilerinin esnek, sürekli değişen yapılarla yer değiştirmesi ve takım oyuncusu olanların ise rekabetçi risk alanlardan daha az değerli sayılması sayesinde, psikopatik karakterlerin daha fazla tercih edildiği ve ödüllendirildiğine işaret ediyorlar. Kitabı okuduğumda bana şöyle geldi; eğer psikopat eğilimlere sahipseniz ve fakir bir ailede doğmuşsanız genelde hapse, eğer psikopat eğilimlere sahipseniz ve zengin bir ailede doğmuşsanız genelde ticaret/iş okullarına gidiyorsunuz.

Bu bütün yöneticiler psikopattır anlamına gelmiyor. Bu ekonominin yanlış özellikleri ödüllendirdiğini gösteriyor bizlere. Patronların sendikaları güçsüzleştirmeleri ve düzenleyici otoriteleri ve vergi otoritelerini ele geçirmeleri sonucu üretici ve rantiye üst sınıfları arasındaki ayrım yok oldu. Şirket başkanları aristokratlar gibi davranıyorlar artık. Başkanların finansal varlıklarının toplamından elde ettikleri kazançları, ürettikleri değer ya da yaptıkları iş oranının çok üzerinde ve bazen bir parazit gibi şirketleri bitkin duruma sokuyor. Elde ettikleri serveti petrol şeyhlerinden daha fazla hak etmiyorlar.

Geri kalanlarımız hükümetler ve medyada dalkavukluk eden röportajlar tarafından seçim efsanesine katılmaya davet ediliyoruz. Bu onların üstün insan yeteneklerine sahip olduklarına inanmamızın efsanesi. En zenginler çoğunlukla refahın yaratıcıları olarak tanıtılıyorlar. Oysa onlar dünyanın doğal zenginliklerinin ve işçilerinin emeklerinin ve yaratıcılıklarının yağmacısı. Onlar hem halkın hem de gezegenin fakirleştiricileri. Artık bizi neredeyse iflas ettirdiler. Neoliberal efsanenin servet yaratıcıları dünyanın gördüğü en etkin refah yok edicileri durumunda.

Son 30 yılda olan şey, Margaret Thatcher ve Ronald Reagan'ın ilk olarak zengin ülkelere dayattığı neoliberal siyasal anlayışın yardımıyla küresel zenginliğin bir avuç insan tarafından ele geçirilmesidir. Şimdi size çok sayıda rakam vereceğim, bunun için üzgünüm fakat bu rakamların aklınıza kazınmasını istiyorum. 1947 ile 1979 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri'nde verimlilik yüzde 119 artarken, nüfusun enalt gelir düzeyindeki yüzde beşlik kesiminin gelir düzeyi yüzde 122 arttı. Ama 1979 ve 2009 yılları arasında ise verimlilik yüzde 80 artarken, en yoksul yüzde beşlik kesimin geliri yüzde 4 düştü. Yaklaşık olarak aynı dönemde en zengin yüzde 1'in geliri ise yüzde 270 arttı.

1999 2009 yılları arasında İngiltere’de en zengin yüzde onun kazancı yüzde 37 artarken, en yoksul yüzde onun kazandığı para yüzde 12 düştü. Bu ülkede gelir eşitsizliğini ölçen Gini katsayısı 1946 yılında 26 iken 2009 yılında 40'a yükseldi.

Son zamanlara kadar patronların her şeyi kendilerine mal etmeleri nedeniyle gözlerimiz bağlanmıştı. Akademideki, medyadaki, düşünce kuruluşlarındaki ve hükümetlerdeki yardımcıları içi boş bir iktisadın yaygın altyapısını yarattılar ve diğer insanların servetlerine el koymalarını meşrulaştırdılar. Bun anlamsızlıkla gözlerimiz o kadar bağlandı ki çok nadiren bunun doğruluğuna meydan okuyabildik.

On yıllardır ilk kez-ve bunun için şirket yöneticilerine teşekkür etmemiz gerek- finansal güçlerin doğrudan halka hesap vermesi bekleniyor. Bir tarih yazılıyor gibi gözüküyor. Haketmeyen zenginler artık hedefte ve geri kalanlarımız paramızı geri istiyoruz.