Zorlu ama umut dolu bir yılı bitirdik. 2011 kimi zaman, özellikle de son aylarında Türkiye'de çok karanlık bir dönem oldu. Ama küresel olarak aynı şeyi söyleyemeyiz.

2010'un son günlerinde Tunus'ta diktatörlüğe karşı başlayan ayaklanma 2011'de diktatörün yıkılması ile sonuçlandı. Tunus'u Mısır izledi. 25 Ocak'ta Mısır'da Mübarek devrildi.

2011 yılı boyunca Ortadoğu'nun hemen hemen bütün ülkelerinde diktatörlere, kokuşmuş sultanlara karşı halk sokaklara çıktı. Yemen'de, Libya ve Suriye'de, Bahreyn'de hareket çok büyük yığınları sokağa çekti.

Mısır'da 2011'in son aylarında devrimin ikinci dalgası başladı.

Arap Baharı Batı’yı da etkiledi.

Amerika'da Wisconsin'de işçiler ve öğrenciler ayaklandı. "Tahrir’den öğrendik" dediler.

Yunanistan'da, İtalya'da genel grevler birbirlerini izledi. Genel grevler ile Arap Baharı arasında sıkı bağlar kuruldu.

Sonra Wall Street'i işgal hareketi başladı. Hareket kısa zamanda yayıldı. Birçok ülkeyi, yüzlerce şehri kapsadı.

2011 yılında havada devrim kokusu vardı ve devrimler gerçekleşti. Küresel olarak işçiler ve emekçiler için umut dolu bir yıl oldu.

2011 yılının bir başka önemli gelişmesi ise kriz. 2008 krizinin sarsıntıları bitmeden Avro bölgesi krize girdi. İrlanda ve Yunanistan'ın ardından İtalya, Portekiz ve İspanya krizle sarsıldı. Ama krizin boyutları çok daha geniş. İngiltere, Almanya ve Fransa krizin etki alanı içinde ve Avrupa kapitalist sınıfı krizin karşısında ne yapacağını bilmiyor. 2011 yılı kapitalist sınıf için çok büyük endişelerle dolu geçti.

Yıl sonunda Avrupa ülkelerinin liderleri, yöneticileri panik halinde olduklarını gösteren demeçler verdiler. Şimdi herkes 2012'de avro krizinin daha da derinleşmesini bekliyor. Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya, Avrupa Birliği'nin bu dört düyük ekonomisi, G8'in yarısı resmen ekonomik durgunluk içinde.

Krizin derinleşmesi 2012 yılının daha büyük yığın hareketleri ile geçeceğinin işareti.

Türkiye'de de 2011'de önemli gelişmeler oldu.

Seçimlerde BDP büyük bir başarı elde etti. Ancak hükümet barışa giden yolun önünü kapatmaya başladı. Savaş yeniden hız kazandı.

Savaşın bir başka boyutunda siyasi bir kararla binlerce Kürt KCK operasyonları ile tutuklandı.

Kuzey Irak uçaklarla bombalandı. Onbinlerce asker ve askeri araç bölgeye yollandı. Savaşta ölenlerin sayısı hızla arttı. Ve sonunda devlet 2011'in son günlerinde kendi sivil halkını bombalayarak katliam yaptı. 35 sivil Kürt bombardımanda yaşamını kaybetti.

Uludere katliamı Türk basını tarafından sessizce karşılandı. Katliam basında çok sınırlı bir biçimde yer aldı. Böyle yapmayan ve devletin halkı bombaladığını yazan tek gazete Başbakan tarafından sertçe eleştirildi. Başbakan "devlet halkını bombalamaz" dedi ama bombalamıştı. Üstelik ilk defa değil. Kimbilir kaçıncı defa.

Diğer bakanlar da benzer bir tutum aldı. “Hata” dediler. Oysa yaşanan planlı, hesaplı bir askeri operasyondu. Bu gerçeğin üstünü örtmek mümkün değil.

2011'in bir başka çok önemli gelişmesi ise Van depremi. Depremin verdiği zararların yanı sıra ortaya çıkan ırkçı tutum Türkiye'de ki gelişmeyi çıplak bir biçimde gösteriyordu. Ne ki ırkçılar azınlık.

Van'da devletin deprem sonrası tutumu ise daha da vahim. Sanki deprem olmamış gibi davranılıyor. İnsanlar incecik çadırlarda kışı geçirmeye çalışıyor. Çadırlar yanıyor ve şimdi de insanlar yanarak ölüyor.
Van'a yeterli yardım gitmedi.

Van ve Uludere açık bir biçimde devletin yüzünü gösteriyor. Bu devlet halkına hizmet etmek için değil, halkına zulmetmek için var.

Baskı yaparken devlet çok etkili. Vuruyor kırıyor. Ateş ediyor, copluyor, hapse atıyor. Ama halkının deprem yarasını saramıyor. Halkına yardımcı olamıyor, olmuyor.

2012 yılı küresel olarak umut dolu bir biçimde başladı. Türkiye'de de umutlarımızın yükselmesi mümkün. Özgürlükler için mücadele Arap dünyasında olduğu gibi Türkiye'de deTürkler ve Kürtler tarafından yükseltilebilir. Bu savaşı bitirmek ve barışı kazanmak mümkün.