Sosyalist İşçi 217 (22 Nisan 2004)
Sayfa
4:
KAPİTALİZM MERCEK
ALTINDA
Küresel haciz
Uluslararası kreditörlerine olan borcunun büyük bölümünü ödemeyi reddeden
Arjantin'e ABD'den resmen haciz kararı çıktı. Bir ABD mahkemesi elinde
172 milyon dolarlık Arjantin tahvili bulunan bir ABD şirketine, Washington'daki
bazı Arjantin hükümetine ait arsalara ihtiyati haciz koydurma izni verdi.
Böylece yerel bir mahkeme uluslararası diplomasiye el atarken, IMF ve
Dünya Bankası'nın önerisi olan "ülkelerin iflasını isteme"nin yolu da
açılmış oldu.
Göçebilmek için
Yaşadıkları toprakları yoksulluk ve buna bağlı nedenlerle terk etmek zorunda
kalan milyonlarca insanın dilediği yere göç bile edemediğini biliyoruz. Bu
insanlar gelişmiş ülkelere göçebilmek için artık akıl almaz yöntemlere başvurmak
zorundalar. Çünkü terörün tanımı ABD tarafından değiştirildi.
İsveç'te iltica başvurusunda bulunan yüzlerce kişinin, kimliklerinin belirlenmesini
önlemek için, parmak izlerini bıçak ya da asitle yok ettikleri anlaşıldı. Göçmenler
başka bir AB ülkesinde de iltica başvurusunda bulunup bulunmadıklarının anlaşılmaması
için bu yola başvuruyor. İsveç radyosuna konuşan bir mülteci şöyle diyor: "Elektrik
ocağını ısıtıp parmaklarımı yaktım. Canım yanınca ellerimi yağa batırdım. Bu
işlemi sürekli tekrarladım."
İtalyansan kötü rol
ABD sinema endüstrisinde 'kötü' roller daima azınlıklara verilir. Tecavüzcüler
hep ya siyahtır ya yerli. Hırsızlar, sokak serserileri her zaman Latin Amerika
göçmenlerinden çıkar. Mafya ve katil tiplemeleri de genellikle İtalyan.
Ekim ayında gösterime girecek bir çizgi filmde bile acımasız karakterlere İtalyan
isimleri verilince, 'Amerikan İtalyan Enstitüsü' adlı bir örgüt, yapımcılardan
isimlerin değiştirilmesini istedi. Çizgi filmdeki acımasız deniz yaratıkları
hem İtalyanlar tarafından seslendiriliyor hem de İtalyanca isimleri var. Tepkiler
üzerine filmde adı 'Don Brizzi' olan bir gangster köpekbalığının ismi 'Don
Feinberg' olarak değiştirildi.
Türkmenbaşı'ndan yeni yasak
Bu sütunda daha önce de yazmıştık; Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı
(soyadını kendisi değiştirdi) ülkede akıl almaz yasaklar getiriyordu. Sene
başında erkeklere sakal ve uzun saçı yasaklamıştı. Şimdi de halkın dişleriyle
uğraşıyor. Bundan böyle altın kaplama diş yaptırmak yasak. Bakalım sıra Türkmenlerin
neresinde?
DİE'nin son yaptırdığı ankete göre, açlık sınırında bir milyon, yoksulluk
sınırında 18.5 milyon insan yaşıyor bu ülkede. Yukarıdaki fotoğraftaki
iki kadın bunun en iyi kanıtı. Sizce bu iki kadın o tehlikeli trafikte
temizlik yapan iki karayolları görevlisi mi? Hayır. Mersin'e göç etmiş
ve TMO silolarından kalkan kamyonların geçerken döktüğü buğdayları toplayan
iki yoksul Kürt köylüsü.
İnciler
Basına demeç veren Koç Holding Şeref Başkanı ve Türkiye'nin en zengin adamı
Rahmi Koç; "Zengin olunca ölemiyorsun da. O kadar iyi bakıyorlar ki adamı süründürüyorlar."
Aleyhindeki bir habere sinirlenip gazete yırtan 'dalgıç' Devlet Bakanı
Kürşat Tüzmen sinirinin nedenini açıklıyor;
"Benim arada su altına inmem lazım aksi, önce dilim, sonra vücudum sertleşiyor.
Üç aydır dalmıyorum, sinirim ondan. Bir dalayım rahatlarız."
Derin devlet Kıbrıs’ta yeniliyor
Kıbrıs'ta sona geliniyor. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın hazırladığı
'plan'la başlayan süreçte referanduma (gazetemiz yayına hazırlanırken)
yalnızca üç gün kaldı ve hala belirsizlikler sürüyor. Gelinen durumda Kuzey
Kıbrıs halkı referandumda 'evet' diyecek, yani Annan Planı'nı onaylayacak;
Güney Kıbrıs halkı ise 'hayır' diyecek, yani planı reddedecek, 1 Mayıs'ta
AB'ye 'Birleşik Kıbrıs' olarak değil, tek başına girecek.
Red cephesi
Bu cephede herkesten önce elbette korsan devlet KKTC'nin başına 46 yıldır çöreklenmiş
bulunan Kanuni Sultan Denktaş var. Nedenlerini daha önce defalarca yazdık.
En önemli neden var olan mülkiyet ilişkilerinin korunması. Türkiye cephesinde
ise karşı çıkanlar, 18 Nisan'daki Ankara mitingine katılan MHP, DYP, DSP, BBP,
İP, CHP gibi partiler ve Atatürkçü Düşünce Derneği gibi kemalist kuruluşlar.
Bunlar mitinge 100 bin kişinin katılacağı iddiasındaydılar. Ancak en iyimser
rakamlarla, 70 milyonluk nüfustan yedi bin kişi katıldı. 200 bin nüfuslu Kuzey
Kıbrıs'taki son mitinge ise 40 bin kişi katıldı. Sloganları belli: "Yavru vatanı
sattırmayız!".
Güney Kıbrıs'ta bu cephenin en önemli temsilcisi, ülkenin en büyük partisi
olan 'komünist' AKEL. Bu parti ise kendi içinde bile plan konusunda sürekli
belirsizlikler yaşıyor. Rum egemen sınıfı plan konusunda ikiye bölünmüş durumda.
Liberal kanat Kıbrıs konusunda alınabileceklerin hepsinin alındığını ve artık
planı kabul etmenin zamanının geldiğini düşünüyor. Şahinler ise daha fazla
ne koparırız arayışındalar. Bu bölünmüşlük AKEL'e de aynen yansıyor ve AKEL
şahinlerin tarafında saf tutuyor. 20 Nisan günü KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat'ın
görüşme önerisini bu yüzden reddettiler. Yine de beyanatları "Evet demek istiyoruz,
ancak BM garantisi sağlanırsa" oldu.
Kabul cephesi
Bu cephede ise herkesten önce, yıllardır gelecekleri Türkiye'nin ipoteği altında
olan, dünyadan soyutlanmış ve ambargo altında, Rum kesimi ile aralarında büyük
gelir farkı bulunarak yaşayan Kıbrıslı Türkler var. Bu insanlar, her ne kadar
Annan Planı onlara umutlu bir gelecek vaadetmiyor olsa da, ehven-i şer diye
sarılarak, kurtuluşu Rumlarla birlikte AB'ye girmekte görüyorlar. Bunun için
durmadan 'evet' denmesi yönünde isteklerini yığınsal gösterilerle dile getiriyorlar.
Rum tarafındaki ikinci büyük parti olan DİSİ de 'evet'den yana tavır koyarak,
red cephesinde bir çatlak yarattı. AKEL sermayenin şahin kanadıyla birlikte
yalıtılıyor.
Tek çözüm
Annan Planı'nın her iki halka da mutlak özgürlük ve demokrasi getirmeyeceği
ortada. Planın asıl hedefi Doğu Akdeniz'de, dolayısıyla Ortadoğu'da emperyalist
askeri üslerin korunması ve geliştirilmesi. Ancak her iki halkın birlikte 'Birleşik
Kıbrıs' çatısı altında yaşamasından başka seçenekleri de yok. Yılların statükocu
yönetimlerinin yıkılması her iki halka da yeni bir mücadele azmi aşılayacaktır.
Halklar statükodan değil değişimden yana tavır göstermektedir. Türkiyeli sosyalistler
olarak bize düşen görev ise var olan ve Kıbrıs halkının istemediği statükonun
korunması için sokaklara dökülmek değil, kendi kaderlerini belirleme haklarını
savunmak için yanlarında olmak ve herşeyden önce Türk ordusunun Kıbrıs'tan
elini çekmesi için mücadele etmektir. Türk devleti içindeki şahinlerin milliyetçiliğinin
kırılmasının yolu buradan geçer. Tıpkı Yunanlı sosyalist kardeşlerimizin kendi
hükümetlerine KKTC'yi tanıma yönünde baskı yapmaları gibi.
Bize Göre
Başka bir dünya mümkün
17-18 Nisan’da Bilgi Üniversitesi’nin Kuştepe Kampüsü’nde Londra’da toplanacak
olan Avrupa Sosyal Forumu’nun hazırlık toplantısı yapıldı.
Katılımcıların 120 kadarının yurt dışından geldiği toplantılara toplam 300’e
yakın kişi katıldı. Yapılan konuşmalar 6 dile anında çevrildi.
26 Haziran Bush’un Türkiye ziyareti küresel eylem günü olarak seçildi. O tarihlerde
Bush’un, sadece Türkiye’de değil bütün Dünya’da protesto edilecek olması; o
tarihlerde yapacğımız bir dizi etkinlik için daha da motive edici bir gelişme
oldu.
İkinci bir olumlu gelişme ise diğer sosyal forumların Türkiye’den ayrıldığında
hareketin durumuna olan güvenlerinin artmasıydı. Karşılıklı olarak deneyimlerin
paylaşılması, yeni bir dünyayı inşa etmenin önünü açtı.
Cem EYLİ
Katılımcı bir toplantı
ASF’nin İstanbul’daki hazırlık toplantısına bende katıldım. Birçok başka
şeyin yanında bir kaç nokta çok dikkatimi çekti.
Çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen aktivistler çok kapsayıcı bir üsluba, tarza
sahiptiler. Aynı zamanda da bütün ayrıntılar uzun uzun tartışılıyordu.
Sonra konuşmalar 3 dakika ile sınırlandı ve hemen hemen herkes bu sınırlamaya
uydu. Uymayanlar sadece bazı Türkiyeliler oldu. Örneğin, Cuma günü Halkevleri
adına konuşan bir arkadaş bütün uyarılara rağmen 30 dakikaya yakın konuştu. Yani
10 kişinin konuşma hakkını açıkça çaldı.
Fakat konuşmaların ve bütün ortamın kapsayıcılığı en önemli olaydı.
Herkes bir ortak zeminde anlaşmaya ve ileriye doğru birlikte yürümeye çalışıyordu.
Kararlar oylama ile değil, uzlşama-anlaşma ile alınıyordu. Bu da önemlib ir başka
şeydi.
Özetle ASF hazırlık toplantısı biz Türkiye’den katılanlar için oldukça öğreticiydi.
Bir de son gün savaş karşıtları toplantısı yapıldı. Çok kısa bir süre içinde
bir çok şeyi konuşmak gerekiyordu.
Bu toplantının sonunda 26 Haziran ve onu izleyen bir hafta küresel eylem haftası
olarak ilan edildi. Kimileri bu toplantı içinde uzlaşmaz bir tutuma girmeye çalıştılarsa
da sonunda anlaşma sağlandı.
26 Haziran ve sonrasının Küresel eylem haftası olması Bush ve NATO’ya Türkiye’de
yapılacak olan kampanyayı büyük ölçüde güçlendirecek.
Selim BELİRLİ