"DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan ile parti, Türkiye'deki durum ve diğer sol örgütler hakkında konuştuk." [Enternasyonal Sosyalizm]
• DSİP Türkiye solunun en genç partisi. DSİP'i kuran kadroların geçmişlerini, yani DSİP'in tarihini anlatır mısınız?
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi 25 Nisan 1997'de Sosyalist İşçi Partisi adı ile kuruldu. Sosyalist İşçi bizim hareketimizin geleneksel adıdır. Ne var ki, Sosyalist İşçi Partisi'ni kurmak için oluşturduğumuz Girişim Komitesi'nin kendisini basın aracılığıyla kamuoyuna duyurmasından sonra, bizim hareketimizle hiçbir ilgileri olmayan bazı kişiler Sosyalist İşçi Partisi adı ile bir parti kuruluşu için İçişleri Bakanlığı'na başvurmuşlar. Biz bu başvuruyu, partimizin kurulmasından, Ankara, İstanbul ve İzmir'de 1 Mayıs gösterilerine katılmamızdan sonra aldığımız bir faks ile öğrendik. Faks Gelenek adlı dergiden çekilmişti. Bu durumda Sosyalist İşçi Partisi adını hukuki olarak kullanma olanağımız kalmadı. Ancak, herkes çok iyi bilmeli ki siyasi olarak "Sosyalist İşçi" adı bizim hareketimizin geleneğinin içindedir ve hiç kimse bu adı siyasi olarak kullanamayacaktır.
Bugün, DSİP etrafında örgütlü olan kadrolar 1980'lerin başında Kurtuluş grubundan koparak bir araya geldiler. O günlerde Kurtuluş'tan ayrılma biçimimiz son derece önemli bir tartışmaydı, bugün ise artık anlamsız bir tartışma.
Bizi Kurtuluş'tan ayıran temel fark, bizim işçi sınıfını teorimizin ve pratiğimizin merkezine koymamızdı. Biz "işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır" diyorduk ve bu bakış açısı ile hem kopmakta olduğumuz Kurtuluş'u, hem de solun geri kalanını eleştiriyorduk. Bir başka tartışmamız ise örgüt içi demokrasi idi. Bu örgüt içi demokrasi tartışması kısa zamanda bizi Stalinizm ile karşı karşıya getirdi. Bir süre sonra işçi sınıfını merkeze koyan teorik kavrayışımızın bir sonucu olarak da Stalinizm ile karşı karşıya geldik.
İlk yayın Nisan 1984'te çıktı. Alt başlığında "İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır" yazıyordu. Bu yayın, Sosyalist İşçi, bazı küçük aksaklıklarla Haziran 1988'e kadar sürdü. Daha sonra iki sayı daha yayınlandı ve Şubat 1989'da yayına son verdi. Yurtdışında yayınlanan bu gazetenin dikkatli bir analizi hareketimizin gelişimini çok iyi gösterir. Baştan işçi sınıfını teorinin ve pratiğin merkezine koyan anlayış kendisini oldukça dar bir şekilde ifade ederken, giderek çok daha net bir çizgiye ulaşılmakta. Yayının son 1-2 yılında ise uluslararası hareketin geleneğine sahip çıkılmakta. Uluslararası hareketin tarihine ilişkin yazılarda Tony Cliff'in devlet kapitalizmi teorisi açıkça yol gösterici durumda. Bu ilk yayında çok sayıda işçi haberi de yer almakta. İşçi hareketinin çok cılız olduğu bir dönemde Sosyalist İşçi'nin sayfalarının önemli bir kısmının işçi haberleri ile dolu olması onun son derece önemli bir yanını oluşturmaktadır.
1987'de yayınlanmaya başlanan İşçiler ve Toplum dergisi hareketimizin o aşamada ulaştığı teorik konumu çok iyi gösterir. Bir yandan uluslararası hareketin deneyleri bu yayın aracılığı ile Türkiye soluna taşınırken, bir yandan da Türkiye solunun 1970'li yıllardaki teori ve pratiği eleştirilir. Ciddi yankılar uyandıran ikamecilik, popülizm eleştirilerimiz bugün de hareketimize yol gösterici niteliktedir.
Bunların yanı sıra, İşçiler ve Toplum'da çıkan bir dizi yazı Türkiye işçi hareketinin güncel sorunlarını ayrıntılı olarak tartışmaktaydı. İşçiler ve Toplum bir anlamda 1984-86 yıllan arasında 5 sayı yayınlanan Sosyalist Tartışma dergisinin devamı niteliğindeydi. Sosyalist Tartışma, Leninist parti anlayışını, örgütlenme sorunlarını, 1970'li yılların popülizminin ve antifaşist mücadelesinin eleştirisini yapmanın yanı sıra, Rus devrimi üzerine de uzun bir makale yayınlamıştır. Bir anlamda, Sosyalist Tartışma bizim devrimci marksist görüşlere geçişimizin simgesi durumundaydı.
İşçiler ve Toplum 8 sayı yayınlandı. Bu arada 1 Mayıs 1989'dan itibaren İşçiler ve Politika adlı 15 günlük gazete yayına başladı. Giderek yayın düzeni büyük ölçüde aksadı ve gazeteyi çıkaran temel kadroların Kuruçeşme toplantılarından etkilenmeleri sonucu hızla hareketimizi temsil etme yeteneğini kaybetmeye başladı.
Sonunda, Sosyalist İşçi aylık olarak yayına başladı. Kasım 1992'den Kasım 1995'e kadar aylık olarak çıktıktan sonra, bu tarihten itibaren 2 haftalık bir gazeteye dönüştü.
Sosyalist İşçi bütün yayın hayatı boyunca devrimci bir sosyalist işçi partisinin gerekliliğini vurguladı.
İşte, DSİP bu geleneğin üzerinde yükselmektedir. Bütün bu 15 - 20 yıllık süreç içinde bizim hareketimizin görüşleri giderek netleşti ve bugünkü konumuna ulaştı.
• DSİP solun geri kalanından sosyalizm anlayışında ayrılıyor. Türkiye'deki tek troçkist örgüt oluşu; devlet kapitalizmini, aşağıdan sosyalizmi savunuyor olması onu farklı kılıyor. Genel politik olaylar karşısında nasıl bir farka sahip?
DSİP teorik görüşleri ile solun geri kalanından ayrışmakta, ama bizim farkımız sadece sosyalizmin teorik kavranışında değil. Hemen her politik olayda bu teorik görüşlerimizden yola çıkarak geliştirdiğimiz tutum solun geri kalanından farklı olmakta.
Örneğin, son zamanlarda iki önemli konuda devrimci marksistler solun bütün eğilimlerinden farklı bir tutumu savundular ve açık ki gelişmeler haklılığımızı kanıtladı.
Bu iki konudan birisi darbe tehditlerine karşı tutum alıştır. Sol asıl olarak "ne darbe, ne şeriat" tutumunu aldı. Devrimci marksistler ise "darbeye hayır" sloganını ileri sürdüler. "Ne darbe, ne şeriat" tutumu açık ki darbe yanlıları tarafından kolaylıkla kullanıldı. Niyetleri tamamen farklı da olsa, ki ben farklı olduğuna inanıyorum,"ne darbe, ne şeriat" tutumu ile yapılan eylemler darbe yanlıları tarafından kendi meşruiyet zeminleri olarak kullanıldı. Livaneli'nin Ankara konseri ve ÖDP'nin Sultanahmet mitingi örnek olarak gösterilebilir. Oysa, "darbeye hayır" tutumu hiçbir şekilde şeriatçı hareket ya da darbe yanlıları tarafından kullanılamaz.
Biz, Refahyol hükümetinin basın, MGK ve Genel Kurmay tarafından sarsıldığı günlerde, bütün gücümüzle asıl tehdidin darbe yanlılarından geldiğini ve ona karşı tutum alınması gerektiğini anlatmaya çalıştık.
Örneğin; Eğitim-Sen o günlerde 8 yıllık eğitime destek verdiğinde onu eleştirdik. Çünkü Refahyol hükümetinin MGK, Genel Kurmay ve basın tarafından sarsıldığı günlerde 8 yıllık eğitime destek vermek aynı zamanda darbeye destek vermek anlamına gelmekteydi. Eğitim-Sen tabii ki darbeye omuz vermez, ama politik tutumundaki hata onu darbecilerin meşruiyet kazanmasına yardımcı hale getirdi.
....
....
....
Enternasyonal Sosyalizm, sayı 1, 1 Eylül 1997.