Sosyalist İşçi 217 (22 Nisan 2004)
Sayfa
7: Orta Sayfa
Kazanmak için…
Geçtiğimiz hafta anti kapitalist savaş karşıtı hareket birkaç zafer birden
kazandı. İspanya Irak'tan askerlerini çekmek için talimat verdi, Honduras
Irak'tan askerlerini çekiyor. Benzer bir eğilimi Polonya da sergiledi.
İstanbul'da toplanan Avrupa Sosyal Forumu hazırlık toplantısında 26 Haziran
günü küresel Bush karşıtı eylem günü ilan edildi.
Amerika'da sol Kasım seçimlerine Bush'u devirmek için hazırlanırken İngiltere'de
kurulan geniş seçim ittifakı Blair'e karşı bileniyor.
Peki Türkiye? Türkiye'de ise sol seçim yaralarını sarmaya uğraşıyor. Ağır mağlubiyetin
nedenleri üzerine parlayan ama ciddiye alınamayacak kadar kısa süren tartışma,
moralleri daha fazla bozarak beklemeye alındı.
Ciddi bir fikir yok! Ciddi bir tartışma yok! Ciddi bir özeleştiri, neyi yapamadığımız
için kaybettiğimizi açıklayan samimi tartışmalar yok!
Yaşanan yenilginin kuşkusuz bir dizi nedeni var. Ama şunu çok net bir biçimde
söyleyebiliriz ki tüm nedenler arasında en önemlisi, solun, yeni küresel hareketi
görememesi, bu hareketten öğrenememesi, anti kapitalist hareketin politik üstünlüğünü
kavrayamaması ve bu hareketle ilişkilenmemesidir.
Görülemeyenler
Seattle, yepyeni bir protesto dalgasının dünyayı sallamaya başlamasının tetikleyicisi
oldu. Sol, önce bu protesto dalgasını görmezden geldi. Hareket görmezden gelemeyeceği
kadar büyüdüğünde ciddiye almadı. Oysa, hareketin entelektüel sözcüleri, daha
2001 yılında, ağız birliği etmişçesine şunu söyleyebiliyorlardı: "Vietnam Savaşı'ndan
bu yana geçen zaman içinde, bu düzeyde enerjik bir aktivizm patlaması yaşanmamıştı".
Bu protesto dalgasının göbeğinde, politik iklimde radikal bir değişiklik gerçekleşmeye
başladı. Anti kapitalist hareket, sisteme karşı insanların kolektif bir direniş
gösterebileceklerine ilişkin inancın yeniden yeşermesini temsil etmeye başladı.
Türkiye'de ise sol önce 12 Eylül'ün askeri zorbalığının altında ezildi. 1990'lara
gelindiğinde ise Doğu Bloku'nun çökmesinin yarattığı fikri depremin etkisiyle
dağınıklık ve yenilgi ruh halini yaşadı. Küresel hareketle birlikte canlanan
işçi hareketi bir çok gösteriye damgasını basarken, Türkiye'de işçi sınıfının
bitmiş tükenmiş bir sınıf olduğu hala en önemli tartışma başlıklarından birisiydi.
Hareket, somut ifadesine kampanyalar ve ittifaklar halinde örgütlenen yeni
bir solu şekillendirerek büründü. Çeşitli biçimlerde örgütlenen politik çevreler
elle tutulur ve politik tartışmalarda etkin bir hale gelmeye başladılar. ABD'de
Ralph Nader'in seçim kampanyası, İngiltere'de Sosyalist İttifak, Direnişi Küreselleştir,
Savaşı Durdur Koalisyonu, Yunansitan'da sosyal forum süreci ve savaş karşıtı
koalisyonlar, Fransa'da ATTACK, LCR ve LO'nun belirgin kampanyaları ya da sonuncuların
seçim ittifakları, sayısız kampanyanın bir araya gelişi ve hareketin güçlü
mobilize olma yeteneği solu yeniden şekillendirmeye başladı.
Stalinizmin yıkılmasının ardından yaşanan sol çöküntünün yerini, küresel hareketle
birlikte, kapitalizmin sistematik eleştirileri almaya başladı. Türkiye'de ise
sol kapalı devre, milliyetçi fikirleri tartışarak küresel hareketin tartışmalarından
uzun süre kendisini soyutladı.
Karamsarlığa gerek yok! Nelerin görülemediğinin anlaşılması, hangi adımlar
atılırsa güçlenilebileceğinin de ipuçlarını sunar.
Haberin arkası (Cengiz ALĞAN)
ABD diz çökmek üzere
Şiiler dünyadaki 1 milyar müslümanın yüzde 15'inden azını oluştururken,
Irak'ta %64, yani toplam 24 milyon olan nüfusun 15 milyonunu ve İran'da
çoğunluğu oluşturuyorlar. Iraklı Şiiler, İranlılardan farklı olarak Fars
değil, Araplar. Senelerden beri ABD'nin Şiilerin güçlenmesinden korkmasının
nedeni ise Şiilerin İran'la birleşme olasılığı. Oysa Şiiler, 1980-1988'deki
İran-Irak savaşında ne Saddam'a karşı ayaklandılar ne de İran'ın yanında
savaştılar.
Şii mezhebi özellikle Irak'ta önemli bir yere sahip. Çünkü Müslüman Şiiler
için kutsal olan 12 İmam'dan 8'i Irak'ta defnedildi.
1950'li yıllarda Baas Partisi ve Irak Komünist Parti içinde önemli yere sahip
olan Şiiler, 1970'lerden sonra Saddam Hüseyin'in Sünni Tikriti aşiretinin yükselişe
geçmeye başlaması sonucu partilerden uzaklaşmaya başladılar.
Saddam Hüseyin'in iktidara gelişi, aralarında 1979'da öldürülen Ayetullah Muhammed
Bagır Sadr'ın bulunduğu Şii dini liderlere kanlı zulümleri de beraberinde getirdi.
Saddam Hüseyin'in kanatları altında korumaya alınan Sünniler ise iktidar koltuklarının
çoğuna sahip oldu. Daha ziyade başkent Bağdat'ın güneyindeki Necef, Kerbela
gibi hac mekanları ve Irak'ın başlıca limanı Basra gibi bölgelere yerleşmiş
olan Şiiler, uzun zamandır ticari hayatta da etkin oldular. Irak'taki Şiiler
arasında bölünmeler var. Saddam yönetiminde İran'a kaçan ve Irak'ta kalan Şiiler
arasında da bölünme var. Ayrıca Kerbela'daki Şiilerle Necef'tekiler arasında
sessiz bir rekabet mevcut
Saddam Hüseyin rejimi altında zulümle geçen yıllardan sonra siyasi ağırlıklarını
ortaya koymak isteyen Iraklı Şiiler, Amerikan-İngiliz işgali karşısında Amerikalılara
yönelik saldırılardan eski rejime özlem duyanların sorumlu olduğunu söylüyor
ve diplomasiden yana tavır koyarak yandaşlarına sabır telkin ediyorlardı. Çünkü
Saddam rejiminin devrilmesiyle birlikte Şiiler ilk kez yerel yöneticiler atayıp,
kendi polis gücünü kurmuşlardı. Hastane yönetimleriyle gıda dağıtımını ele
alan Şiiler, fakirlere para yardımı yapıp, sağlık hizmeti ve iş verdi. Uzun
zaman sonra ilk kez dini törenler düzenlediler. Şiiler yeni oluşturulacak hükümette
ağırlık istiyorlarken, Amerikan planı, bölgelerden seçilecek temsilcilerin
oluşturacağı meclisin yeni geçici hükümeti atamasını öngörüyor. Şiiler ve Iraklıların
çoğu ise meclis üyelerinin doğrudan seçimlerle belirlenmesini istiyor. Çünkü
Şiiler, sayıca çoğunluklarını seçimler yoluyla siyasi güce dönüştürmek istiyorlar.
ABD ve BM ise seçimlerin bu şekilde yapılmasını imkansız görüyor, buna gerekçe
olarak güvenilir bir seçmen listesi bulunmamasını, seçim komisyonu ve yeni
seçim yasası olmamasını gösteriyor.
Irak'ta Şiiler için kutsal gün olan Aşure Günü'nde Bağdat ile Kerbela'da eşzamanlı
patlamalarda 182 kişinin ölmesi, Geçici Hükümet Konseyi'nde (GHK) Şiilerin
geçici anayasaya ağırlığını koyma çabalarının ardından geldi. Bu saldırılardan
sonra Şiiler'in işgalci devletlere karşı tavrı değişmeye başladı.
İşgal yönetiminin El Havza gazetesini kapatması ve Şii lider Mukteda El Sadr
hakkında tutuklama kararı çıkartması, Şiilerin öfkesini ve kararlı direnişini
arttırdı. Şiilerin kutsal kenti Necef'te, ABD'ye karşı binlerce Şii, İspanyol
üssüne doğru yürüyüşe geçti ve en az 20 kişinin öldüğü kanlı çatışmalar yaşandı.
Bu arada beklenmedik bir şey oldu ve sünniler uzun yıllar düşman olduğu Şiilerle
beraber ABD ve müttefiklerine karşı savaşmaya başladılar. İki haftadır Felluce
ve Necef kentlerinde şiddetli çarpışmalarda 94 Amerikan askeri ölürken (savaşın
başından beri 602 ABD askeri öldü) 600'den fazla Iraklı öldürüldü. Ölen 600'den
fazla Iraklıdan 160'ı kadın, 141'i çocuk.
Şiilerle işgal güçleri arasındaki çatışmalar, Sadr'ın milis gücü Mehdi Ordusu'nun
katılımıyla, Irak'ın çeşitli kentlerine yayıldı. Şimdi ABD'nin işgal ordusu
bir yandan Necef'te Sadr yanlısı öfkeli Şiiler'le çarpışırken bir yandan da
Felluce'de Sünniler'le çatışmada. İki cephede birden batağa saplanmış durumdaki
işgal ordusunun komutanı daha düne kadar Sadr'ı yoketmenin tek niyetleri olduğunu
söylerken şimdi arabulucularla anlaşma yoluna gitmek zorunda kalıyor.