Sosyalist İşçi 218 (7 Mayıs 2004)
Sayfa
6: Orta Sayfa
Sosyalistler ne diyor?
Kapitalizmde tüm zenginliği yaratanlar işçilerdir
Bize dayatılmaya çalışılan bir efsane var: işadamlarının zenginliğin yaratıcıları
oldukları. Onlar olmadan hiçbir yatırımın, iş olanağının olamayacağı, ekonominin
çökeceği anlatılıyor.
Eğer aynı mantığı kullanırsak, feodalizmde de lordlar olmadan toprak varolamazdı.
Köylüler de açlıktan ölür giderlerdi.
Bugünkü toplumlar hakkındaki gerçek ise, zenginliği yaratan araçların küçük
bir kapitalist sınıfın elinde olduğu. Bu kapitalist sınıf temel üretim araçlarına-fabrikalar,
ofisler, yollar, tren yolları, limanlar, havaalanları, vb.-sahip ve onları
kontrol ediyor.
Çoğu kez ve üstelik giderek artan bir oranda, bu sınıf, üretim araçlarına "özelleştirme" yoluyla
sahip oluyor. Bazen de ulus-devletler bunlara sahip oluyorlar. Her iki durumda
da nüfusun büyük çoğunluğu, bu üretim araçları hakkında herhangi bir karar
verme yetkisine ya da onlardan faydalanma hakkına sahip değildir.
Peki ya geri kalanımız? Küçük bir azınlık hala kendi geçimini sağlayacak araçlara
sahip-küçük çiftçiler, küçük esnaf, serbest çalışanlar, bağımsız zanaatkarlar.
Bunları tanımlamak için kullanılan eski terim "küçük burjuvazi"dir. Az sayıda
küçük burjuva iyi para kazanır, çoğu uzun saatler çalışarak ve ortalama bir
ücret karşılığında ancak geçimlerini sağlayacak kadar para kazanırlar. Bunlar,
çoğu kez, işçi sınıfının bir içinde bir dışında yer alırlar.
Çoğunluk-işçi sınıfı-sadece ücret karşılığında başkası için çalıştığında kendi
geçimini sağlayabilir.
Zenginliğin asıl yaratıcısı işçi sınıfıdır. Toplumun ihtiyacı olan malların
ve hizmetlerin çoğunu işçi sınıfı, hem sahibi olmadığı hem de hiçbir şekilde
kontrol edemediği işyerlerinde üretir.
İlkesel olarak işçilerin özel şirketler için çalışıyor olmasıyla devlet için
çalışıyor olması arasında bir fark yoktur. Her iki durumda da işçiler kendilerinin
seçmediği patronlar için çalışırlar ve sadece bir aydan diğerine kadar ancak
yetecek para kazanırlar.
Her kölenin bildiği gibi, zenginliğin yaratıcısı olmak sizi zengin yapmaz.
İşçilerin ürettiği mallar ve hizmetler onlara değil, patronlarına aittir. Malların
ve hizmetlerin üretim sürecinde, işçiler ayrıca kapitalistlerin zenginliğini
de üretirler.
Microsoft'ta çalışan işçiler sadece yazılım üretmezler, ayrıca Bill Gates'in
muazzam zenginliğini ve Bill Gates'in kendileri üzerindeki gücünü de üretirler.
İşçilerin kapitalizmdeki günlük faaliyeti egemen sınıfı, onun karını ve onun
kontrolünü yeniden üretir.
"Sömürü" teriminin anlamı budur. İşçiler, nihai olarak, hem ekonomide hem devlette
kendilerini yönetenlerin ellerine geçen büyük üretim fazlasını üretirler. İşçiler
ne kadar çok çalışırlarsa onları sömürenlerin gücü ve zenginliği o kadar artar.
Kapitalizm, her günün her dakikasında her bir iş yerinde yapılan bu günlük
hırsızlığa bağımlı bir sistemdir. Sistemin kalbinde işçi sınıfının etkinliği
yatar.
Bu anlamda, kapitalizm dünya çapında gelişirken işçi sınıfı da genişlemeye
devam ediyor.
Marks ve Engels'in Komünist Manifesto'yu yazdığı zamanda, yani 1848'de, işçi
sınıfı hala dünya nüfusunun küçük bir parçasını oluşturuyordu ve aslolarak
Batı Avrupa'daki birkaç ülkede yoğunlaşmıştı.
Bugün ise Güney Kore gibi küçük bir ülkedeki işçi sınıfı bile, muhtemelen,
dünyada 150 yıl önce varolan işçi sınıfından daha büyüktür.
Bazen işçi sınıfının küçüldüğünden, çünkü "kol gücü ile yapılan işler"in azaldığından
sözedildiğini duyarsınız.
Ne garip bir iddia! "Kol gücüyle yapılan" demek "el ile yapılan" demektir-fakat
bu iddiaya göre, nasıl oluyorsa, hemşirelerin, bilgisayar operatörlerinin,
ofiste ve santrallerde çalışan insanların ele ihtiyacı yok.
Tüketim şekilleri de sınıfı belirlemez. Eğer belirleseydi, işçi sınıfının yok
olduğunu, çünkü ayakkabıların takunyalarla yer değiştirdiğini söyleyerek hayıflanan
19. yy Lancashire yorumcusuyla aynı fikirde olmak zorunda kalırdık.
Kapitalizm tarihteki en dinamik üretim sistemidir ve kendi işgücünü oluşturma
şeklini her zaman değiştirir.
19.yy İngilteresi’nde en büyük istihdam kaynakları tarım, teks-til ve kömürdü.
Bu sektörler küçülürken, metal ticareti büyüdü. Ve ardından, bu sanayiler kısmen,
yerlerini elektroniğe dayalı sanayilere bıraktılar. Fakat bu değişiklikler
işçi sınıfının küçüldüğü anlamına gelmiyor-işçi sınıfı büyümeye devam edi-yor.
Kapitalizmde, asıl sömürülen sınıf olduğu için işçi sınıfı, sadece üretimi
durdurmak için değil aynı zamanda toplumu değiştirmek için de büyük bir potansiyel
güce sahip. Sosyalizmi olanaklı kılan en önemli güç işte bu.
Colin BARKER
Çeviren: Arife KÖSE
NATO'nun dağıtılması için başlıca 10 neden
1- Olası nükleer felaketin mimarı
Dünya Mahkemesi'nin ( World Court) 1996 yılında nükleer silahların tehdit
dahil herhangi bir amaçla kullanılmasını yasa dışı ilan etmesine karşın,
NATO'nun resmi askeri doktrini bu silahların kullanımını öngörüyor. Nükleer
silahların kullanımı, uluslararası insani yasalara (İnternational Humanitarian
Law) aykırıdır, çünkü ayrım gözetmeksizin kitlesel ölçekte sivil ölümlere
yol açar. ABD, İngiltere ve Fransa'nın şu anda faal durumda 9 binden
fazla nükleer savaş başlığı vardır; bu sayı dünyadaki nükleer silahların
yüzde 60'ına yakındır. Bu üç devlet ellerindeki nüklşeer silahların bir
kısmını savaş durumunda kullanılmak üzere NATO'ya vermiştir.
2- Yoksul ülkeler üzerinde baskı aracı
NATO'da ağırlığı olan ülkelerin eski sömürgeleri olan bugünün üçüncü dünya
ülkeleri, yüzlerce yıldır kendilerine dayatılan emperyalist politikaların acı
sonuçlarını hâlâ çekiyor. Ve şimdi neo liberalizmin çıkar gruplarınca kontrol
edilen uluslararası şirketler, NATO aracılığıyla bu ülkeler üzerinde baskı
kuruyor.
3- Silah tacirlerinin birliği
Dünyadaki toplam askeri teçhizatın yüzde 80'i NATO üyesi devletler tarafından
üretiliyor. ABD, İngiltere ve Fransa dünyadaki silah üretiminin yüzde 70'ini
gerçekleştiriyor.
4- Etnik kışkırtıcı
NATO Balkanlarda gerçekleştireceği askeri müdahalelere bahaneler yaratmak için
bu bölgede etnik savaşları kışkırttı. Bunun ardından düzenlenen NATO müdahaleleri,
kamuoyuna etnik gruplar arasındaki ihtilafları çözmenin bir yolu olarak tanıtıldı.
NATO'nun asıl amacı, üyesi olan ülkelerin ve bunların müttefiki olan firmaların
etki alanlarını genişletmektir.
5- Sivillerin katili
NATO kuvvetleri, Yugoslavya'ya yaptığı 35 bin hava saldırısında 1200 savaş
uçağı ve helikopter kullandı. Uluslararası yasalara aykırı bir şekilde, okulları,
hastaneleri, çiftlikleri, köprüleri, demiryollarını, su iletim şebekelerini,
yayın kurumlarını, fabrikaları, petrol rafinerilerini ve askeri açıdan önem
taşımayan binlerce hedefi vurdu. NATO'nun bu yasadışı bombardımanı binlerce
sivilin ölümüne, en az 6 bin kişinin yaralanmasına neden oldu.
6- Yasaklanmış silahları kullanıyor
NATO Lahey ve Cenevre sözleşmeleri ile Nüremberg Bildirgesi tarafından yasaklanan
silahlar kullanıyor. Bunlar arasında, radyoaktif ve yüksek derecede toksik
silahlar olan seyreltilmiş uranyumlu füzeler de bulunuyor. NATO bu yasaklanmış
silahlardan depolamaya devam ediyor.
7- Genişleme, ABD ve şirketlerin hegemonyasına hizmet ediyor
NATO'nun Doğu Avrupa'ya genişleme politikası ABD hegemonyasını bu bölgeye taşıma
amacını güdüyor. Arnavutluk, Bulgaristan, Estonya, Gürcistan, Litvanya, Romanya,
Slovakya, Slovenya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Polonya NATO'ya üye oldu.
Bölgedeki bir dizi ülke de katılmak istediğini açıkladı. Böylece bu ülkelerin
silahlı kuvvetleri denetim altına alınmış, askeri teçhizatının NATO standartlarına
uygun hale getirilmesi sağlanmış oluyor. Bu işlevler ABD ve Avrupa silah şirketleri
tarafından yerine getiriliyor.
8- Askeri harcamalar yoksulluğu büyütüyor
NATO'nun Avrupa'daki üyelerinin askeri harcamaları 10 yıl içinde yüzde 11 arttı.
2000 yılında NATO ülkelerinin askeri bütçeleri, dünyadaki toplam askeri harcamaların
yüzde 60'ına karşılık geliyordu. NATO devletleri, kendi halklarına ve dünyanın
geri kalanına yönelik olarak, gıda, barınma, sağlık, eğitim ve çevre koruması
gibi insani alanlarda odaklanmak yerine, askeri bütçelerini artırarak yoksulluğu
büyütüyor.
9- Çevre ve insan için tehdit
NATO'nun gerçekleştirdiği denemeler ve eğitimlerin insan ve çevre üzerinde
birçok olumsuz etkisi vardır. Askeri tatbikatlarla, silah ve uçakların denenmesi
için kullanılan alanlarda yaşayan halkların yaşamını tehdit etmektedir. Bombardıman
tatbikatları üzerinde yapıldığı doğa parçasını askeri bir çöplüğe dönüştürmektedir.
10- Toplumsal muhalefete düşman
NATO 40'ların sonuyla 50'lerin başında, CIA'nın isteği üzerine, en az 16 Avrupa
ülkesinde anti-komünist paramiliter hücreler kurdu. Gladio adıyla tanınan bu
örgütler 40 yıl boyunca toplumsal muhalefetleri hedef alan operasyonlar düzenledi.
Ayrıca NATO temsilcileri pek çok ülkenin içişlerine, siyasi gelişmelere ve
seçimlere müdahalelerde bulundu.