Sosyalist İşçi 218 (7 Mayıs 2004)
Sayfa
8:
Solda birlik tartışmaları
Demokratik Güçbirliği’nden akılda ne kaldı?
Sosyalist İşçi bu sayıyla başlayarak solda birlik tartışmaları yapacak. Aşağıda Roni Margulies ile yaptığımız sohbeti bulacaksınız.
3 Kasım seçimlerinde sol geniş bir birlik oluşturamadığı için ağır bir
yenilgi almıştı. Son seçimde daha geniş bir birlik olmasına rağmen solun
toplam oyları azaldı. Yenilginin nedenleri neler?
Ben de sana bir iki soru sorayım: Demokratik Güç Birliği'nin talepleri nelerdi?
Sokaklar Demokratik Güç Birliği'nin afişleriyle kaplı mıydı? Demokratik Güç
Birliği'ne dahil partilerin üyeleri dışında, böyle bir birlikten haberdar olan,
bu birliğin ne dediğini bilen kaç kişi vardı?
Cevaplarını da vereyim: haberdar olan, talepleri bilen insan sayısı, sol dışında,
çok azdı. Solun sol içi ve sol için birliğiydi bu. Bence sosyalizm ile ilgili
her şey kitlelerle, kitlesellikle ilgilidir, ama seçim özellikle böyledir.
Kazananla kaybeden oy sayısına bağlı olduğuna göre, temel kıstas kaç kişiye
ulaştığın, kaç kişiyi ikna ettiğindir. Geniş kitlelerin taleplerini, özlemlerini
ifade eden 10 tane, 15 tane temel talebin olur ve bunları yine en geniş kitlelere
duyurmaya çalışırsın. Türkiye'de bu çok kolay, bu talepleri oluşturmak 5 dakikalık
iş: sınırsız demokrasi, sınırsız örgütlenme özgürlüğü, emekçi hakları, kadınların
eşitliği, ulusal soruna siyasi çözüm, savaşa ve işgale son, asker göndermeye
hayır, v.s. Bunları hemen somutlandırmak mümkün. Bu talepler oluşturulup Demokratik
Güç Birliği'nin tüm unsurları ülkenin her yanında bu talepler etrafında birlikte
iş yapsaydı, bence çok ciddi bir oy almak mümkündü.
Kurulacak yeni bir sol birlik kimleri kapsamalı?
Bütün solu kapsamalı. Ama bu yeterli değil. Oluşturulan 10-15 temel talebe
katılan herkesi kapsamalı. Yani örgütlü solun sınırlarını aşmalı. Savaş
karşıtı hareketi de kapsamalı, her tür muhalefet hareketini de kapsamalı.
Ama bence kimleri kapsadığından da önemlisi, kimlere nasıl hitap ettiği.
Dışa dönük olup olmadığı. Sadece sosyalistlere, sosyalist söylemle tanışık
olanlara, kızıl bayrak taşıyanlara hitap ederse, alacağı oy sayısı bellidir.
Örneklersem, "İşçi sınıfının iktidar organları kurulsun, hemen şimdi" talebi
bir avuç sosyaliste hitap eder, "Asgari ücret şu kadar olsun" talebi
ise milyonların desteğini kazanır. İkincisi devrimci değil reformist
bir taleptir elbet, ama bu ve bu gibi talepler öne sürülmeden kitlelerin
desteği kazanılamaz. Kazanmaya çalışmayacaksak, seçimlere katılmanın
ne anlamı var ki? Kaldı ki, reformlar için mücadele etmeden devrimci
olunmaz. Ve dahası, bu tür reformların Türkiye'de önemi olmadığını düşünen
yoktur herhalde. Böylesi talepler etrafında oluşturulan bir birlik kurulup
milyonlarca oy aldığı gün Türkiye'nin havası değişecek, tüm muhaliflerin
morali düzelecek, hepimizin başı dik olacaktır.
Yükselen anti-kapitalist hareket Türkiye solunu ne yönde etkiliyor?
Belli ki henüz yeterince etkilemiyor. Yukarıda söylediklerim hep bu harekete
bakarak çıkardığımız derslerden kaynaklanıyor. Avrupa'nın her yanında
(ve Amerika'da Ralph Nader'in başkan adayı olması çerçevesinde) bu tür
birlikler oluşturulmaya çalışılıyor. Yani anti-kapitalist ve savaş karşıtı
hareketin üzerine oturan, hareketin 'birlik içinde çeşitlilik' ve 'tartışmaya
devam ederken birlikte davranma' özelliklerini yansıtmaya çalışan, muhalefete
yeni atılan genç kuşağı kapsayan birlikler. Türkiye'de 'sol birlik' kavramının
'sol' özelliği vurgulanıyor hâlâ, 'birlik' özelliği değil.
Toplumsal değişim ve küresel dinamikler
"İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yapar, ama kendi keyiflerine göre,
kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan içinde bulundukları,
verili ve geçmişten aktarılmış koşullar içinde yaparlar." (Karl Marks, "Louis
Bonaparte'ın 18 Brumaire'i")
Marks'ın bu ünlü saptamasında vurguladığı gibi, sosyal özne ile toplumsal koşullar
arasında diyalektik bir ilişki söz konusudur. Marks'a göre toplumsal değişimin
olasılıkları, nesnel koşullar tarafından belirlenmektedir. Koşullar insanı
ne kadar sınırlasa da, bunları değiştirecek olan özne, insanın kendisidir.
Toplumsal bir hareketin oluşmasında nesnel koşullar tek başına yeterli değil.
Örneğin yoksulluk tek başına devrimci bir hareketi tetiklemeye yetmez. Toplumsal
çelişkilerin bir harekete dönüşebilmesi için, verili koşullarla çelişkiye sahip
öznelerin sosyal bir güce dönüşmesi de gerekir. Yani, var olan düzene başkaldırmayı,
kendi ortak çıkarları için düzenin sınırlarını zorlamayı ve bunu küresel düzeyde
ezilen milyonlarca kişiyle kolektif olarak yapma yeteneğine sahip olmayı zorunlu
kılar. Bu, aynı zamanda, siyasi örgütlenmenin gereğine işaret eder.
Toplumsal koşullar durağan değildir. Buna bağlı olarak toplumsal hareketler
de değişir. Bu değişime karşı durmaya çalışan her toplumsal hareket tutuculaşır
ve egemen değerlere sıkı sıkıya sarılır, kitleyle olan bağı giderek zayıflayarak,
bürokratik bir aparat veya sekt haline dönüşür.
1989'da Berlin Duvarı'nın çöküşüne kadar geçen dönemde, toplumsal ilişkiler
iki farklı coğrafya içine sıkı bir şekilde hapsedilmişdi. Bu coğrafyalara sıkışmış
toplumsal hareketleri şekillendiren farklı toplumsal ilişkiler vardı. Dolayısıyla
birbirinden farklı hedeflere sahip, düşmanı farklı tarif eden, aralarındaki
ilişki son derece zayıf olan birden çok hareket söz konusuydu. Oysa günümüzde,
küresel kapitalizmin hakimiyetine karşı verilen mücadeleler bir bütün oluşturuyor.
Günümüzde küresel hareketin örgütlenmesinde en önemli araçlardan biri sosyal
forumların oluşturduğu politik zemin. 2001’de ilk kez düzenlenen Dünya Sosyal
Forumu binlerce örgütü ve on binlerce aktivisti bir araya getirmiş olmasaydı,
11 Eylül sonrası "teröre karşı savaş" diye başlatılan saldırıya direnmek olanaklı
olamazdı. Kısaca DSF'nin oluşturduğu siyasi zemin, küresel bir hareketin oluşmasında
son derece elverişli koşullar yarattı.
DSF süreci öncesinde de, Seattle'da DTÖ'ye karşı ve Cenova'da G8'lere karşı
mücadelelerde olduğu gibi, çokuluslu şirketler ve uluslararası kurumlara karşı
uluslararası büyük seferberlikler düzenlemek olanaklı olabiliyordu. Ancak DSF
süreci küresel hareketi iki noktada ileriye çeken bir gelişme yarattı. Birincisi,
reformizmin etkisi altındaki çok sayıda aktivistle ortak mücadele edebiliyoruz.
Bu, tarihte görülen en büyük birleşik cephe pratiği. DSF, bunu sürekli kıldı
ve küresel düzeyde genişletmeyi başardı. Bu, alışık olduğumuz birleşik cephe
örneklerinden farklı. Örneğin tek konulu bir kampanya değil. İçinde yerel bir
çok mücadelemizi küresel mücadelenin parçası yapıyor, farklı mücadeleleri birleştirebiliyoruz.
Bu cephede yer alan aktivistler, küresel kapita-lizmin yarattığı her türlü
adaletsizliğe karşı duyarlı. Öte yandan, bu cephe kendi içindeki ilişkilerde
son derece demokratik.
İkincisi, forumlar, sayısız alternatif zirveler ve başka bir çok etkinlikle,
bizi devrimci fikirlerimize duyarlı ve tartışan çok sayıda aktivistle buluşturuyor.
Ancak bu olanakları yeterince kulla-nabilmek için bir kaç şeyi bir arada yapmamız
gerek. Bir yandan siyasi kimliğimizi açıkça sahiplenmemiz gerekir. Bunu, hareketin
içindeki farklı görüşlerin varlığına saygı göstererek, hareketin genel çıkarları
doğrultusunda gerektiğinde çeşitli düzeylerde uzlaşarak, ancak fikirlerimizin
bağımsızlığından taviz vermeden yapmalıyız. Bu, harekete güvenmek ve açık olmak
demek. Öte yandan, kendi örgütümüzün inşasıyla hareketin inşası arasındaki
mesafeyi kapadığımız oranda, doğruyu yapmış olacağız. Sadece hareketi inşa
etmek kadar, sadece örgütü inşa etmek de eksik olacaktır.
Görüldüğü gibi yapılması gereken çok şey var. Ama öte yandan önümüzde kazanılması
gereken koca bir "başka dünya" duruyor.
F. Levent Şensever
Bize göre
Pozitif ayrımcılığa AKP'den red!
AKP yasalarda yapılan çeşitli değişiklikleri uzun zamandır reform olarak
anlatıyor. İşin reform kısmının o kadar gerçekçi olmadığını anlamak pek
de zor değil.
Mecliste, kadınların pozitif ayrımcılık uygulaması ile eşitlenmesi için verilen
önergeye AKP hayır oyu verdi. Üstelik Kadından Sorumlu Devlet Bakanı da bir
kadın olarak "çekimser" oy kullandı.
AB uyum sürecinde AKP'nin yukarıdan yaptığı ve pek de kazanım olarak adlandırılamayacak
olan değişiklikleri gerçekten kazanım haline çevirebilmek için, bu konular
etrafında önceden kampanya örgütleyebilmeyi başarabilmek gerekiyor.
İş yasalardaki değişikleri lehimize çevirmekle de bitmiyor. Bunların uygulamaya
geçmesi için maalesef yine sokakta mücadele etmek gerekiyor. Belki çok klasik
ama doğru, hak verilmez alınır, hem de sokakta, hem de söke söke!
Vildan KAYNAK
Gelme Bush kampanyasını daha da büyütelim!
Haziran sonunda yapılacak NATO zirvesine karşı yürütülen "Gelme Bush" kampanyası
1 Mayıs'ta "Gelme Bush" pankartı altında yürüdü. Pek çok insan eylem boyunca
savaş karşıtı sloganlarla yürüdü.
Kampanya henüz yeterince genişlemiş değil, ama genişletmek için adımlar atılıyor.
İstanbul'da Kadıköy ve Beyoğlu'nda kampanya sürüyor, ama her iki yakada da
daha çok yerel kampanya başlatmak gerekiyor.
Önümüzdeki günlerde İstanbul dışında, Adapazarı, İzmit, Balıkesir, Tekirdağ,
Çerkesköy gibi yerlerde kampanya toplantıları örgütleniyor.
Yapılması düşünülen şeyler elbette bununla sınırlı değil.
Her üniversite kampüsünde her lisede, her işyerinde, dernekte, aslında insanların
yaşadığı her türlü mekanda "Gelme Bush" kampanyası ile ilgili çeşitli, işler
örgütlemek mümkün. Şimdiden birkaç üniversitede kampanyayı anlatacağımız toplantılar
örgütlendi bile.
Önümüzde yaklaşık iki ay var, yapılabilecek tonla iş ve bağlantı kurmak gereken
binlerce insan var.
Haziran bitip Temmuz geldiğinde "keşke şunu da yapsaydım" dememek için, şimdiden
yapabileceğimiz her şeyi yapmak ve hatta yapamayacağımızı düşündüğümüz şeyleri
yapmak üzere adım atmaya başlamak gerek.
Funda BAYSAL