Sosyalist İşçi 219 (26 Mayıs 2004)
Sayfa 2: Haberler
Çakıcı'yı derin devlet kaçırdı
Türkiye'deki ülkücü mafyanın en önemli isimlerinden olan ve kısa süre
önce cezaevinden tahliye edilen Alaattin Çakıcı, yeniden tutklanma ihtimali
üzerine birdenbire (!) ortadan kayboldu. Çakıcı'nın yurtdışına elini kolunu
sallaya sallaya çıkışıyla ilgili olarak hiçbir kurum sorumluluğu üzerine
almaya yanaşmıyor. Oysa ortadaki resmi işlemler bürokraside ve poliste
adamı olmadan Çakıcı'nın yerinden bile kıpırdayamayacağını kanıtlıyor.
Çifte pasaport
Herşeyden önce DGM, 3 Mayıs'ta tutuklama kararı çıkmadan günler önce polisi uyardığını
ileri sürdü. Polis ise o tarihlerde Çakıcı'yı takibe aldığını kabul etti. Ayrıca
Erol Evcil'in iki adamı üzerine, 'sizi tatile göndereceğiz' denilerek, pasaport
çıkarılıp Çakıcı'ya verildi ve her nasılsa bu iki adam tıpatıp kendisine benziyor.
Çakıcı bunlardan biriyle yurtdışına çıkıp diğeriyle de oralarda geziyor.
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın Çakıcı'nın pasaport düzenlemesine
ilişkin emniyeti savunmak amacıyla söyledikleri, aslında kendilerini ele veriyor: "Çakıcı
tüm emniyet teşkilatı tarafından çok iyi tanınır. Onu sokaktaki çocuk bile tanır.
Resimli belge düzenlenmesi imkansızdır." Madem öyle, bu adam hiç kimseye görünmeden,
üstelik de sıkı takip altındayken, nasıl sınırları aşıp kaçabiliyor?
"10 gün önce biliyordum"
Daha önce (Susurluk döneminde) Çakıcı tarafından öldürülen Nurullah Tevfik Ağansoy'un
eşi Hülya Ağansoy da "Çakıcı'nın kaçacağını 10 gün önceden biliyordum. Bir gazeteciye
bilgi verdim. Ama konuyu ciddiye almadıkları, farenin kapandan kaçışıyla belli
oldu." diye açıklama yaptı.
Bu arada kirli ilişkilere Beşiktaş spor kulübünün de karıştığı ortaya çıktı.
Çakıcı'nın İtalyan vizesi için Beşiktaş'ın resmi yazı yazdığı ve Başkan Serdar
Bilgili'nin imzasıyla alındığı belli oldu. Derin devlet ilişkileri içinde yalnızca
siyasetçi, mafya, polis değil, pisliğe batmış pek çok kurum ve kuruluşun, hata
spor adı altında ne yaptıkları belli olmayan kulüplerin de yer aldığı anlaşılıyor.
Zaten Çakıcı'nın Beşiktaş kulübüyle ilişkisi yeni değil. 20 yıl öncesine dayanıyor.
1 Nisan 1984'te Şan Sineması'nda Beşiktaş Kongresi yapılmaktadır. İşadamı Mehmet
Üstünkaya ile MİT İstanbul yöneticisi Süleyman Seba başkanlık için çekişmektedir.
Üstünkaya taraftarları Seba yanlısı kongre üyelerinin gözünü korkutacak kadar
kalabalıktır. Dengeyi sağlamak için MİT'le ilişki içindeki ülkücü faşistler salona
çağrılır.
İçeriye az sonra koyu renk takım elbiseli, iriyarı ve büyük bir disiplin içinde
40 kadar faşist girer. Bu grubun 'bu işlerde' profesyonel olduğu bellidir. Amatör
rakipler kolayca sindirilir. Grubun başındaki isim Alaattin Çakıcı'dır. Beşiktaş
kulübü de şimdi herhalde vefa borcunu ödüyor.
Ekmekte zehir var
Tarım ve Sağlık Bakanlıkları unun beyazlatılmasında kullanılan “benzoil
peroksit”in kansorejen etkilerinin olduğunu bilmelerine rağmen ısrarla
yasaklamıyorlar.
Tüketiciler Birliği Konya Şube Başkanı Kemal Özer her iki bakanlığa konuyla
ilgili yazılı soru yönelttiklerini açıkladı. Kemal Özer her iki bakanlığın
da kendilerine bir yenıt vermediklerini de sözlerine ekliyor.
Türkiye gibi düşük gelir düzeyli insanların çok olduğu ve dolayısıyla unlu
mamüllerin çok tüketildiği bir ülkede bakanlıkların bu konuya duyarsız olmaları
ya da konuyla ilgilenmemeleri çok dikkat çekici.
Bilindiği gibi Türkiye Avrupa’da kişi başına en çok ekmek tüketen ülke ve ekmeğin
içerdiği “benzoil peroksit” nedeniyle kansere en açık ülkelerden birisi.
Faşist lidere yakışır evlatlar
Ülkücü faşist parti
MHP'nin 1997 Nisanı'nda ölen lideri Alparslan Türkeş'in iki kızı, Ayzıt
Hall ve Umay Günay "Özel evrakta sahtecilik ve banka aracılığıyla
dolandırıcılık yapmak" suçundan yeniden hakim karşısına çıkacaklar.
Babalarının sağken imzalayıp bıraktığı boş kağıtların üzerini doldurup banka
hesaplarını boşaltmışlardı. Türkeş'in ölümünden bir hafta sonra, dolandırıcı
kızları İngiltere'deki Deutsche Bank hesabında bulunan 575 bin mark, 845 bin
dolar ve 367 bin sterlini, bankaya babalarının öldüğünü bildirmeyip kendisi
istiyormuş gibi mektup yazarak kendi hesaplarına aktardılar. Bir faşistin kızlarından
da başka bir şey beklenemezdi zaten. Bu arada gözü ulvi davasından başka bir
şey görmeyen eli kanlı katil Türkeş'in yalnızca nakit olarak 3 trilyonu nereden
bulduğu ve aşırı Türk milliyetçisi olmasına rağmen bu parayı neden bir Türk
bankasında değil de İngiltere'deki bir Alman bankasında sakladığı da ayrı bir
konu.
Cebeci kampusünde anti faşist kampanya
Ankara üniversitesi Cebeci kampüsünde ülkücü faşistlerin örgütlendiği duyumunu
alan öğrenciler kantinlerde yapılan toplantılarda Anti Faşist İnisiyatif
adıyla bir kampanya yürütmeye karar verdiler, kararın ertesi günü afiş
asan öğrenciler daha sonra iletişim fakültesindeki Hermes kültürel araştırmalar
topluluğu ile beraber faşistlerin baskısı ile yasaklanan ve Ermeni soykırımını
anlatan 'Ararat' filmini gösterime koydular. Film gösterimleri ve kampanyanın
önümüzdeki haftalarda devam etmesi kararlaştırıldı.
Acı bir ölüm
Fırat KILINÇ
(1984-.....)
Akhisarlı değerli yoldaşımızı bir trafik kazasında kaybettik. Bütün DSİP
ve Sosyalist İşçi taraftarlarının başı sağ olsun.
DGM’ler sözde kalkacak
Anayasa değişikliği ile DGM’ler kalkıyor. Ancak DGM’lerin yerine “geniş
yetkili ağır ceza mahkemeleri” kurulacak.
Bu yeni mahkemeler bütünüyle DGM’lerin yetkileri ile çalışacak. DGM’lerde de
olduğu gibi bu mahkemelerin görev alanlarındaki suçlar da doğrudan soruşturulacak.
DGM’lerin alanına giren soruşturma, telefon dinleme, gizli izleme, kayıt vs yöntemleri
yeni mahkemelerin savcıları tarafından aynen uygulanacak.
Öğrencilere
dostluk yok
ODTÜ şenliği sırasında ODTÜ’lü öğrendilerin daveti ile Ankara’ya gelen
Diyarbakır Dicle Ünivrsitesi öğrencileri Jandarma tarafından okula sokulmadılar.
ODTÜ’lü ve Dicle Üniversiteli öğrencilere saldıran jandarma öğreciler arasında
dostluk köprülerinin kurulmasına nasıl karşı olduğunu açık bir biçimde
gösterdi.
HAFTANIN ARDINDAN
İşçinin can güvenliği yok!
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Genel Müdürlüğü'nce SSK verileri göz
önüne alınarak yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'de her gün 200 iş
kazası olmakta ve bu kazaların sonucu 3 işçi yaşamını yitirmektedir.
10 işçi ise ağır yaralanmaktadır.
Kazaların çoğu inşaat işkolu ile çalışma koşullarının ağır olduğu madencilik
ve metal iş kollarında oluyor.
İş kazası sıralamasında Türkiye Avrupa'da birinci, dünyada ise ön sıralarda
yer alıyor. Tabii ki bu rakamlar resmi. Kayıtlara girmeyen kazaların sayısını
bilmek ise zor.
Katiller serbest
7 TİP'li öğrencinin katili Haluk Kırcı 18 yıl daha cezaevinde kalması gerekirken
göz göre göre cezaevinden tahliye edildi. Sonra yeniden hakkında tutuklama
kararı çıkartıldı.
Yine onlarca kişinin katili, ülkücü mafya lideri Alaattin Çakıcı da serbest
bırakıldıktan sonra aranmaya başlandı. Çakıcı da Kırcı gibi emniyetin ve derin
devletin yardımı ile yurtdışına kaçırıldı.
Bu ülkede hortumcuların yanı sıra katillerde elini kolunu sallayarak dolaşıyor.
Düşüncelerinden dolayı yargılananlar ise tecritte ölüme terk ediliyorlar.
Abbate'de işçi kıyımı
Ünlü konfeksiyon firması Abbate işçi kıyımı başlattı. Sendikalı oldukları için
işten atılan işçi sayısı 25'e ulaştı. Esenler fabrikasında sendikalaşma faaliyetini
sürdüren işçiler sendikalı olmak isteyen daha çok işçinin olduğunu ve işten
çıkarmaların süreceğini belirttiler.
İşten çıkarmaların olduğu gün dört otobüs çevik kuvvetin ve bir panzerin fabrika
önüne getirildi.
AK'la kara
Orman bakanı dünyalı mı?
Çevre ve Orman Bakanı 39 orman fidanlığını kapatma kararı almış. Arazileri
de ya kiralayacak, ya da satacakmış. Oysa dokuz yıl önce yürürlüğe giren
yasaya göre birçok kamu kurumuna orman yetiştirme ve ağaçlandırma zorunluluğu
getirilmiş, bu kapsamda 10 milyar fidan dikilip 6 bin ton tohum ekilmiş
ve milyonlarca dönüm arazi ağaçlandırılmıştı. Şimdi yasa kalkacak, araziler
satılacak.
Türkiye her yıl Kıbrıs'ın yüzeyini örtecek kadar toprağını erozyon nedeniyle
kaybeden bir ülke. Kuraklık ciddi bir tehlike.
İnsan çevrenin bir parçası.Ancak orman bakanı değil anlaşılan. Garajında bir
UFO var, dilediğinde atlayıp gidecek!
AK Parti, çöp enerji, 'Karakuyu!'
'Akkuyu' yıllardır gündemimizde.Mersin'in o güzel yerine bir nükleer santral
dikecekler! Kamuoyu tepkisi, projenin gerçekleşmesini yıllarca engelledi. Sonra
ne mi duyduk? Enerji bakanı Güler, santrale ilişkin "şartname aşamasına geldik " deyiverdi.
Nükleer teknoloji, batıda 'çöp teknolojiler' sınıfında sayılıyor yıllardır.
78' den bu yana hiçbir ülke yeni santral siparişi vermiyor. Nükleer santrali
olanlar da kapatıyor. Türkiye ve çevresi nükleerin olası sonuçlarını Çernobil'den
'yakînen' biliyor.AK hükümet çöp teknolojide ısrar ediyor!
Uzmanlar, sadece rüzgârın kullanımıyla sağlanack enerjinin bile Türkiye'nin
ihtiyacının iki katı olduğunu belirtiyor. Batı, çöp teknolojisini ihraç ediyor,
AK Parti 'OK' diyor!
Bu arada bir not: Hükümet kamu personel rejimi ile ilgili çalışmalarını tamamladı.
Tasarı haziranda meclis gündemine getirilecek. İlgililere hatırlatılır!!
Sağdan…
Soldan
l "Ben seçilmiş adamım. Neo gibi!" (Prof. Dr. Ali Atıf Bir, bir ekonomist)
l "Yokluğumda darbe marbe yapmayın." (Engin Ardıç, Star, tatile çıkarken)
l "Bende de 70 milyon yetim var." (Tayyip Erdoğan, yaşlı bir kadının "sekiz
yetimim var" demesi üzerine)
l "Ergenekon'daki demirci, şimdinin İşçi Partisi'dir." (İP Gnl. Bşk. Doğu Perinçek)
l "Aman dolar alalım, yükselecek diyenler, zarar da görebilir, kâr da edebilir." (Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan)
l "Annan Planı devreye sokuldu." (İP İstanbul İl Bşk. Turan Özlü, kaçak kat
çıktıkları için tahliye kararı verilmesi üzerine.)
l "2004, ekonomi cephesinde çok kavgalı geçecek. Bakalım, kanlı mı olacak yoksa
kansız mı olacak." (Mehmet Ali Birand)