Sosyalist İşçi 219 (26 Mayıs 2004)

 

Sayfa 3:

BAŞYAZI
Savaş, politik islam ve sosyalistler

Türkiye solu içinde bir tutum var. Birçok grup ve kişi politik İslamcılarla yan yana gelmek istemiyor. Bu tutumda, açık ki, kemalist laiklerin büyük etkisi var.
Ama aynı sol gruplar ve kişiler hiç düşünmeden Irak’taki işgale karşı direnenleri destekliyorlar.
Oysa Irak’ta direnenlerin küçük bir kısmı Arap milliyetçisi, bazıları Saddamcı, büyük çoğunluk ise çeşitli politik islamcı gruplardan. Bu durumda, Irak’ta direnenleri destekleyip Türkiye’de politik islamı dıştalamaya çalışmak çelişki değil mi?
Öte yandan sadece Ortadoğu’da değil, var oldukları her yerde politik islamcılar savaşa karşı hareket içinde yer alıyorlar. Harekete katıldıkları her yerde savaş karşıtlarının sayısında büyük bir artış oluyor.
Bunun en iyi örnekleri İngiltere ve Fransa. Genel olarak, Fransa’da daha büyük bir toplumsal hareket var. Grevler, öğrenci eylemleri çok daha büyük. Ancak bu ülkede devlet politik islama saldırıyor ve sol da aynı şekilde politik islama karşı çıkıyor. Bunun sonucu olarak savaş karşıtı hareket Fransa’da daha küçük.
İngiltere’de, Fransa’ya göre daha zayıf bir toplumsal hareket var, ama bu ülkede savaş karşıtları politik islamı kapsıyor. Bu nedenle İngiltere’de savaş karşıtı hareket devasa boyutlarda.
Bu örneği Türkiye’ye de uygulamak mümkün. Sol, politik islamı harekete katmak için yeterince çaba sarf etmediği için, hatta zaman zaman çeşitli sol gruplar savaş karşıtı eylemlerde politik islamla sürtüştükleri için, hareket küçük.
Belki hareketin küçük olmasının tek nedeni bu değil, ama önde gelen nedenlerden biri bu.
Bugün Irak’ta ve Filistin’de emperyalistler saldırıyor. Bu saldırıya karşı en geniş güçleri bir araya getirerek direnmek en acil görev. Politik islamla eylemde yan yana gelmeye karşı çıkış bu acil görevi bozan bir tutum ve bu nedenle bu tutumun sahipleri ile aralıksız olarak tartışmalı ve onları kazanmalıyız.
Hem politik islamı, hem de ona karşı çıkanları savaşa karşı yan yana getirmek için çalışacağız.


Nasıl bir mücadele çizgisi?

AKP iktidarının halk desteği çoğu solcunun düşündüğü gibi azalmıyor, tam tersine yükseliyor. Çeşitli gösterilerde atılan “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek” sloganı bile aslında nasıl bir gerçekle karşı karşıya olduğumuzu iyi anlatıyor. Yani şimdi, bugünlerde AKP’nin halka hesap filan vereceği yok. Tam tersine, 28 Mart seçimlerinin de gösterdiği gibi, AKP’nin oyları artıyor, hem de hızla.
Solun desteği ise azalıyor. 28 Mart seçimleri bunu çok çıplak bir biçimde gösterdi; sokaktaki hava da aynı çıplaklıkla solun desteğinin azalmakta olduğunu gösteriyor.
Öte yandan, AKP son yıllarda karşı karşıya geldiğimiz en Amerikancı, en IMF’ci en büyük sermaye yanlısı iktidar. Koç ve Sabancı ailelerinin AKP’ye oy vermiş olmaları, ABD ve diğer batılı devlet yöneticilerinin AKP hükümeti için kullandıkları olumlu dil boşuna değil. Buna rağmen sol AKP’yi teşhir edemiyor. Bunun nedeni bulunmadan solun toparlanmaya başlaması ve gelişmesi mümkün değil.
AKP neden güçlendi?
Önce AKP’nin neden güç kazandığına bakmak gerekir. 3 kasım seçimlerinde AKP içinden çıktığı politik islamcı hareketin geleneksel gücünün üstünde bir destek sağladı. Bunun tek nedeni, bu partinin toplumun, krizlerden, hortumlamalardan vs bıkmış ve yeni bir alternatif arayan en büyük kesimine hitap etmiş olmasıydı. Üstelik bunu toplumda hakim olan fikirleri kendisine zemin alarak yapıyordu. Aşırı değil, ama değişimden yanaydı. İşte bu durum AKP’nin fırlamasını ve tek parti hükümetini kurmasını sağladı.
Sosyalist sol 3 Kasım seçimlerinde tarihi bir fırsat kaçırdı. Güçlü bir alternatif olarak toplumun karşısına çıkamadı. Gerçekçi, basit, ama devrimci bir değişim programına da sahip değildi. Emek, Barış ve Demokrasi Blok’u iki küçük sol partinin elinde heba edildi.
Sosyal demokrat CHP ise bitmiş ve tükenmiş bir parti olarak seçimlere katıldı. Tek silahı kemalist-laiklik idi ve o da işe yaramayınca son derece başarısız oldu.
28 Mart’ta sol için değişen bir şey yoktu. İki küçük sol parti yerine üç ya da dört küçük sol partinin yan yana gelmiş olması bir şeyi değiştirmedi. Sol bir alternatif ortada yoktu. Sonuçta toplum değişimin yanı sıra istikrar da isteyerek gene AKP’ye hem de daha güçlü bir biçimde destek verdi.
AKP ne yapıyor?
AKP aslolarak yeni liberal politikaların hem ekonomi hem de siyaset alanındaki uygulayıcısı.
Ekonomik alanda şimdilik bir krize batmadı. Enflasyondaki düşüş, fiyatların tırmanarak artmaması yoksul yığınlar için bir umut. Bu umudu iyi kullanıyor.
Ama asıl gücünü politik gelişmelerden alıyor.
AKP bir yandan Kıbrıs ve benzeri konularda ciddi adımlar atarak derin devletle hesaplaşıyor, diğer yandan da MGK, YÖK gibi 12 Eylül artığı yasalarla, kurumlarla çatışıyor.
Tehditler, ‘laiklik elden gidiyor’ yaygaraları içinde küçük adımlar atıyor. Gücünü sadece oy desteğinden değil, sermayeden, büyük sermayeden alıyor.
Büyük sermaye, TÜSİAD yöneticileri, Koç ve Sabancı aileleri iyi biliyorlar ki, AKP şeriatçı bir parti değil ve uygulamaya soktuğu “reformlar” aslında çok sığ.
Daha da önemlisi, yüzeyde süren yaygaranın altında bütün bu “reformlar” büyük sermayenin ve emperyalizmin çıkarlarını sağlam bir biçimde savunmaktadır.
Kıbrıs’ta yüzeyde derin devletle çatışırken altta Kıbrıs Adası’nın ABD için bir büyük askeri üsse dönüşmesini sağlayan bir plan kabul edilmeye çalışılıyordu.
YÖK yasası ile yeni liberal uygulamalar eğitim alanında sınırsız bir biçimde uygulamaya sokuluyor. Ama muhalefet işin bu kısmına zerre kadar değinmezken, sadece İmam hatip Liseleri ile uğraşıyor.
Bütün bu tür “reformlara” karşı yapılan eksik ve yanlış temelli muhalefet AKP’nin güçlenmeye devam etmesine yardımcı oluyor.
Ne yapmalı?
Bu durumda sol ne yapmalı? Bu, hayati bir soru.
Önce laik cepheden kopmak gerekiyor. CHP-MGK-Sezer-Rektörler laik cephesinden kopmak ve yeni liberal politikalara, savaşa, Irak’ın işgaline, sonuç olarak Amerika’nın hegemonya saldırılarına karşı açık ve net bir tutum almak gerekiyor.
Milliyetçilikten uzak bir çizgi ile Annan Planı ele alınırsa, milliyetçilikten uzak bir politika ile NATO zirvesine karşı çıkılırsa, sol AKP’ye karşı mevzi kazanmaya başlayabilir.
Ve tabii yeni bir solun nasıl olması gerektiği yoğun olarak tartışılmalı. Uluslararası kapitalist küreselleşme karşıtı hareketin parçası olmadan, onun derslerini kullanmadan, ona katkıda bulunmadan yürümek mümkün değil.
Dünyanın her tarafındaki hava güçlü bir biçimde Türkiye’de de var. Binlerce, on binlerce genç, kapitalist küreselleşme karşıtı hareketten etkileniyor, mücadeleye, politikaya katılmak istiyor, ama var olan sol onlara tüm tutumları ve fikirleriyle çok uzak.
Bu gençleri kapsamadan, onların isteklerini dillendirmeden, onların başkaldırısına cevap vermeden, onlarla birlikte yürümeden, çoğu 1970’lerden kalmış kişiler ya da o kuşak tarafından o kuşağın deneyleri ile biçimlendirilmiş gençlerle ilerlemek mümkün değil.
Yeni, yepyeni bir hareket oluşturmak gerekiyor.