Sosyalist İşçi 219 (26 Mayıs 2004)

 

Sayfa 4:

Sağlığımıza ne olacak?

Bütün dünyadaki neoliberal dayatmaların, sermayenin bunalımını "çözme" hedefini güden uygulamalarını gerçekleştirme çabalarını Türkiye'de de görüyoruz. Bunun araçları olarak da hükümetler kamusal olan her şeyi özel mülkiyete aktarmayı, kamusal hizmetleri paralı olarak sunmayı, çalışma ortamında tüm belirleyiciliği sermayeye devretmeyi, sömürü oranını olabildiğince artırmayı hedefliyorlar.
Türkiye'de neoliberal politikaların uygulanmasında, başka alanlarda pek rastlanmasa da hükümetler değişmesine karşın yürütülmekte olan işlem aynen devam etmektedir.
Sağlık sisteminiyle ilgili planlar bu politikalar bundan 20 yıl öncesine dayanıyor. Önceki hükümetlerin kaldığı yerden devam eden bugünkü AKP hükümeti artık bu işi tamamlama konusunda niyetli. Değiştirme niyetinde oldukları yalnızca sağlık sistemimiz değil elbette, niyet tüm kamusal ve özel alanda neoliberal politikaları hayata geçirmek. Hayatın tüm alanlarındaki yalnızlaştırma, yoksullaştırma ve yabancılaştırma sağlık söz konusu olduğunda ölümcül sonuçlara yol açıyor.
Çıkarmak istedikleri yerel yönetimlerle ilgili yasa ile kamusal hizmetlerin bütününü(eğitim, sağlık, çevre, temizlik vb.) para karşılığında ve ödenen para kadar ulaşılabilir hale getirmek, ülke yönetimini yerelliklerde demokrasi, katılım aldatmacaları ile orta ve büyük burjuvanın egemenliğindeki kurullara devretmek niyetindeler.
Sosyal sigortaya dayalı "İyi kurulmuş" finansman sistemlerinin başarılı olarak yürütülebilmesi için aşağıdaki dört koşulun yerine getirilmesi gerekmektedir :
a) Sosyal sigortayı toplumun tümüne zorunlu kılarak sigorta riskinin yayılması,
b) İşverenlerin tümünden sürekli ve düzenli olarak prim toplanması,
c) Kamu ya da "kar amacı gütmeyen" kuruluşlar aracılığıyla sigorta sağlanması ve
d) Düşük ve yüksek gelirli kişiler arasında dengeli gelir dağılımını sağlamak için bir mekanizmanın geliştirilmesi.
Oysa Türkiye sağlık sektörü, son 20 yılda yaklaşık 3 kat büyümüş, bu büyümede kamu sektörünün payı giderek belirleyici olmuş, sosyal güvenlik kurumlarının sağlık harcamaları kamunun sağlıktaki motoru haline gelmişsa da, kamu sağlık finansmanı giderek daha fazla genel bütçe dışı kaynaklardan (döner sermaye örneği) beslenir hale gelmiştir. Bu süreçte, sağlık sektörünün belirleyici özelliği, kamudan özele, özelden yurt dışına kaynak aktarımının yapısal hale getirilmesidir. Türkiye sağlık sektörü, düzenli yurt dışına kaynak aktaran bir büyüme ve "modernleşme" yolunu seçmiştir. Devlete düşen rol, kaynak aktarımının alt yapısını güvenceye almak, kamu sağlık personelinin maaşlarını ödemek, kamunun içinin boşaltılması sürecine eşlik etmektir. Devletin bu alandaki yetkili kurumu Sağlık Bakanlığı ise, bütünüyle işlevsiz bir kuruma dönüşmüştür.1980 ile başlayan sürecin sonucu olarak, kamu sağlık harcamaları artmasına karşın, kamu sağlık hizmetleri ve kamu sağlık kurumları çökertilmiştir.
Dr. Zübeyde Yücel


Truvalılar Türk müydü?
Truva filminin gösterime girmesi ile birlikte basının çeşitli köşe yazarları Truvalıların Türk olup olmadığını ciddi ciddi tartışıyorlar. Tersini tartışan oldukça az ama Truvalıların Türk olduğunu açıkça savunan ya da bunu ima edenler epey çok.
Truvalıların Türk olması mümkün mü? Açık ki hayır. Türk adlı kavimlerin tarih sahnesine çıkması bilindiği gibi milattan sonra 5-6. yüzyıllara dayanıyor. Truva savaşı ise milattan önce 8-9. yüzyılda oldu. Yani arada yaklaşık 1.300 yıl var.
Anadolu’daki antik çağ halklarının Türk olduğu iddiası bilindiği gibi kemalist, ırkçı bir teoridir. Gerçeklikle hiç bir ilgisi olmayan, olması mümkün olmayan bu iddianın bugün yeniden öne çıkarılması Kızılderililerin ya da İskandinavların Türk olması kadar komik ve alakasızdır.
Truvalıların Türk olduğu iddiasının kanıtlarından birisi de Sultan Mehmet’in İstanbul’u işgal etmesiyle birlikte “Truvalıların öcünü aldık” dediği iddiası. Türk Sultanı böyle demiş midir, dememiş midir, bilmiyoruz. Ancak yoğun bir Bizans kültürü ile yetişen Sultan Mehmet’in Truva’dan haberi olabilir. Truva üzerine Odysseus’un efsanesini okumuş ya da duymuş olabilir. Ancak bütün bu bilgiler Truvalıların Türk olduğunu göstermez. Sultan Mehmet’in ataları 400 yıl önce Anadolu’ya gelmiştir, Truvalılar ise Sultan Mehmet’ten yaklaşık 2.000 yıl önce Batı Anadolu’da yaşamışlardır.
Kürtler, Araplar ya da Gürcüler ne kadar Türkse, Truvalılar da o kadar Türktür.

Tüpraş’a durdurma
Petrol-İş sendikası özelleştirmelere karşı mücadele yasal bir zafer kazandı. Ankara İdare Mahkemesi Tüpraş’ın yüzde 65.76’sının Blok olarak Zorlu Grubu’na satılması kararını oybirliği ile bozdu ve yürütmeyi durdurdu.
Mahkeme bu kararı ihale yapılmaması, açık arttırma olmaması nedenlerine dayandırarak Petrol İş’ın kamu yararlarına ve hukuka aykırıdır iddilarını doğruladı.
Mahkemenin bu kararı ile 28 Mayıs’da devredilmesi kararlaştırılmış olan Tüpraş gene kamu yönetiminde çalışmaya devam edecek.
Daha öncede mahkemelerden benzer kararlar alınmış olmasına rağmen Özelleştirme İdaresinin kararları yürürlüğe girmiş olduğu için iptal kararları yaşama geçememişti. Bu kez mahkeme kararının yürürlüğe girişten önce açıklanması Petrol-İş’in bir başarısı.



KAPİTALİZM
MERCEK
ALTINDA

 

Yoksullar depolanıyor
ABD'nin Irak'taki işkenceleri ayyuka çıktıkça ağzımız açık kalarak izliyoruz. "Bir ülke başka bir ülkenin yoksul halkına bu kadar aşağılamayı nasıl reva görebilir?" diye şaşırıyoruz. Buna medeniyetler çatışması diyenler de çıkıyor. Halbuki gözü dönmüş ABD yönetimi bu işkenceleri yalnızca başka halklara değil, kendi halkının yoksullarına da uyguluyor.
ABD'de yayınlanan The State Boys Rebellion adlı bir araştırma kitabında, yüzbinlerce yoksul ve eğitimsiz çocuğun eyalet yönetimleri tarafından 'geri zekalı' damgasıyla toplumdan tecrit edilerek 'depolandığı' ve kobay olarak kullanıldığı ortaya çıktı. Bu çocuklar üzerinde radyasyon deneyleri yapılıyor, öldükten sonra da beyinleri dilimlenip inceleniyor. Emperyalizm Iraklı, Suriyeli, Fransız, Amerikalı diye değil, yoksul-zengin diye ayrım yapıyor.
Müjde! Üniversiteye 10 bin kişi daha!
YÖK üniversitelerin kontenjanlarını 10 bin 850 kişi artırdı. Böylece bu yıl sınava başvuran 1 milyon 902 bin 250 adaydan, yalnızca 1 milyon 506 bin 9'u açıkta kalacak.
Yemeklerde hayvan yemi kullanıyoruz
Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı ve Yem Sanayicileri Birliği Başkanı'nın utanmadan yaptığı açıklamalara göre, Türkiye'ye hayvan yemi olarak ithal edilen genetik yapısı değiştirilmiş (transgenik) soya fasulyesi yemliklerinin büyük bölümü sıvı yağ fabrikalarında işlenerek sofralarımıza geliyor. Yağ sanayicileri topladıkları paraları sayarken 'Afiyet olsun inek halkımıza!' demiyorlar mıdır acaba?
Bu arada, bu ürünlerde, örneğin soğuğa dayanıklı olması için balık geni, rekabet gücünü artırmak için (çünkü ucuz) domuz geni kullanılıyor (Et yemediğini sanan vejetaryenlere duyurulur). Balığa alerjisi olan biri bu durumda domates yerken bile zarar görebilir. Transgenik ürünler vücutta antibiyotikleri işe yaramaz hale de getiriyor. Ayrıca en yaygın olarak da bebek mamalarında kullanılıyor. Türkiye'nin gümrüklerinde ise transgenik ürün analizi yapabilecek herhangi bir laboratuar yok!
Bıktık yumurtadan!
Kastamonu Valiliği geçenlerde ilkokul öğrencilerine yardım için 600 bin yumurta dağıttı. Ama çoğu köylerden gelen yoksul öğrenciler, zaten yumurtadan başka bir şey yiyemedikleri için bunları marketlere kolisi üç milyondan sattılar. Belki de o parayla şeker almışlardır. Afiyet olsun çocuklar!
Parlamenterlere tatlı hayat
Türkiye Parlamenterler Birliği'nin (TPB) kavgalı başkanlık seçimlerini TV'lerden izlemişsinizdir. Herkes birbirini birliğin parasını yemekle suçluyordu. İddialar arasında (eski) başkan Zeki Çeliker'in harcırah ve üç adet cep telefonu skandalı en çok yeri kapladı. Zeki Bey kendisini suçlayan Genel Sekreter Önder Kırlı için "Yurtdışı gezilerine onu götürmediğim için böyle yapıyor" dedi. Üç cep telefonu konusuna da açıklık getiren 'Zeki' telefonlardan kameralı olanını Avrupa'daki toplantılarda fotoğraf çekmek için aldığını, birinin çürüyüp kullanılamaz hale geldiğini (dikkat edelim 'almadım' demiyor), diğerini de sekreterine verdiğini söyledi. Gezilerde Zeki ve Önder gibileri (Milli Eğitim Bakanı da Roma'ya gitmiş) otel ve ulaşım masrafları dışında günlük 250 euro da harcırah alıyorlar.
AB'ye yeni iş çıktı
Yeni Vatandaşlık Yasası Yönetmeliği'ne göre, tüm dünyada büyük saygı uyandıran ve girmek için uzun kuyruklar oluşturulan Türk vatandaşlığına kabul işlemleri zorlaştırıldı ve ırkçı bir şekle büründürüldü. Yönetmeliğin 17. maddesine göre Türkiye'de yaşayıp TC vatandaşlığına geçmek isteyen yabancılar, Türk kökenliler, eş ve çocukları için MİT raporu istenecek. Ayrıca başvuru sahibinin yalnız kendisine değil, kökenine de bakılacak.

İnciler
Ülkücü gençlikten ANAP'a yumuşak geçen, ANAP gemisi batarken kapağı 'muhafazakar demokrat' AKP'ye atan Turizm Bakanı Erkan Mumcu, Antalya ve Muğla kıyılarını yabancı sermayeye satarak 20 milyon turist getireceğini iddia ederek şöyle dedi; "Hasan almaz, basan alır!".
* * *
Yeni Şafak gazetesi yazarı Davut Dursun kadınlara pozitif ayrımcılık konusunda;
"Kadının siyasete ve toplumsal faaliyetlere ilgisizliği kültürel olmanın ötesinde 'ontolojik' (yani varoluşsal!!!) olamaz mı? Siyaset kadın ontolojisine uygun bir faaliyet alanı olmadığından bu alanda bir eşitlik gerçekleştirilemez."