Sosyalist İşçi 219 (26 Mayıs 2004)

 

Sayfa 7: Dünya

Darbeciler Şili'de hesap vermeye başladı

Şili'de General Augusto Pinohet'nin 17 yıl süren kanlı diktatörlüğü döneminde gizli servisin başında bulunan ve yüzlerce faili meçhul cinayetin sorumlusu olarak görülen Manuel Contreras, 1974'te bir gazeteciyi öldürme emrini vermekten 15 yıl hapse mahkum edildi.
Davanın yargıcı diktatörlük döneminde gazetecinin işkence merkezlerinden birine götürüldüğünü ve bir daha kendisinden haber alınamadığını ifade etti. Dava sınunda Contreras'a 15 yıl, dört gizli servis mensubuna da 10 ila 15 yıl arasında hapis cezaları verdi. Böylece 30 yıl sonra da olsa darbecilerin ve işkencecilerin önünde sonunda yargılanıp cezalandırılacağı kanıtlanmış oldu. Şili'de insan hakları örgütleri ve sivil toplum kuruluşları bu uğurda aralıksız mücadele veriyorlar. Şimdi ilk kazanımlarını elde ettiler. Böylece bize de üzerinden 24 yıl geçen 12 Eylül darbecilerini nasıl yargılayacağımız konusunda ilham verdiler.


Nepal'i nasıl bilirdiniz?

1 Ocak 2001 günü gazete ve TV'lere şöyle bir haber yansımıştı:
"29 yaşındaki Nepal veliaht prensi Dipendra yüksek dozda alkol ve uyuşturucu aldıktan sonra, kraliyet sarayında yemek masasında oturan babası kral Birenda, annesi kraliçe Aişvarya, erkek kardeşi, kız kardeşi, iki amcası, iki halası ve bir kuzenini mitralyözle tarayıp, ardından intihar etti". Bu ilginç olayı bile hatırlaması zor değil mi? Çünkü 25 milyonluk nüfusuyla Nepal dünyanın en yoksul ülkelerinden biri. Bütçesinin yarısı dışarıdan gelen yardımlardan oluşuyor. Öyle petrol gibi doğal zenginliklere de sahip değil ki ABD işgaliyle gündeme gelsin. Hasbelkader dünyanın en yüksek tepesi Everest, yer hareketleri sonucu orada oluştuğu, ve Batılılara egzotik Budist kültürü ilginç geldiği için, çok çok maceracı turistlerin ilgisini çeken bir ülke. Arasıra da Maocu gerillaların (meşruti monarşi isteyen bir devrimci hareket!) köy basıp eğitim programlarına katmak için götürdükleri köylülerle küçücük gazete haberi olabiliyor.
Ama Bush yönetiminin ilgisini yine de çekiyor. Nepal kraliyet ordusunun 30 yıllık tüfekler, müzelik bıçaklarla 'donanmış' 70 bin askeri var. Tabii bunlar gerillaların gözünü korkutmaya yetmiyor. Kısa süre önce görevi sona eren ABD Büyükelçisi Malinowski'nin ifadesiyle Bush yönetiminin kaygısı dile geliyor: "Burası ABD'den çok uzak bir yer. Ama Nepal gibi bölgelerin kontrolden çıkması buraları terörist gruplar için güç merkezi kılabilir." Bu sözler üzerine Bush kesenin ağzını açtı. Kraliyet ordusuna 20 bin yeni M16 makineli tüfek ve gece görüş dürbünleri alınması için 22 milyon dolar yardım yollandı. Böylece Kral, El-Kaide bağlantılı terörist gruplar ortaya çıkacak olursa, gerçekten donanımlı hale gelmiş olacak. Görüldüğü üzere, Bush'un şerrinden kurtulmak için dünyanın tepesine kaçmak da yetmiyor. En iyisi karşısına dikilip, "Bush, dünyamızdan defol! Seni istemiyoruz!" diyenlerin saflarına katılmak.


ABD Venezuela'dan vazgeçmiyor

Dünyanın dördüncü büyük petrol üreticisi olması nedeniyle büyük şirketlerin ağzını sulandıran Venezüela'da Amerikan komplolarının ardı arkası kesilmiyor. Ülkede iki yıl önce Devlet Başkanı Hugo Chavez petrolleri millileştirince, hem büyük şirketlerin hem de Bush yönetiminin şiddetli tepkisine maruz kalmış ve pek çok kez darbe girişimleriyle devrilmeye çalışılmıştı. Ancak yoksulların büyük desteğini alan Chavez her defasında darbeleri atllatı.
Bu kez de başkent Caracas yakınlarında 120 tane Kolombiyalı milis yakalandı. Bu milisler Kolombiya'nın aşırı sağcıBirleşik Özsavunma Güçleri'ne bağlı. Bu grup Kolombiya'daki yine aşırı sağcı Uribe yönetimi tarafından oluşturuldu. Uribe yönetimi ise Bush yönetiminden her yıl muazzam askeri ve mali yardım alıyor.
Milislerin yakalanmasının ardından Chavez Caracas'ta bir gösteri düzenledi ve halka yaptığı konuşmasında şöyle dedi: "Bu komplonun gerisindeki hükümet düşmanları, ülkede kargaşa yaratarak dizginleri ele almaya, ondan da önemlisi, emperyalistler için dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birini garanti etmeye çalışıyor." ABD Büyükelçisi'nin cevabı ise tek kelimeyle komik: "ABD bir imparatorluk değildir ve ne Venezüela'yı, ne hükümetini, ne de halkını tehdit etmektedir." Oysa Kolombiya'dan kalkıp Caracas'a kadar gelen aşırı sağcı milislerin piknik yapmaya gelmedikleri ve onları kimin desteklediği ortada. ABD bir yandan petrolün denetimini elinde tutamadığı için, öte yandan arka bahçesinde ikinci bir Küba ortaya çıktığından kızgın ve saldırgan. Dünya hegemonyası savaşında bir çatlak da Latin Amerika'dan.


Çeçenistan
Portre: Ahmet Kadirov

Geçen hafta bombalı bi suikast sonucu öldürülen Çeçenya Devlet Başkanı, eski müftü Kadirov'un adı ilk önce Rus rejimine karşı ilan ettiği cihad ile duyuldu.
1954'te Stalin'in sürgüne yolladığı bir ailenin oğlu olarak Kazakistan'da doğdu. 1980'lerde Özbekistan'da İslam çalışmalarıyla tanındı. 1989'da Kuzey Kafkaslar'da ilk İslam enstitüsünü kurdu.
1996'da Dudayev yönetimi sırasında başmüftülük yaptı. İlk Çeçen savaşında bir gerilla grubunun lideriydi. Ancak üç yıllık bağımsızlık sırasında tavır değiştirdi ve isyancıları İslami algıları yüzünden eleştirmeye başladı.
Sonraları Çeçen halkına işgalci Rus güçlerine direnmemeleri çağrısı yaptı. Sonraki başkan Aslan Mahadov, Kadirov'u bir numaralı düşman ve hain ilan etti ve başmüftülükten azletti.
Rus ordusu Çeçenya'nın altını üstüne getirip denetimi ele geçirince Putin 2000'de Kadirov'u devlet başkanı olarak atadı. 2003'te de Çeçenya'yı Rusya'nın ayrılmaz parçası haline getiren anayasayı şaibeli bir referandumla onaylattı.
Ekim ayındaki seçimlerde de Kadirov %80 gibi çok yüksek bir oranda oy alarak başkanlık koltuğuna oturdu. Ancak bu seçimlerin şeffaf ve demokratik olmadığı hakkında çok söz edildi.
Kadirov'un oğlu Ramazan ise başında bulunduğu paralı askerlerle yıllardır Çeçen halkına kan kusturuyor.