Sosyalist İşçi 221 (8 Temmuz 2004)
Sayfa
12:
Yeni Bir Sol Üzerine Tartışmalar
Sol, yeni sağdan daha yeni, daha özgür,
daha renkli, daha somut, daha popüler olsa...
Aslında 'Yeni' sözcüğünü en çok reklamcılar kullanır. Reklamcılık, çürüğü sağlam,
eskiyi yeni, pahalıyı ucuz gösterme sanatıdır. Bu nedenle SOL için, özel olarak
'Yeni' sıfatını kullanmaya gerek yok. Aksine, belki de, bugün 60-65 yaşındaki
Amerikalı gazetecilerin mesleğe ilişkin şiarlarında olduğu gibi, 'Eski değerlere
geri dönelim' ilkesini benimseyebiliriz.
'Yürek, her zaman soldadır' Fransız Sosyalist Partisinin bir zamanlar seçim kampanyası
sloganıydı. SOL ile sağ arasındaki mücadele romantik dolayısıyla duygusal bir
mücadele değil. Nörologlardan esinlenebiliriz: Beynin sol yarımküresi düşüncenin,
yaratıcılığın mecrasıdır.
Yeni Dünya Düzeni, Neo-Liberalizm ya da Küreselleşme, yüzyıldır bildiğimiz Kapitalizmin
21. yüzyıl vitrin, kılıf ve giysileriyle donatılmış, süslenmiş versiyonundan
başka bir şey değil. SOL ise, özünden, tarihinden, geleneklerinden bir şey yitirmeden,
isyancılığın, muhalefetin, devrimciliğin, halkçılığın, kamu çıkarını savunmanın,
dayanışmanın kısacası özgürlük-eşitlik-kardeşliğin delikanlı ismi olmalı.
Solculuk, vakti zamanında, Sovyet ya da Çin taraftarlığı olarak algılandığı için,
şimdi de Duvar yıkılıp, Rusya Federasyonu mafya kapitalizmine yenik düşüp, Çin
de piyasa sosyalizmi adı verilen 'kuru su' haline geldiği için, solculuk, onların
deyimiyle 'reyting kaybediyor'. Solun bağımsızlığını ve özgürlüğünü, özgürlükçülüğünü
bir kez daha yüksek sesle ilan etmek gerek.
Değer yargıları sıralamasını alteden sağa karşı, paranın yerine insanı, rekabetin
yerine dayanışmayı, müşterinin yerine yurttaşı koyabilirsek, SOL doğrulmaya başlar.
Üstelik tüm bunları, onların güreş minderinde değil kendi çayırımızda yapmalıyız.
Yani mesela solcu reklam olmaz, solcu kitle imha silahı olmaz, solcu sömürü olmaz,
solcu işgal olmaz.
Sol aslında tarihi, felsefi, ideolojik anlamda sağdan her zaman her yerde daha
güçlü, daha zengin. Bu gücü, bu zenginliği günlük yaşama tercüme etmek gerek.
Açık farkla olmasak da bu aralar mağlup durumdayız. Merak etmeyin ilk kez mağlup
duruma düşmedik. Bizim takım genç, enerjik ve umut dolu. Üstelik sağ, kendilerinin
dışındaki odaklara bağımlı. Bizim ise kendi gücümüze dayanarak sağı yenme olanağımız
var. Maç bitmedi, bitmeyecek...
Ragıp Duran
En önemlisi
Enternasyonalizm
Yeni sol, tutucu ve hiyerarşik yapılardan olduğu kadar, milliyetçi perspektiflerden
de uzak durularak inşa edilebilir ancak. Enternasyonalizm, soyut bir mücadele
ilkesi değildir. Bazı uluslar arası günlerde anma toplantıları düzenlemek hiç
değildir. Enternasyonalizm, kapitalizme karşı mücadelenin, ancak kürsel düzeyde
birleşik bir biçimde örgütlenebilirse kazanabileceğini bilmek ve her günkü mücadelenin
bu yaklaşımla örgütlenmesi demektir.
Anti kapitalist hareket bu yönde çok öğretici adımlar atıyor. 15 Şubat 2003 günü,
tüm dünyada on milyonlarca insan, ABD'nin Irak'a saldırısını engellemek için
sokaklara çıktı.
ABD'de üniversitelerde sürdürülen "No Logo" kampanyası, Üçüncü Dünya ülkelerinde
ezilen emekçi sınıfların haklarını korumak için örgütleniyor.
Ya da ATTAC'ın "Tobin Vergisi" kampanyası, uluslararası para hareketlerinde vergi
kesintisini öngörürken, bu kesintilerin tüm emekçiler için kullanılmasını amaçlıyor.
Jubile 2000 kampanyası, borçların silinmesi için mücadele ediyor.
Bu çok müthiş bir küresel dayanışma ağı anlamına geliyor.
Anti kapitalist aktivizmin bu enternasyonalist yaklaşımı, örneğin Türk solu içinde
çok sık örneğini gördüğümüz milliyetçi yaklaşımlarla kıyaslanamaz bile.
Türkiye'de ABD'nin Irak'a saldırısından önceki eylemlerde bile "Tam bağımsız
Türkiye" sloganları öne çıkartılıyordu. Solun bir ke-simi, ancak, Türkiye'yi
hedef tahtasında gördükleri için savaş karşıtı eylemlere katıldılar.
Ne kadar ilginç ki, 1917 yılından sonra, devrimci Rusya'da iktidarda olan Lenin
ve Bolşevikler, "Gerekirse Alman devrimi için kendimizi feda ederiz" diyorlardı.
Bugün de savaş karşıtları içinde de küreselleşme karşıtı hareket içinde de aynı
yaklaşıma sahip olan, doğal bir enternasyonalist yaklaşımla mücadele eden geniş
ve genç bir radikal kesim var. Bu kesim savaşı durdurmak için ABD'deki savaş
karşıtlarına güç kazandırmak zorunda olduğunu biliyor. Bu yüzden tüm eylemler,
eşgüdümlü ve küresel bir biçimde örgütleniyor.
Sol, bu yaklaşıma sonuna kadar sahip çıkmadan, enternasyonalist bir depremle
yeniden harmanlanmadan güçlenmesi olanaklı değil.
Funda Baysal
BAK’ın reddedilemez farkı ve umut!
27 Haziran mitinginde solun dizilişi ile gösteri boyunca farklı bir hava içinde
olan Küresel Barışçıların dizilişi bile birbirlerinden çok farklıydı.
Sol örgütlerin çoğu, ama neredeyse hepsi diyebileceğimiz kadar çoğu, sıraya girmiş
bir biçimde yürüyorlardı. Üçerli, beşerli sıralar. Aralıklı bir sıralanış.
Bu tür yürüyüş yaşam içinde karşımıza iki yerde çıkar. Önce okulda. Bizi zorla
sıraya sokarlar, ön sıra ile arka sıra mesafe alır ve yürünür. Ya istiklal Marşı
söylemey, ya “Ne mutlu Türküm” demeye gidilir.
Sonra askerlikte karşımıa çıkar. Orda da sürekli “disiplinli” bir biçimde sıra
ile yürütülürüz.
Oysa savaşta hiç kimse sırayla yürümez. Ama sırayla yürütmek, otoriteye itaat
için yapılır. Sırayla yürürken yürüyüş kolunun başındaki subayın otoritesi oluşur.
Peki bizim sol gruplar birer askeri birlik midir? Bazıları kendilerini öyle görüyor.
Ama geri kalanlar bu yürüyüş tarzını asıl olarak disiplini sağlamanın yanı sıra
büyük, çok görünmek için yapıyor.
Oysa 40 ya da 70 ya da 100, 200 kişisiniz. Ne yaparsanız yapın bu gerçek değişmez
ki. Beşerli değil de üçerli sıra yapın, fark etmez.
Bir de işçi kortejleri var. Orada sıra falan yok. İçlerinden erkek olanlar askerliklerini
de yapmış ama sıra yok. Ama KESK’de var ya da var olması için bir çaba var ama
uyan fazla yok.
Bir de Küresel Barışçılar, BAK korteji vardı. Bütün yürüyüşten bütünüyle farklıydı.
Sıra falan hak getire. Hiyerarşi yok. sadece bir hedef için bir araya gelenlerin
oluşturduğu gönüllü mücadele birliği.
Diğer kortejler parti bayrakları ile dolu. BAK korteji ise çok daha sade. Ellerde
“Defol Bush” pankartları. Genç ve atak. Yaşca daha büyük olanlar da gene genç
ve atak. 1965’den beri hareket içinde olan genç aktivistler var aralarında.
Yeni bir sol herhalde bu tür kortejleri oluşturmayı başaranların arasından çıkacaktır.
Sanırım, BAK kortejinde yürüyenlerin çok büyük çoğunluğu kendisini sadece “barış
aktivisti” olarak görmüyordur. Onlar politik yelpazanin soluında yer alıyorlar.
Zaten en sık atılan sloganın “biz anti, anti kapitalistiz” olması politik karakteri
gösteriyor. Üstelik yürürken daima çoğalan bu kortejin belki de en çekici sloganı
bu.
BAK korteji sadece barış istemiyordu. Emperyalistlere karşı dişi ile tırnağı
ile direnen bir direnişi destekliyordu. Irak kentlerini teker teker sayıp, “Irak
halkı kazanacaktır” diye bağırırken, “ABD ortadoğudan defol” derken politik eğilimlerini
gösteriyordu.
Yukarıda da değindiğim gibi yeni bir solun ortaya çıkmasının tek umudu bu tür
hareketler. BAK, şimdilik tek örnek. Bu nedenle onu iyi korumak ve geliştirmek
gerekir. Yarın yeni BAK’lar oluşabilir. Belki de BAK daha geniş kapsamlı bir
örgütlenme olmayı tercih eder. Bilmiyorum. Ama eminim gelecek orada...
Sinan Poyraz
Dinamik bir politik odağa ihtiyacımız var
Evet, gerçekten de yeni bir sola ihtiyacımız var. Hem de hızla, en kısa zamanda.
Radikal bir sol olmalı bu. Kapitalizmin sınırlarını tanımayan, kapitalizmi devirmeyi hedefleyen, yani ücretli emek sömürüsünün tüm mekanizmalarını dağıtıp, yerine, demokratik, özyönetime dayalı planlı bir ekonomiyi temel alan sömürüsüz bir dünyayı hedefleyen bir sola ihtiyacımız var.
Anti kapitalist hareket, eğer iyi değerlendirebilirsek, sola, yenileşmek, radikalleşmek ve kitleselleşmek için muazzam bir fırsat sunuyor. Ama şu noktaya da dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum:
Yeni bir sol, her şeye sıfırdan başlayan, her bir politik tanımı yeniden yapmak zorunda olan bir sol değil. Elektriği her gün yeniden keşfetmeye gerek duymamamız gibi, sosyalizm mücadelesinin bir dizi politik ve örgütsel başlığında da üzerinde yükselebileceğimiz dev gibi bir miras olduğunu görmeliyiz. Hem yeni hareketi değerlendirmek gerekir hem de bu mirasa sahip çıkmak gerekir.
Anti kapitalist hareketle birlikte yeni radikalleşen kuşaklara, bu mirasın, hareketin sorunlarına çözüm üretmek için çok güçlü bir dayanak olduğunu gösterebilmeliyiz.
Hareket içinde radikalleşen aktivistler, otomatikman, sosyalist sola katılmak zorunda değiller.
Yeni bir sol, bu aktivistleri kazanmak için, devrimci geleneğin bugünkü hareketin önünü açacak ve aynı zamanda bugünkü hareketle gelişecek dinamik bir politik odak olduğunun gösterilmesiyle örgütlenebilecek.
Bu yüzden sol, bir dizi hastalıktan, uzlaşmacılık, parlamentarizm, milliyetçilik, anti kapitalist olmayan bir anti emperyalizm gibi politik yanılsamalardan hızla kurtulmalıdır.
Ancak, bugün var olan hareket göstermektedir ki yenilenmiş bir sol hızla yükseliyor. Bize düşen görev bu yükselişin hızını arttırmaktır
Özden Dönmez