Sosyalist İşçi 221 (8 Temmuz 2004)

 

Sayfa 13:

Yeni Bir Sol Üzerine Tartışmalar
Kadıköy eylemi
Eski sol, yeni sol
27 Haziran Pazar günü İstanbul Kadıköy'de "Defol Bush" yazılı yuvarlak dövizleriyle ("lolipoplarıyla") yürüyen yüzlerce insan kimilerine göre fazla neşeliydi.
Ortadoğu'nun kan gölü olduğu şu günlerde İstanbul'da NATO zirvesi toplanırken, üstelik George W. Bush İstanbul'dayken bu kadar neşe neydi böyle? Böyle düşünenlerin çoğu o gün sendikasının, partisinin veya başka bir örgütünün o gün her zamankinden daha da durgun görünen kortejinde monoton bir şekilde yürüyordu. Bir kısmı ise 28 ve 29 Haziran'da İstanbul Mecidiyeköy veya başka bir eylem noktasında yaralanma ve gözaltına alınma olasılığını da düşünerek katılmayı planladığı eylemi düşünerek Küresel BAK'ın "neşeli" kortejine daha da küçümseyerek bakıyordu.
Hangisi daha politik?
Küresel BAK korteji bu kortejin o günkü kalabalığını ve halini anlamayan arkadaşların sandığının aksine çok politik bir kortejdi. Çünkü Küresel BAK, Afganistan ve Irak işgallerini gerçekleştiren ABD'nin bu işgallerden sorumlu olarak her alanda boy gösteren başkanı Bush'un İstanbul'a gelişi vesilesiyle işgale ve küresel kapitalizme karşı savaşsız başka bir dünyanın mümkün olduğunu anlatıyordu.
Sol örgütlerin büyük bölümünün NATO kampanyaları, ezberci sloganlarla sürdürüldü. Küresel BAK'ı "Gelme BUSH" sloganı nedeniyle geri ve apolitik bir kampanya yapmakla suçlayanlar kendi kampanyalarının "kitleleri bilinçlendireceği" iddiasıyla, kimse tarafından anlaşılamayan "teorilerle" dolu broşürler yazdılar, bildiriler ve afişler yayınladılar. Üstelik bu kampanyalar derin bir apolitizme doğru yuvarladı insanları. Çünkü bu kampanyayı yürüten örgütlerin gündemi örgütsel çıkarlar için ayak oyunları, Küresel BAK'la rekabet, örgütlerinin reklamları, polisle çatışarak ve gözaltına alınarak "rüştünü ispatlama" gibi apolitik başlıklardan öteye gidemedi. Politik görünen yan ise söylemlerdi. Bunlar ise yıllardır farklı versiyonları herkes tarafından ezberlenmiş stalinizm, reformizm, milliyetçilik, Maoculuk ve Guevaracılığın çeşitli tonları arasında gezinen söylemlerdi ve iddia sahiplerinin aksine insanları politize etmek bir yana politikadan bezdirici bir sıkıcılığa sahipti.
"Neşeli ol ki genç kalasın..." ya da
"Şimdi hep birlikte halaya.."
Küresel BAK kortejlerinin eylemlerdeki farklılığı "neşeli ol ki genç kalasın…" şarkısı gibi bir "laylaylom" havasında görünebilir bazılarına. Bazıları "orta sınıf", "beyaz türk" vs. diye de niteleyebilir. Ama ortada olan bir şey var ki, o kortejde yer alan insanların önemli bölümü daha Irak savaşı öncesinden beri yaz kış sokaklarda stand açarak, onlarca yüzlerce toplantı ve etkinlik düzenleyerek, okul okul, ev ev dolaşarak, bu arada solun tüm ayak oyunlarına takılmamaya çalışarak, aileleriyle, okul arkadaşlarıyla, komşularıyla işgal ve Bush hakkında sohbet ederek, başka bir dünyanın mümkün olduğu hayali ve inancıyla mücadele ediyorlar. Yani eyleme bir cafeye veya bara gider gibi dans etmeye ve eğlenmeye gelmiyorlar.
Peki niye neşeliler? Niye olmasınlar?.. Yani hayatın başka alanlarında gülüp eğlenebilirken, başka kolektif etkinliklerde hareketli bir halde bulunurken niye eyleme çıkarken ciddi ve asık yüzlü olsunlar? Bu konuda anlaşılmaz bir şey de Küresel BAK'çıları ritim aletleri çalıyor ve hoplayıp zıplıyor diye eleştiren örgüt kortejlerinin çoğunda mutlaka halay çekiliyor olmasıdır.. Ne demeli, nasıl yorumlamalı?..
Mehmet Ali Alabora'nın da birkaç söyleşide dediği gibi Küresel BAK'çılar çok ciddi ve politik şeyleri güler yüzle anlatıyorlar. Dünyayı değiştirme mücadelesi sırasında eğleniyorlar da. Bu tarz, savaşa, işgale, kapitalizme karşı öfke duyan, bir şeyler yapılması gerektiğini düşünen ama diğer örgütlerin anlaşılmaz, itici ve dışlayıcı politika ve söylemleri nedeniyle hareketten uzak kalan insanların harekete katılmalarını da kolaylaştırıyor.
Yeni bir sol
Tüm geri solun eleştirilerine rağmen işgale ve Bush'a karşı mücadelenin içinden yeni bir sol doğuyor.
Bu sol bir politik çizgide hareket ediyor. Kapitalizmin küresel çaptaki egemenliğine karşı küresel çapta süren mücadeleye bakıyor; ondan öğreniyor, bulunduğu yerde o mücadelenin parçası olduğu bilinciyle hareket ediyor. Bu sol, bugün dünyadaki en radikal, en kapsamlı, dünyayı en çok dönüştüren, dolayısıyla olası tüm devrimci potansiyelleri içinde taşıyan hareketin içinde yer alarak devrimci bir sol çizgide ilerliyor.
Bu sol militanlığı (aktivistliği!) sadece polisle çatışmakta görmüyor. Aylarca süren programlı, planlı, disiplinli bir kampanya örgütleyebiliyor.
Bu sol çok demokratik bir sol. Dünyayı kendisi gibi küçük grupların dönüştüreceğini ve bilinçsiz kitleleri kurtaracağını düşünmüyor. Mümkün olan en geniş kesimle birlikte hareket etmeye çalışarak, kendi içinde en çeşitli fikirleri barındırmaya çalışarak bugünkü mücadelesinin çoğulculuğunu geleceğin dünyasının hep birlikte kurulmasının güvencesi olarak görüyor.
Kendi içinde demokratik bir sol: Birlikte tartışıyor, üretiyor, yaptığını yeniden birlikte tartışıyor, yeniden birlikte karar veriyor.
Peki bu sol ne kadar gerçek, ne kadar mümkün? Şu anki haliyle henüz çok küçük ve genç bir hareket. Ama şu yeni ve küçük haliyle bile "Gelme Bush" kampanyasıyla mücadelenin ana gündemini belirlemeyi başardı. Kampanya tarzıyla geniş kesimlerin ilgisini işgale, kapitalizme ve bunlara karşı mücadeleye çekebildi. 27 Haziran'da Kadıköy'de başka türlü bir eylemin de mümkün ve başarılı olabileceğini gösterdi. Şimdi yapılması gereken bu hareketi büyük bir enerjiyle daha da ileriye götürürken yeni solu daha fazla insanla daha çok tartışmak.

Erkan Kara


Bu karamsarlar hep aynı mı kalacak?
2002 yılında 1 Aralık'ta yüzün üzerinde örgütün bir araya geldiği Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu İstanbul'da yaklaşmakta olan savaşa karşı bir miting düzenlemişti. Mitinge katılım sayısı hakkında rivayet muhtelif olmakla birlikte 5 ila 10 bin arasıydı.
Bu eylemden sonra bir çok sendikacı, solcu arkadaşımız "Yav, o kadar örgüt bir araya geldi, çıka çıka bu miting çıktı. Hiçbir şey olmaz." dedi. Sonra 2003 Ocak ayında bu kez Türkiye geneline yayılmış eylemler oldu. Arkadaşlar yine karamsardı: "Eylemlere katılım az. Yeni insan gelmiyor. Sen, ben, bizim oğlan…"
Sonra ne oldu? İşte o küçük küçük eylemler, toplantılar, basın açıklamaları vs. derken toplum genelinde çok geniş ve kararlı bir savaş karşıtı hava oluştu. Sonra 1 Mart oldu. Karamsar arkadaşlarımız daha tezkere oylamasının sonuçları açıklanmadan yakınmaya başlamışlardı: "Eh, fena değildi. Ama yine azdı. Bir şey olmadı…"
Bu sene de Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu tarafından Ocak ayında "Bush Gel-me, İs-te-mi-yo-ruz" kampanyası başlayıp, ufak tefek basın açıklamaları, toplantılar vs. yapılmaya başlandığında karamsar arkadaşlarımız yine gözlerini kara kara üzerlerimize dikip yine benzer şeyler söylüyorlardı.
En son İstanbul'da Barış Girişimi ve BAK tarafından birlikte yapılan bir kitlesel basın açıklamasına 500 kişi katılınca bu kez Birgün gazetesinin köşelerinde de temsilciler edinmiş olan arkadaşlar "bakın işte, yine kimse yoktu…" dediler.
Sonra ne oldu? Sonra 27 Haziran eylemi oldu.
Şimdi belki 27 Haziran'a bakıp "Eee, ne oldu? Bush'a bir şey mi oldu? Hem 50 bin kişilik genel katılım, hem bin beşyüz - iki bin kişilik BAK korteji çok azdı. Yok yok, böyle olmuyor…" diyorlar, diyecekler…
Doğrusu bu iki yıl boyunca ben eylemlere katılımın azlığından çok bu arkadaşlarımızın durumundan dolayı sıkıldım. Ne bu karamsarlık? Hep böyle mi kalacaklar?
Bir de karamsarlıklarının aşılacağı sınırı bildirseler de bilsek. Yani "bir kampanyanın birinci eylemine şu kadardan aşağı insan katılırsa karamsar olurum abi.." deseler, ona göre adım atsak. Yoksa bir gün nasıl olup da halkın büyük çoğunluğu, savaşı, savaşa yol açan düzeni kaldırıp atıp başka bir dünyayı kurduklarında mı bu arkadaşlar "Hah şimdi oldu işte!" diyecek ve onlar da biz de böyle mi rahatlayacağız?

K. Soner