Sosyalist İşçi 221 (8 Temmuz 2004)
Sayfa
5: Dünya
DEVRİMCİ SÜREÇ
Sürekli değişen ve
istikrarsız bir dünya
Dünyanın egemen sınıfları bize devrimin ne mümkün olduğunu
ne de istenir bir şey olduğunu söylüyorlar. Sadece yeni bir ürünü,
mesela yeni bir arabayı ya da birayı bize satmak istediklerinde
devrimden bahsediyorlar. Oysa, devrim modern dünyada devrim daima
olan birşey. Hemen hemenb bütün Avrupa ülkeleri ya bir devrim
ya da devrime çok yakın bir gelişme yaşamışlardır.
1917 Rus devrimi, 1916-21 İrlanda ayaklanması, 1918-19 Alman-Avusturya devrimleri,
1931 ve 1936 İspanya devrimleri var. Paris’i, Atina’yı, Kuzey İtalya kentlerini
1944’de Nazi işgalinden kurtaran ayaklanmalar var.
1953’de Doğu Almanya’daki ayaklanma, 1956 Macar Devrimi, 1968’de Fransa’da ki
Mayıs olayları, 1974-75 Portekiz Devrimi, 1980-81’de Polonya’daki Dayanışma’nın
ortaya çıkışı, ve 1989-90 Doğu Avrupa devrimleri.
Birleşmiş Milletler’d etemsil edilen Üçüncü Dünya ülkelerinin çoğunun temsilcileri
Batılı sömürgeci güçlere karşı devrimci hareketler olmasaydı orada oturuyor olamazlardı.
Birleşik Devletler 1860’ların başındaki iç savaş sırasındaki devrimci perspektiflerle
şekillendi. İngiltere yakın zamanda devrimci bir gelişme yaşamamış neredeyse
tek ülke durumunda. Ne var ki eğer 1649’da devrimci bir hareket kralın kafasını
kesmemiş olsaydı bugünkü bütün kurumlar farklı olabilirdi.
Devrimlerin yaygınlığı aslında kimseyi şaşırtmamalı. Bütün
modern dünya çok hızla değişen bir ekonomik sistemle, kapitalizm ile şekillenmiştir.
Kapitalizmin itici gücü kâr ve zenginliğin birikimi için kör bir rekabettir.
Sürekli olarak tarımı, sanayiyi, ulaşımı ve insanların yaşam koşullarını değiştirir.
İnsanları dünyanın çeşitli bölgelerindeki köylerden koparıp dev kentlere gönderir.
Milyonlarca insanı dünyanın bir köşesinden diğer köşesine savurdu. fabrikalara,
bürolara tıktı. Çalışan emekçilere iki, üç yılda bir ekonomik kriz olduğunu,
başka bir yerde iş aramalarını söyler. Sosyal haklar, emeklilik vs vaad eder
sonra sorgusuz, sualsiz geri alır.Ve sonunda da eğer taleplerine boyun eğmez-lerse
üretimi başka bir yere taşıycağını söyler.
Bütün bunlar 230 yıl önce sanayi kapitalizminin doğmasından önceki, toplumu belirleyen
ekonomik koşulların ve sosyal yaşamın değişiminin çok yavaş, olduğu toplumdan
çok farklı.
O toplumlarda egemen sınıflar topluma herşeyin dün olduğu gibi yarın da aynı
olacağını söyleyen muhafazakar fikirleri anlatırlar, bu tür fikirleri desteklerlerdi.
Kapitalist sınıfta kendisi için çalışanlara benzer bir zihinzel zincir vurmak
istiyor. Ancak böyle bir şeyi uzun bir süre için yapamıyorlar. Ekonomik gelişmenin
muazzam hızı sosyal çalkantıları beraberinde getiriyor. ve insanların fikileri
bu sosyal çalkantılarla şekilleniyor.
Kapitalizmin yükselme dönemi toplumda devrimci değişimlerin yaşandığı bir dönem
oldu. Kapitalizm öncesi sınıf yapılanmasında zenginliklerini oluşturmuş olan
kapitalistler veya burjuvalar bu yeni durumu kendi ihtiyaçlarına uygun bir biçimde
şekillendirmek istediler. Bu, toplumun kontrolü için mücadele etmekti.
Ancak bu mücadele kapitalistlerin yenidnen saf muhafazakarlıpa geri dönebilecekleri
bir, birkerelik süreç değildi. Üretimdeki hızlı değişimler yeni kapitalist çıkarlar
ortaya çıkarıyordu ve bu da toplumda yeni değişimleri gerekli kılıyordu. Bu süreç
kapitalist üretimin her yükselişinde, değişiminde, yeniden yapılanışında, yeniden
ve yeniden tekraqrlandı.
19’uncu yüzyıl sosyalistleri Karl Marks ve Frederik Engels’in dediği gibi: “Üretimin
sürekli devrimcileşmesi, bütün sosyal koşulların kesintisiz altüst oluşu, sürekli
belirsizlik ve ajitasyon burjuva çağını önceki dönemlerden ayırd eder. Bütün
sabit, donmuş ilişkiler, onları takip eden köhnemiş, eski ve antika fikirlerle
birlikte kenara itilirler, ve bütün yeni ortaya çıkan ilişkiler ve fikirler daha
yerleşmeden antikalaşırlar. Katı olan herşey erir.”
Bu tanım kapitalizmin şimdilerde genel olarak “küreselleşme” olarak tanımlanan
evresi için de geçerlidir. “Serbest pazarlar” ve “yeni liberalizm” kapitalizmin
daha önce kendisine hizmet eden, sosyal kurumları da yıkmasını, dağıtmasını engelleyen
zincirlerinde de kurtulmasına yol açıyor.
Kapitalist hükümetler sistemin krizlerinden kurtulmak için daha önce o krizleri
kjontrol etmek için gerekli diye tanımladıkları yöntemlere karşı çıkıyorlar.
“Rekabet edilebilirliğin” kapitalizmin bütün diğer ham maddelerden daha fazla
bağımlı olduğu petrol rezervelerinin yanıp tükenmesini engellediğini iddia ediyorlar.
Süreç içinde, kapitalizm “sara etkisi” yolu ile görülmemiş bir boyutta çevre
kirliliği yaratıyor. Bu kirliliğin uzun dönem etkisi insanlığın yaşama olanaklarının
ortadan kalkması olabilir.
Kısa dönemli etkisi ise kapitalist rekabeti kaos düzeyinde arttırmak olacak.
En büyük kapitalist güç, ABD petrolü kaybetmemek için herkesi savaşla tehdit
ediyor. İşte 21’inci yüzyılda durum bu. İstikrarsız bir dünya ve bu dünyada devrim
geçmişte olduğundan daha az değil, aksine daha büyük bir olasılık.
Chris Harman