Sosyalist İşçi 222 (20 Ağustos 2004)
Sayfa
13:
Almanya
Yeni bir sol parti doğuyor
Avrupa'nın en yerleşik sosyal demokrat partisi Birinci Dünya Savaşı'ndan
bu yana ki en büyük krizini yaşıyor.
1917'de Alman Sosyal Demokrat Partisi savaşı desteklediğinde büyük bir azınlık
katliama karşı çıkarak daha solda bir parti kurmak üzere ayrıldı.
Şimdi yeni bir bölünme yaklaşıyor. Sendika hareketinin önemli kesimleri Kasım
ayında yapılacak bir konferansta yeni bir parti kurulması çağrısı yapıyorlar.
Almanya'da Gerhard Schröder tarafından yönetilen SPD/Yeşiller koalisyonu sendikal
hareketi ve sendikaların birlikte çalıştıkları SPD'yi fena halde sarsıyor.
Şu anda üç nesildir ilk defa SPD'den kitlesel bir sol kopuş yaşıyoruz.
İşçi sınıfı ve SPD
SPD son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde % 21.5 oranında oy alabildi.
Bu SPD için bilinen en düşük oy oranı. SPD'nin işçi sınıfı üzerinde tam bir
hakimiyeti vardı.
Şimdi ileri gelen sendika yöneticileri "Yeter. Böyle daha fazla gidemeyiz.
Bu parti bizi temsil etmiyor. Kendi partimizi yaratacağız" diyorlar.
Almanya'da yeni bir sol partinin oluşmakta olmasının önemini görmezlikten gelemeyiz.
Almanya Avrupa'nın en büyük ekonomisi ve on yıllardır en istikrarlı ülkesiydi.
Bu tarihi gelişme 1930'dan beri Almanya'daki işçi sınıfının yaşam koşullarına
dönük en büyük saldırının bir sonucu.
Schröder'in "2010 Ajandası" paketi sosyal devletin bütünüyle ortadan kaldırılmasını
öngörüyor. Yüzbinlerce insan işsizlik yardımı alamayacak.
Almanya'da dört milyon işsiz var. Ülkenin bazı bölgelerinde işsizlik oranı
yüzde 17.
Yeni yasalara göre işsizlik yardımı almadan önce devlet önce işsiz kalanların
mal varlığını kontrol edecek ve gerekirse yardım almadan önce bazı malların
satılmasını isteyecek. Örneğin evinizi satmanızı isteyecekler.
Ya da çocuğunuz için aldığınız müzik aletini. Altın dişinizi de satmanızı isteyebilirler.
Bütün bunlar 1930'lardaki büyük krizden bu yana yaşanmamış şeyler.
Bu saldırılar bazı yerel sendika yöneticilerinin yeni bir parti istemesine
yol açtı.
Sendika liderlerinin çoğu SPD'ye gömülmüş ve hükümetle sosyal haklar için mücadele
etmiyorlar.
IG Metall (metal sanayi sendikası) ve Verdi'deki (kamu sektörü sendikası) bir
kısım sendikacının başlattığı inisiyatif adeta zaten yanan bir ormana benzin
dökmek gibi oldu.
SPD yeni parti fikrini ileri süren altı kişiyi ihraç etti.
Ardından tartışma basında yer almaya başladı. Almanya'nın her yerinde yeni
partiyi kurmak için sayısız toplantılar düzenlenmeye başlandı. Toplantılar
50-60, 100 hatta daha çok insanın katılımı ile gerçekleşiyor. Çoğu sendikacı
ya da uzun süreli SPD üyesi.
Bazıları ise daha genç savaş karşıtı hareketten veya anti kapitalist hareketten.
Alman ATTAC'dan çok sayıda insan bu yeni inisiyatife katılıyor.
Gelişen yeni radikal yeni sol unsurlarla sendikacılar bir araya geliyorlar.
Bu yepyeni olasılıklara yol açıyor.
Yeni bir başlangıç
Bizi birleştiren başlıca nokta özelleştirmeler ve sosyal haklardaki kesintiler.
Çoğunluk savaş ve ırkçılık gibi konularda kesinlikle daha soldalar.
Göçmenler de harekete katılmaya başladılar. Linksruck (DSİP ve Sosyalist İşçi'nin
Almanya'daki kardeş örgütü) elindeki bütün olanaklarla bu yeni parti kurma
inisiyatifinin inşasına atıldı.
Birçok tartışmaya katılıyoruz. Kasım ayındaki konferans bütün bu tartışmalar
üzerine karar verecek.
Şimdi önemli olan tüm süreci Alman solunu 1980'ler ve 1990'lar boyunca çok
yaran iç tartışmalara boğulmamak.
İç tartışmalar insanları bıktırdı. Şimdi herkes Schröder'e karşı yeni alternatifi
nasıl inşa edebileceğimizi ve Schröder'in saldırısına karşı yığınsal bir direnişi
nasıl örgütleyeceğimizi tartışmak istiyor.
Yeşiller hükümette ve bir alternatif olamayacaklarını gösterdiler. PDS, Eski
Doğu Alman Komünistleri, Berlin'i SPD ile birlikte yönetiyor ve çok ciddi kesintiler
yaptılar.
Onlar da alternatif değiller. Şimdi Almanya'da solun bir sıçrama olanağı var.
Bu başka yerlerde de insanlara bir örnek olabilir.
Christine Bucholz
Linksruck üyesi
YENİ BİR
SOL
ÜZERİNE
TARTIŞMALAR
CHP nereye? Sol nereye?
Tüm dünyada sol çok ciddi tartışmalar yaşıyor. Özellikle sosyal demokrasinin
iktidarda olduğu ülkelerde Irak savaşı ve anti kapitalist hareketle ilişkiler
bu partileri önemli ölçüde sarsıyor. Üstelik, uygulanan neo liberal politikaların
emekçilerde yarattığı tahribatlar iktidardaki sosyal demokrat partilerde şiddetli
bir erozyona yol açıyor.
İspanya'da Aznar'ın savaş politikalarına karşı çıkan sosyal demokratlar iktidar
olurken, İngiltere'de özelleştirme ve sosyal hakları budama politikalarını
uygulayan Blair Bush'un politikalarına verdiği aktif destek nedeniyle tüm itibarını
yitirdi. İngiltere'de İşçi Partisi içinde savaşa karşı çıkan önemli bir sol
kanat şekillenirken, savaş karşıtı hareketi sokakta örgütleyen parlamento dışındaki
sol bu kanatla aktif ilişkiler kuruyor. Benzer bir gelişme de Almanya'da yaşanırken
Brezilya'da Lula'nın İşçi Partisi küresel muhalefetle ilişkilerini geliştirmeye
çalışıyor.
Anti kapitalist savaş karşıtı hareket küresel sermayenin politikalarını tek
bir itiraz yükseltmeden uygulayan solu teşhir ediyor, köşeye sıkıştırıyor ve
saflarında çatlaklar açıyor. Hareket, yeni bir solu şekillendirirken sosyal
demokrasi bu şekillenmenin dışında kalamıyor. Çünkü anti kapitalist hareket,
reformlar için radikal bir mücadelenin de hareketi. Borçların iptalinden silahsızlanmaya
kadar, tarıma desteğin artırılmasından, çocuk işçilerin haklarına kadar hareketin
bir dizi bileşeninin uğruna mücadele ettiği politik talepler, karşısında DTÖ,
IMF, Dünya Bankası ve ABD ordusunu buluyor. Sosyal demokrasiyi bir çelişkiler
yumağı haline getiren gelişmenin yaşanmasının nedeni bu. Anti kapitalist hareket
sosyal demokrasiyi zorlayarak radikal reformlar için politik bir sese sahip
olmaya çalışıyor.
Peki ya CHP? CHP ne yapıyor?
CHP'nin ne anti kapitalist hareketle, ne savaş karşıtlığıyla ne de solun şekillenmesiyle
bir ilgisi var. CHP'nin IMF politikalarıyla bir sorunu yok! Savaşa ise koşulsuz
bir biçimde karşı çıkmadı. 1 Mart tezkeresinde tezkerenin ikiye ayrılmasını
ve Kürt sorunu gerekçesiyle Türkiye'nin Irak'a müdahale etme potansiyelini
savundu. Sokaktaki hareketle ise hiçbir koşulda ilişkilenmedi.
Kısacası, CHP, şiddetle içe kapalı bir parti. Solu temsil edebilme özelliğini
taşımıyor. Sık sık iktidardaki AKP'den daha beter anti demokratik bir görünüm
çiziyor. Sıkıştıkça kemalizme sarılıyor, kemalizme sarıldıkça statükonun koruyuculuğunu
yapıyor ve bu oarnda da toplumdaki şiddetli değişim isteğinin karşısında konumlanıyor.
Çok sık da baskıcı bir ordu partisi gibi ya da ordunun siyasal alandaki ifadesi
gibi görünüyor.
Türkiye'de yeni bir solun şekillenmesinin kaplumbağa hızıyla ilerlemesinin
temel nedeni bu: Sosyal demokrat ana muhalefet partisinin en demokrat yüzü
Kemal Derviş-made in IMF! Ve CHP'nin dışındaki sol çok parçalı, şiddetle içe
kapalı ve anti kapitalist hareketle ilişkilenmeme konusunda neredeyse yeminli.
Harekette birleşmek yerine dar örgütsel pazarlıklarla sadece seçimler sırasında
ittifaklar kurmaya çalışan sol, toplumun ihtiyaç duyduğu değişim isteklerine
ve radikal reform taleplerine yanıt vermekten her geçen gün uzaklaşıyor. Oysa
hangi adımın atılacağını görmek için çok uzağa ya da eskiye bakmaya gerek yok!
1 Mart savaş karşıtı eylem birleşik bir sokak gücünün reformları kazanmak için
neler yapabileceğini gösterdi. Anti kapitalist hareketle ilişkilenmiş, yeni
türden ve sokakta inşa edilen kampanyalar, radikal reformları sahiplenen politik
bir seslenişi, politik bir odağı, yeni bir solu hızla büyütebilir.
Şenol KARAKAŞ
"Yeni sol birleştirici olmalı"
Anti kapitalist hareket "çeşitliliğin birliğini" savunuyor. Sol, içe kapalı
eski tartışmalardan sıyrılıp entelektüel ve pratik olarak kendini yenileyecekse
atılması gereken ilk adım anti kapitalist hareketin bu en önemli özelliğinden
öğrenmesidir.
Yani sol, aralıksız bir şe-kilde birleştirici kampan-yalar örgütlemelidir.
Bir yandan motivasyo-nunu yitirmiş ama sosya-lizm için mücadele etmekten asla
vazgeçmeyecek olan eski ve örgütsüz kadrolar, aydınlar, diğer yandan da harekete
geçme-ye hazır, eylemini özgürce örgütleyebileceği kampan-yalar bulduğunda
müthiş bir mobilizasyon yeteneği gösteren yeni kuşak aktivistler birlikten,
tüm muhalif güçlerin birleşik bir kampanya örgütlemesinden yanalar.
Kaldı ki birlik eğilimine binbir tane itiraz noktası bulan sol örgütlerde de,
özellikle bu örgütlerin tabanında, birleşmeye, çok tartışmadan, üzerinde hızla
anlaşılabilecek politik odaklar çevresinde kam-panya birlikleri kurulması yönünde
güçlü bir eğilim var.
Tüm bu eğilimleri dikkate almadan solun kabuğunu kırması mümkün değil!
Anti kapitalist hareket binlerce, belki de on binlerce örgüt ve inisiyatifi
ve eleştirilerinin sivri ucunu küresel kapitalizme batırmayı asla bırakmayacak
binlerce aydını ve yüz binlerce aktivisti bir tartışma, diyalog ve ortak kararlar
alma sürecinde birleştiren sosyal forumlar biçiminde örgütlenmesiyle solun
nasıl bir birlik kurabileceğinin de ipuçlarını veriyor.
Yeni radikalleşen aktivistleri örgütlenmenin öncüleri haline getiren küresel
savaş karşıtı kampanyalar da tek ama kesinlikle dar olmayan bir politik odak
etrafında örgütlenen yeni tipte birleşik mücadele platformları olarak çok önemli
deneyimler biriktiriyor.
Yepyeni bir hareket yepyeni bir kuşağın ileri fırlamasıyla gelişiyor. Bütün
deneyimler, insanları harekete geçirenin gerçek ve somut politikalara sahip
birleşik kampanyalar olduğunu gösteriyor.
Ama kapalı kapılar ardından, sadece örgüt liderlerinin masa başına kurduğu
birlikler değil. Hareketi geliştirmeyi, daha da büyütmeyi hedefleyen, hareketin
içinde kurulan ve başından sonuna kadar şeffaf, demokratik ve inisiyatiflerin
önünü açmakta kararlı olan birlikler.
Yıldız ÖNEN