Sosyalist İşçi 222 (20 Ağustos 2004)

 

Sayfa 4:

Demiryollarında 41 kişi öldü, yüzlerce yaralı
Kaza değil, IMF politikaları

22 Temmuz 2004 Perşembe günü Haydarpaşa Ankara seferini yapmakta olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu Ekspresi isimli "Hızlandırılmış Tren" Sakarya Pamukova"da raydan çıkarak devrildi. Resmi açıklamalara göre 37 kişi hayatını kaybetti, 81 kişi de çeşitli derecelerde yaralandı. AKP iktidarı pişkinlik örneği gösterirken ve olay unutulmaya yüz tutmuşken bu kez de Kocaeli'nin Gebze Beldesi'ne bağlı Tavşancıl Beldesi'nde Başkent Ekspresi ile Adapazarı Ekspresi çarpıştı. 6 kişi öldü, 85 kişi yaralandı. İki kaza arasında Adana Pozantı'da da bir yük treni devrildi. Hızlandırılmış tren kazası, tren yollarındaki diğer kazaların nedenlerini de açığa çıkarttığı için, kazaya neden olan sorunların netleşmesi çok önemli.
Hükümet şov yaptı
Hızlı trenle ilgili onlarca kurum, özellikle TMMOB ve bağlı odalar ısrarla bu projenin bu kadar "hızlı" bir biçimde uygulanmasının tehlikeli olduğunun altını çizdiler. Hükümet bu seslere kulak kabartmadı ve yüz yıldır kullanılan normal tren raylarında hızlı tren macerasına başladı.
Hızlı trenin seferlerine başlaması için şu hazırlık adımlarının kesinlikle atılması gerekir:
"Bir demiryolunda yüksek hızla güvenli ve konforlu bir yolculuk yapılabilmesi, yol özelliklerine, taşıt özelliklerine, yol ve taşıtların karşılıklı uyumuna ve işletme koşullarına bağlıdır. (İstanbul Ankara demiryolu hattı yol koşulları bakımından yüksek hız uygulamasına uygun değildir.
"Mevcut alt yapıda hiçbir iyileştirme yapılmadan hız arttırılırsa, alt ve üst yapıdaki hasarlar ve yol bozuklukları, uygulanan hızları ile orantılı olarak artar, taşıtlar hasarlanır ve taşıtları yol üzerinde tutmak zorlaşır.
(Üst yapı elemanları olan raylar, traversler, bağlantı elemanları ve balast tabakası zaman zaman yenilenmekte ise de, bunların özellikleri ve yolun imalat kalitesi yüksek hızlara uygun değildir.)
"Demiryollarında "kaynaklı uzun raylar"ın gerekli teknik bilgi ve deneyim kullanılmadan uygulanması, yaz aylarında yolun eğrilmesi sonucu raydan çıkma (derayman) olaylarına ve kış aylarındaki ray kırılmalarına davetiye çıkarmaktadır. Taşıt özellikleri, hem yüksek hızlarda harcanacak ekstra enerji ve bakım-onarım maliyetleri, hem de seyir güvenliği ve konforu bakımından en az yol kadar önemlidir. Özellikle bojilerin ve raylarla direkt temas halinde olan tekerleklerin yapısal ve geometrik özellikleri, yola uyumları, taşıtların yol üzerindeki güvenli seyirleri bakımından yaşamsal öneme sahiptir. (TMMOB Genel Başkanı Mehmet Soğancı'nın ka-zayla ilgili yaptığı basın açıklamasından, 24 Temmuz)
İstanbul-Ankara hattında gereken önlemler alınmadan yüksek hızlar uygulanmasının, kaza olasılığını da arttıracağı çok önceden açıklanmış ve hükümet uyarılmıştı.
Hızlı trenlerin test sürüşleri politik gösterilerle süslendi. Hükümet trenlerin kısa bir sürede sefere çıkarılması için bastırdı. Kazanın nedeni bizzat hızlandırılmış trenin kendisidir, kaza riski uyarılarını ciddiye almayan hükümetindir.



Liberalizm: kamu yararını yok et,
örgütsüzleştir ve faciaya yol aç!

Türkiye'deki demiryollarının tarihi liberalizmin ve özellikle son 30 yıldır IMF direktifleriyle uygulanan "Sat/boz" politikalarının kamu ve insan yararı yerine sermayenin, para babalarının, şirketlerin çıkarlarını koyduğunu çok kesin bir biçimde özetliyor.
-1923-1943 yılları arasında demiryolları bir yandan devlet denetimine geçerken bir yandan da 2 bin 563 km'lik bir ekle demiryolu hattı 3 bin 941 kilometreye ve kısa süre içinde de iki katına uzatıldı.
-1950'li yıllarda Adnan Menderes'in Demokrat Partisi demiryolu taşımacılığını "Komünist bir düşünce" sözleriyle mahkum etti.
-Menderes, kamu yararı yerine özel sermayenin çıkarlarının belirgin bir biçimde devlet iktidarının en tepesine çöreklenmesinin de simgesi oldu. Menderes'in simgelediği dönemde demiryolu yatırımları neredeyse durdu. 1940-1970'li yılarda 1923-33 yıllarındaki kadar demiryolu ancak örülebildi.
-Demiryollarında son 20 yılda, ilk 10 yılda yapılanın ancak altıda biri başarılabildi. Günümüzde TCDD, ilk 10 yılda örülen ağları iyileştirmeye kaynak bile bulamaz duruma geldi.
-Türkiye'de demiryollarındaki yük taşımacılığının oranı yüzde 12'den (1983) yüzde 6'ya (1998); yolcu taşımacılığında da yüzde 3'ten 2'ye düştü.
-Günümüzde TCDD, ilk 10 yılda örülen ağları iyileştirmeye kaynak bile bulamaz duruma geldi
IMF'nin özel sermaye ve çılgın bir küresel kar güdüsünü kollayan politikaları küresel petrol ve otomobil şirketlerinin çıkarlarıyla kuşkusuz örtüşüyor. AKP gibi önceki tüm hükümetler de IMF'nin emirlerine doğrudan bağlı, özelleştirmeci, sendikasızlaştırmayı ve örgütsüzlüğü hedefleyen, pahalı, süslü ama can güvenliğini hiçe sayan emirlerinden ayrılmadılar. Bu politikalar, ulaşım sorununu, "komünist" tren yollarıyla değil, liberal karayollarıyla çözmeyi önüne koydu. Demiryollarında, yatırımsızlıktan, personel ücretlerinin düşüklüğünden ve alt yapı eksikliğinden ve son kazada olduğu gibi hükümetin şov yapma isteğinden kaynaklanan tek tük kazalarla karayollarında 24 saat çalışan bir mezbaha gibi kanla dolu geçen kazaların kıyaslanması mümkün değil.
2000 yılında meydana gelen 466 bin 375 trafik kazasında 3 bin 941 kişi ölürken, 114 bin 89 kişi de yaralandı. Maddi hasar ise 341 milyon 685 bin 292 dolara ulaştı. Kuşkusuz, "hızlandırılmış tren" faciasının tüm siyasi ve idari sorumluları hesap vermeli, haklarında soruşturma açılmalı, görevlerinden istifa etmelidir. Fakat hızlandırılmış tren kazasından yol çıkarak, kamu yatırımlarına, toplu taşımacılığa, yani ucuz, güvenli ve sağlıklı, Menderes ve Çiller gibi sermaye uşaklarının kullandığı tabirle, "komünist" bir yatırıma karşı cadı avı başlatılmasına karşı olmak zorundayız.
Hızlandırılmış tren faciasından çıkartılması gereken ders, demiryollarına yatırımın artırılması ve özelleştirme ve sendikasızlaştırma gibi IMF politikalarına karşı çıkılmasıdır.


Ya havayolları?

Havayollarında da büyük bir facia kapıda bekliyor. Bir yandan daha kârlı hale getirilerek satılmaya çalışılan THY, diğer yandan iç hatlarda özel şirketlerin ucuz(!) taşımacılığa başlaması yeni büyük facialara kapıları açıyor.
THY'nin var olan olanakları ve bir çok havaalanının durumu eski trafiğe yetmezken şimdi iç hatlarda özel şirketlerin çalışmaya başlaması ile bu durum daha da vahimleşti.
Havaalanlarını yetersizliğinin yanı sıra gerek uçuş gerekse yer personelinde de büyük bir açık var.
Öte yandan, yeni özel şirketler çok ucuza aldıkları yetersiz uçaklarla sefer yapmaktalar.
Bütün bunlara bir süredir nispeten artan turizm nedeniyle artan uçuşlar da eklenince havayollarında kaza olasılığı çok büyük oranda artmakta.
Aynen "hızlı trende" olduğu gibi yeterli yatırım olmadan yapılan ek seferler, var olan sisteme yapılan yüklenme kazayı kaçınılmaz kılmakta.
Bir hava kazası olduğunda buna "plotaj" hatası deneceği daha şimdiden belli.



MHP niçin darbe çağırdı?

Geçtiğimiz günlerde MHP 363 generale birı mektup yolladı. Olayın kamuoyuna yansımasından sonra MHP yetkilileri, bu uzun mektubun Bahçeli tarafından, Zana ve arkadaşlarının serbest bırakılmasından sonra duydukları kaygıyla kaleme alındığını söylediler. Mektup sadece generallere değil, devletin tepesindeki beş bin bürokrata da yollanmıştı. Mektubun ana teması ülkedeki gelişmelerin kaygı verici boyutlara ulaştığı ve bu duruma bir an önce müdahale edip son vermek gerektiğiydi.
1999 seçimlerinde var olan milliyetçiliği kendi şoven duygularına yontarak ikinci parti olarak çıkan, koalisyonunun azgın ırkçı partisi ne oldu da başka odaklardan medet umar hale geldi? Elbette bir faşist parti için orduyu arkasına yedeklemeye çalışmak hiç de şaşırtıcı değil. Burada şaşırtıcı olan kendisinin gördüğü bir görevi başkasına yüklemeye çalışmak.
Bunu açıklayabilmek için, MHP'nin şu andaki halini anlamak gerekir. 3 Kasım seçimlerinde MHP hezime-te uğramasa da büyük bir yenilgi aldı.MHP'nin de içinde yer aldığı koalisyon döneminde çıkan ekonomi, si-yasi kriz toplumda ekono-mik yıkımın yanı sıra bü-yük bir siyasi öfkeye neden oldu. Bu nedenle seçimler MHP de dahil olmak üzere bütün siyasi partileri sildi süpürdü, ye-nilikçi söyle-miyle AKP'yi zirveye taşı-dı. Günümüze döndüğü-müzde bu du-rumda büyük bir değişiklik yok. Toplu-mun eski partilere karşı düşüncesi seçim dönemiyle hemen hemen aynı. Ve toplum müthiş bir değişim isteğiyle ve heyecanıyla dolu. Dolayısıyla MHP gibi umutsuzluk dönemlerinin karşı devrimci partisi bu durumda istediği gibi at koşturamıyor, AKP karşı-sında kendi tabanını korumakta büyük zorluk çekiyor.
Bugün, hükümete karşı kitlesel bir çıkış yapamayacağının farkında MHP. Bu nedenle ordu ile AKP ara-sındaki gerilimden yararlanmak, kendi tabanını diri tutmak istiyor. Aynı za-manda seçimde büyük bir yenilginin sorumlusu ola-rak görülen liderlikle, ta-ban arasındaki gerilimi azaltmak istiyor. Ama son mektup olayı bu istekle-rinin tersine gelişmelere yol açtı. Bir faşist parti u-zun süre bu gerilim ve yalnızlıkla baş başa yaşayamaz. Kesin olmasa da önü-müzdeki dönemde MHP yeni provokasyonların o-dağı olabilir.
Kesin olan bir şey varsa o da faşist MHP'nin pusuda uygun anı beklediği ve mücadele edilmeksizin ortadan kalkmayacağı gerçeği.