Sosyalist İşçi 222 (20 Ağustos 2004)
Sayfa
5: Dünya
IRAK DİRENİYOR
Necef Savaşı
ABD'de başkanlık seçimleri yaklaştıkça Bush ve ekibini
Irak'taki direnişin telaşı sarıyor. ABD emperyalizminin dünya
hegemonyası için başlattığı mücadelede ayağı tökezliyor. Bush
ve ekibinin seçimler için en büyük kozu şüphesiz Irak işgali
olacak. Fakat işgalin başlamasının ve halen devam etmesinin nedenlerini
Bush ne kendi vatandaşlarına ne de dünyaya açıklamaktan aciz.
Saddam'ın elinde kitle imha silahları bulunduğuna ilişkin CIA
raporlarının fos çıkmasının ardından, ' Irak'a demokrasi getireceğiz'
savları da acınacak durumda. Patlayan bombalar, intihar saldırıları,
havan topu mermileri, gösteriler, arkası kesilmeyen isyanların
yanı sıra, işgalden 16 ay sonra dahi elektrik ve suyun doğru
dürüst sağlanamadığı Irak'ta demokrasiden bahsetmek pek mümkün
değil. Bush ve ekibi seçim öncesinde bu manzaraya çeki düzen
vermek için en azından 'Bakın Şiileri kontrol edebiliyoruz' demek
için, Ağustos ayı başında Necef'e saldırdı. Şii'lerin ABD helikopterini
düşürmesinin ardından başlayan saldırı, Felluce'de Sünni'lere
olduğu gibi, Necef'te de Şiilere topyekün bir saldırıya dönüştü.
225 kilogramlık bombaların kullanıldığı saldırıda, 24 saatte
300 kişi yaşamını kaybetti. Direnişin 8. gününde ateşkes yapmak
zorunda kalan ABD işgal güçleri, Şiileri etkisizleştirmek amacıyla
Mukteda el Sadr'a Irak seçimleri kozunu kullanmaya çalıştı. Şiilerin
hepsinin olmasa da önemli bir kesiminin liderliğni yapan Mukteda
el Sadr'ın silah bırakmak şartıyla siyasi bir hareket olarak
Ocak 2005'te yapılacak seçimlere katılabileceği bildirildi. Mukteda
el Sadr'ın cevabı, tüm uluslararası güçlerin, Iraklı polis ve
askerlerin Necef'ten çekilmesi, direnişçi tutsakların salıverilmesi,
Mehdi Ordusunun ideolojik bir hareket olarak tanınması halinde
Necef'ten çekilebileceklerini, ancak asla silah bırakmayacakları
oldu. Böylece bir ABD senaryosu daha duvara toslamış oldu. ABD
başlangıçtan saldırarak Şiiler üzerinde hakimiyet kurma planları
yaparken karşısında bir Sünnilerin de destek verdikleri Şii isyanı
buldu.
Felluce, Necef'in yanında
ABD'nin Necef'e saldırısı Irak'ın pek çok yerinde çatışmalara ve gösterilere
neden oldu. Bağdat'a Şii'lerin yoğun olarak yaşadığı Sadr semtinin yanısıra,
Kufa, Samara, Basra, Divaniye ve Felluce'de binlerce Şii ve Sünni Irak'lı saldırıları
protesto etti. Felluce'de Sünni'lerin katıldığı yürüyüşte Allavi'nin istifası
istenirken, 'Felluce, Amerika'ya karşı Necef'in yanında' sloganı atıldı. Necef
direnişinin tüm Irak'ta yankı bulması, ABD'nin güvendiği Şii-Sünni çatışması
savını da boşa çıkardı.
ABD işgali, Irak'taki direniş sürdükçe batağa saplanıyor. Bush en son Nato zirvesinde
olduğu gibi işgalin faturasını paylaşabileceği desteği bulmakta giderek zorlanıyor.
Bush'u desteklemek, İspanya'da en çarpıcı bir biçimde yaşandığı gibi, içerde
savaş karşıtı bir muhalefetle karşılaşılmasına yol açarken dışarıda ise, sonu
belli olmayan maceraya girişmek anlamına geliyor. Necef saldırısının ardından
daha da büyüyerek devam eden direniş, Bush ve ekibinin çözümsüzlüğün bir kez
daha gözler önüne serdi. İşgalin sona ermesi ve ABD emperyalizminin sözcülüğünü
yapan Bush'un dünyadan defolması için, her yerde savaşa karşı olan herkesle birlikte
mücadeleye devam.
Murat Yüce’nin katili Türk kapitalistleridir
Son günlerde Türk medyasında çokça yer alan haberlerden biri de Iraklı
direnişçiler tarafından kaçırılan ve öldürülen Türkiyeli şoförler.
Öldürülen Türk şoförünün ardından tüm medya salya sümük, Iraklı direnişçileri
gerici yobaz insanlıktan çıkmış katiller olarak anlattı. Bu propagandada Iraklı
direnişçilerin aslında dışarıdan gelen İslamcı teröristler olduğu, Irak halkıyla
uzaktan yakından bir ilgilerinin olmadığı anlatıldı.
Sol yelpazede epeyce bir kesimde bu propagandanın etkisi altında kaldı. Sol,
Türk şoförü Murat Yüce'nin alevi ve solcu olduğu için öldürüldüğünü öne sürdü.
Öyle ki Kuran'dan süreler okuyamadığı için öldürülmüştü Murat Yüce bu anlayışa
göre.
Tüm bunlar Irak'taki savaşı bir oyunmuş gibi gören bakış açısının ürünü.
Sanki dünyanın en büyük emperyalist gücü muazzam bir ölüm ve savaş aygıtıyla
Irak'a gitmemiş, on binlerce Iraklıyı öldürüp yüz binlercesini sakat bırakmamış,
binlerce insana tecavüz etmemiş ve hastaneleri, okulları, fabrikaları yıkmamış
gibi. Son bir hafta içinde Necef'te binlerce insanı katletmemiş gibi. İşgalci
bir ölüm aygıtına karşı, Irak direnişini kötülemek için ancak böyle düşünmek
gerekir.
Iraklı direnişçiler aylardan beri nakliye şirketlerini uyardılar, onlarca şoförü
de bu zaman diliminde serbest bıraktılar. İyi niyetli akıllara göre şoförler
ekmek parası için orada bulunan zararsız kişiler, Iraklı direnişçilere göre
ise işgalin ortağı kişiler.
Bugün onlarca Türk firması binlerce kamyonu ve şoförüyle Irak'ta ABD birliklerine
hizmet ediyor. Yani işgale yardım ediyorlar, destek oluyorlar.
Bu kamyonlar çocuk bezi ya da maması taşımıyorlar. ABD askerleri için içecek,
yiyecek, giyecek ve ABD savaş aygıtları için yedek parça taşıyorlar. Yani aslında
işgalin sürmesini sağlayan her türlü araç ve gereci.
Bir Amerikalı yoksul nasıl ki para için Irak'ta savaşa katılıp işgale ortak
oluyorsa, bir Türk şoförü de ABD birliklerine mühimmat taşıyarak işgale ortak
oluyor. Ekmek parası peşindeki bir Türk şoförünün ölmesi ne kadar kötüyse,
Amerikalı bir yoksulun kendisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir savaşta
ölmesi de o kadar kötü. Her ikisi de savaştan beslenenlerin kurbanı, aynen
binlerce Iraklı'nın kurban olması gibi.
Irak'taki savaş bir oyun değil. Tüm vahşeti ve kirliliğiyle sürüyor. Savaşın
taraflarından temiz hamleler beklememek gerekir. En azından ABD ordusuna nasıl
savaşması gerektiğini söylemiyorsak, bu kadar anlayışı Iraklı direnişçiler
içinde kullanmak gerekir.
Eğitim-Sen kapatılamaz
Eğitim-Sen, Türkiyenin en büyük sendikası kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya.
Tüzüğünde “ana dilde eğitim hakkı” istediği için kapataılmak istenen Eğitim-Sen
daha önce de çeşitli kereler hükümetlerin hedefi olmuştu.
Eğitim, IMF’nin yapısal uyum politikaları içinde çok önemli bir yere sahip.
Yeni liberalizm eğitimin olabildiğince paralı hale gelmesini istiyor. Bunu
gerçekleştirebilmek ise ancak eğitim emekçilerinin örgütlenmesinin dağıtılması
ile mümkün.
Yeni liberal politikalar eğitim sistemini zaten dört bir yandan sarmış durumda.
Diğer kamu emekçileri ile birlikte eğitim emekçileri de sözleşmeli personel
haline getirilmek isteniyor.
Öte yandan, eğitim emekçileri arasında, uzamn öğretmen statütüsü konarakfarklılıklar
yaratılmaya çalışılıyor.
İlk öğretim ve liseler sözüm ona parasız olmasına rağmen kimi devlet okullarında
milyarlarca lira kayıt ücreti isteniyor ve vermeyen öğrencilerin kayıtları
yapılmıyor.
Üniversitelerde ise harçlar olağanüstü boyutlara ulaşmış durumda. Üniversiteler
için artık “parasız” demek adeta mümkün değil.
“Ana dilde eğitim” ise son derece önemli bir talep. Eğitim-Sen bu konuda geri
adım atmayacağını, tüzük değişikliğine gitmeyeceğini ilan etti.
15 Eylül’de Eğitim-Sen aleyhine açılan davanın duruşması var. Eğitim emekçileri
kitlesel bir biçimde bu duruşma günü Ankara’ya gidiyor.
Eğitim-Sen’in bu gösterisi çok önemli. Hem yeni liberal politikalara karşı
çıkmak için, hem de Eğitim-Sen’i ve “ana dilde eğitim hakkını” savunmak için.
15 Eylül’de Ankara’ya!