Sosyalist İşçi 222 (20 Ağustos 2004)

 

Sayfa 7: Dünya

Venezüella
Zengine karşı fakir

15 Ağustos günü Venezüella’lılar cumhurbaşkanları Hugo Chavez’e güven oyu vermek için sandık başına gittiler. Burjuva muhalefetin 2 yıllık çabalarının sonucunda gerçekleşen bu referandum’da Chavez oyların % 58’ini alarak oylamayı kazandı. Bu sonuca rağmen açık ki burjuva muhalefet Chavez’i devirmek için her şeyi yapmaya devam edecek.
Bir tarafta başkent Caracas’ın zengin semtleri vardı. Chaves’in ismini bile duymaya tahammül edemiyorlardı. Diğer tarafta ise yoksullar, en alttakliler, işçiler, az topraklı köylüler. Kazanan fakirler oldu. Emekçiler oldu.
Peki ne oluyor Venezüella’da? Kim bu Chaves ve neden burjuvalar, ABD yönetimi, Bush ve çetesi ondan bu kadar nefret ediyorlar?
İşin başı petrol
Venezüella dünyanın bilinen petrol rezervleri açısından 5. ülkesi. Dünya petrolünün % 13’ü bu ülkede üretiliyor. ABD’nin ise en çok petrol aldığı ülke. Suudi Arabistan’dan bile çok!
1930’larda Venezüella petrolü 2 ABD şirketinin elindeydi. 1950’lerde üretim büyük bir sıçrama yaptı. Ancak petrolden gelen gelir küçük bir azınlığın elinde kaldı.
1976’da petrol millileştirildi. Venezüella petrolünü şimdi Petroles de Venezuela adlı kamu şirketi kontrol ediyor. Ne var ki bu şirketin yönetimi aşırı ölçüde yozlaşmış. Küçük bir azınlık ve petrol gelirini yağmalıyor. Sendika liderleri de yağmadan pay alıyorlar.
Chaves karşıtı kapmanyanın başını petrolü yağmalayanlar, büyük sanayiciler, gazete patronları ve bürokrasi çekiyor.
Chavez nerede işe karıştı?
Chavez egsantrik bir subay. Latin Amerika ülkelerinin bağımsızlıklarını kazandıran Simon Bolivar’dan esinlenerek oluşturduğu bir harekete dayanıyor.
1989’da Venezüella’nın başında Carlos Andres Perez vardı.
Perez “Büyük Dönüş” diye adlandırdığı program ile yoğun bir IMF programını uygulamaya başladı. Bu, yoksulların hayat standartlarına ağır bir saldırı anlamına geliyordu.
Perez’e karşı direniş de vardı. Yoksullar sokaklara uğradı. Caracazo diye adlandırılan ayaklanma başladı. Bin kişi vurularak öldürüldü.
Üç yıl sonra, 1992’de, Albay Hugo Chaves darbe yaptı.
Chavez’in darbecileri milliyetçi ve popülist subaylardan oluşuyordu. Chavez ve cuntası yukardan reformlara girişti.
Zenginler derhal müdahale ettiler.
Emekçilerin ayaklandığı günlerde sol bu hareketi yönlendiremedi. Chavez bir karşı darbe ile devrildi ve hapse atıldı.
2 yıl sonra hapisten çıkan Chavez hareketini yeniden, bu kewz sivilolarak örgüt-ledi.
90 yıllarda egemen sınıfın soygunu had safhaya ulaştı. Yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı yüzde 36’dan yüzde 66’ya çıkarak iki kat arttı. Soygun ve sonucu olarak yoksulluk arttıkça direniş de arttı ama her direniş daha çok baskı ile karşılık gördü.
1998’de Chavez Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı. Chavez’i iktidara taşıyan yoksullardı. Daha iyi bir eğitim, sağlık vaad ediyordu. Petrol sanayisini kontrol altına alacağını söylüyordu.
2000 yılında oyların yüzde 58’ini alarak ikinci kez seçildi. Anayasayı değiştirdi. Anayasa değişikliği ile birlikte devletin ve Cumhurbaşkanı’nın elinde daha çok güç birikti.
Egemen sınıf Chavez’in bu adımını nefretle karşıladı. Çünkü karşısına güçlü bir rakip çıkıyordu.
Bu tarihten itibaren orta sınıfların ve egemen sınıfın Chavez’e karşı direnişi başladı.
Zenginler direniyor!
Aralık 2001’de “patronların grevi” başladı. Petrol şirketi yöneticileri sendika liderleri ile anlaşarak grev başlattılar. Halkın kullandığı gaz kesildi.
Haftalar süren greve karşı Chavez hiç bir şey yapmadı. Sonunda 11 Nisan 2002’de sağcılar darbe yaparak Chavez göz altına alarak bir adaya gönderdiler.
Venezüella Ticaret Odası Başkanı Pedro Carmona Başkanlık Sarayı’na gelerek yeni cumhurbaşkanı olduğunu ilan ett. Burjuvalar, zenginler sevinç içindeydiler. Kazanmışlardı!
Ancak ertesi gün Başkanlık Sarayı’nın önünde yoksul mahallelerden gelen bir kaç yüz kişi birikti. Kalabalık giderek artıı, binlere ulaştı ve daha da artmaya devam etti.
Saray’ın önündeki kalabalık, sessiz ve sabırlıydı. Bekledi. Chevez’in serbest bırakılmasını istiyorlardı.
Askerler göstericilere katılmaya bvaşladı. İki gün sonra Chavez serbest kaldı ve yeniden Başkan oldu.
halka teşekkür etti ve evlerine dönmelerini istedi.
2003’de ikinci bir “patron grevi” oldu ve o da işçilerin direnişi ile kırıldı.
Emekçiler Chavez’i yürekten desteklemelerine rağmen Chavez bu arada gözlerini Brezilya, Ekvator ve Arjantin’deki yeni reformcu iktidarlara çevirdi.
Bütün bu ülkelerde kısa zamanda IMF politikaları hakim olmaya başladı. Bolivya’da ise halk direnişi vardı.
Son çaba: Referandum
İkinci “patron grevi”nin yenilmesinden sonra patronlar referandum için imza toplamaya başladılar. Yeterli imzayı topladıktan sonra referandum da Chavez’in seçimlerde aldığı yüzde 58’den daha fazla destek almaları gerekmekteydi.
Referandum oldu ve Chavez gene yüzde 58 oranında destek aldı. Zenginler bir kez daha yenildiler.
Ancak Sanayicilerin, petrol soyguncularının, gazete patronlarının direnişinin bitmeyeceği açık.
Şimdi ellerindeki bütün ekonomik ve diğer silahlarla Chavez’e yüklenecekler.
Onlar aslında sadece Chavez’e değil, Chavez sayesinde bir ses bulan yoksullara yükleniyorlar.
Şili’den çıkan ders
1973’de Şili’de olanlar aslında Venezüella için çok önemli. Halk desteği ile iktidara gelen sosyalist Salvador Allende ABD’nin planladığı kanlı bir darbe ile devrildi.
Darbe açık açık gelirken Başkan Allende halkın silahlanmasına izin vermedi. Sonunda generaller silahlarını kullandılar ve iktidarı ele geçirdiler.
General Pinochet’in başında olduğu darbeciler Allende’yi öldürdükten sonra Şili’yi kana buladılar.
Bizim tarafımız, yoksullar,emekçiler ne zaman zenginlerin, burjuvazinin kurallarını, demokrasisini kabul ederse sonuç hep aynı oluyor. Zenginler kendi kurallarını kendileri ayaklar altına alıyorlar ve ellerindeki silahlı gücü kullanarak darbe yapıyorlar.
Venezüella’da geleceği işçi sınıfının kendi bağımsız örgütlenmesi ile kendi kaderini tayin etmek üzere bağımsızca harekete geçmesi ile belirlenecek.