Sosyalist İşçi 223 (4 Eylül 2004)

 

Sayfa 12:

Güney Amerika’da ayaklanma

Güney Amerika’da son üç yılda Bolivya, Arjantin ve Ekvator’da ayaklanmalar sonucu hükümetler düştü. Peru’da Fujimori diktatörlüğünün yerine geçen Toledo hükümeti ayaklanmalarla sarsıldı. Brezilya’da 20 ay önce seçimle işbaşına gelen İşçi Partisi’nin adayı Lula politikaları İşçi Partisi’nden kopuşlara ve yeni bir solun şekillenmesine yol açıyor. Venezüella’da ise yoksul yığınlar kendi hükümetleri olarak gördükleri Chavez’i zenginlerin darbelerine karşı korumak için seferber oluyorlar. Venezüella’da iki darbeyi engelleyen yığınlar son olarak da referandumda Chavez’e güven oyu vererek zenginleri bir kere daha yenilgiyi uğrattılar.
Güney Amerika’da son 20 yıl içşi sınıfı ve sol için çok zorlu geçmişti. 1964’de Brezilya’da, 1973’de Uruguay ve Şili’de, 1976’da Arjantin’de ve 1980’de Bolivya’da darbeler olmuştu. Bütün bu darbeler işçiler ve sol için öldürücü sonuçlar yarattı.
1980’lerde Güney Amerika ülkeleri sivil yönetimlere geçmeye başladılar. İşçi mücadeleleri başladı ancak darbeler öylesine ağır hasara yol açmıştı ki toparlanmak kolay olmadı.
1990’larda Güney Amerika’ya IMF ve Dünya Bankası politikaları, yani yeni liberalizm geldi. IMF politikaları emekçi yığınlara büyük bişr saldırıydı.
1997’de Uzak Asya krizi patladı ve bu krizin en çok etkilediği bölge başta Brezilya olmak üzere Güney Amerika oldu. Uzak Asya krizi emekçiler için koşulları daha da kötüleştirdi.
1990’lar aynı zamanda işçi hareketinin direnişinin güçlendiği dönem.
Şimdilerde ise Güney Amerika’da yepyeni bir gelişme yaşanıyor.
Ekvator
Güney Amerika’daki ilk patlama Ekvator’da yaşandı.
Ekonominin %5 küçülmesi ve enflasyonun %60 artması üzerine 2000 yılının Ocak ayında Pachakutik denen yerli hareketi başkent Quito’ya girerken ordu sadece parlamentoyu korumaya çalışıyordu.
Başkan Jamil Mahuad kaçtı ve yerine bir yargı., bir subay ve yerli hareketinin bir liderinden oluşan devrimci bir cunta geçti.
Ordu derhal müdahale etti ve kaçan Başkan’ın yardımcısını iş başına getirdi.
Ancak sonraki 3 yıl gösteriler devam etti ve Şubat 2001’de yeni bir ayaklanma yaşandı.
2002 yılında ise yeni liberaller Gutiérrez liderliğindeki bir kolaisyon karşısında yenildiler.
Arjantin
19-20 Aralık 2001 ayaklanması bir çok kendiliğinden hareketin yan yana gelmesi ile gerçekleşti.
Radikal Parti’den De La Rua işçi sınıfının ve küçük burjuvazinin banka hesaplarına el koymaya kalkışınca ayaklanma başladı.
Başkent Buanes Aires’in varoşları ayaklanıp Başkanlık sarayına yürüyünce polisle iki gün süren ve 30 kişinini ölmesine yol açan kanlı çatışmalar başladı. İkinci günün sonunda La Rua helikopterle kaçtı.
La Rua’nın kaçışından sonra muazzam bir istikrarsızlık başladı. Arka arkaya başkanlar devrildi ve ancak 18 ay sonra gerçekleşen seçimler nisbeten istikrarlı bir hükümetin kurulmasını sağlayabildi.
Bolivya
Bolivya Başkanı Gonzalo Sanchez de Lozada 2003 Ekim ayında helikopteri ile kaçtı.
Silahlı madenciler, yerli örgütlenmeleri, köylüler ve La Paz işçileri El Alto mahallesinde toplanarak başkentin merkezine doğru yürüyüşe geçince Lozada için kaçmaktan başka yapacak bir şey yoktu.
Ayaklanmanın fitili 200o yılında Cochabamba’da içme suyunun özelleştirilmesine karşı direnişle başladı ve gelişti.
2003 Şubat’ın da hükümet vergileri arttırınca neredeyse bir ayaklanma yaşanıyordu. O günlerde 33 kişi çatışmalarda öldü.
Hükümetin göstericilere ateş açması farklı muhalefet hareketlerinin birleşmesini sağladı ve hareketin bu birliği Sanchez de Lozada’nın kaçmasına yetti. Yerine Carlos Mesa geçti.
Venezüella
Venezüella’da yoksullar hükümete karşı değil ama hükümeti korumak için iki kez ayaklandılar.
Chavez milliyetçi bir eski subay. Yukardan reformlarla yönetiyor ama hiçbir biçimde antikapitalist değil.
En önemli reformu Güney Amerika’nın en büyük çokuluslu şirketi olan petrol şirketinde yaptı.
Egemen sınıflar Chavez’i devirmek ve IMF politikalarını açıkça uygulayacak birini iş başına getirmek istiyorlar. Bu amaçla iki kere darbe gfirşiminde bulundular. Birincisinde Chavez devrildi ama emekçilerin ayaklanması ile gene iş başına geldi. İkincisi ise gene emekçilerin yığınsal hareketi ile engellendi.
Brezilya
Güney Amerika’nın en büyük ekonomisine sahip olan ülke Brezilya.
20 ay önce seçilen Lula emekçi yığınların yeniş liberal politikalara bir tepksi olarak Başkan oldu ama kendisi de çözüm olarak IMF politikalarını uygulamaya başladı.
Lula’nın partisinde bir çatlama yaşanıyor. Yeni bir sol parti, Sosyalizm ve Özgürlük Partisi kuruldu. ne var ki büyüyen hoşnutsuzluk bir ayaklanmaya henüz dönüşmüyor.
Yeni reformizm
Ayaklanma bir devrim değildir ama bir devrimin hazırlığı olabilir.
Ancak Güney Amerika’daki ayaklanmalar değişik ülkelerde farklı reformizmlerin iş başına gelmesine yol açtı.
Arjantin’de Kirchner on yıl önce yeni liberal politikaların uygulayıcısı olan Peronist partiden geliyor. Ancak Kirchner şimdi IMF ile pazarlık yapmanın yığınları bastırmak için gerekli oılduğuna inanıyor.
Peronistlerden destek almanın yanı sıra piquetero hareketini de etkisizleştirmiş durumda. Bazı subayların yargılanmasını sağlayarakda solun bir ksımını kazandı.
Bolivya’da Mesa benzer bir tutum aldı. Evo Morales’in liderliğindeki cocaleros (coca üreticileri hareketi) hareketine hükümetini açtı.
Şimdi Morales başkanın yanında daha ileri adımlar atmanın ABD’yi kışkırtıcağını söylüyor.
Lula Güney Amerika’ nın yeni reformizminin en güçlü ismi.
İşçi hareketinin bir ürünü olan Lula şimdi IMF ile uzlaşıyor. O da aynı Mesa ve Morales gibi daha ileri adımların ABD’yi kışkırtacağını iddia ediyor.
Topraksız İşçiler Hareketi ise henüz Lula’yı karşısına almış değil. Hala bir ölçüde Lula’ya güveniyorlar.
Chavez ise en reformcu lider ama kesinlikle devrimci değil. Reformlar yapıyor ama tüm sistemi karşısına almıyor.
Ne var ki bugün Venezüella’da yığınlar hızla sınıf mücadelesinin gerçeklerini görüyorlar.
Chavez bir yandan emperyalizme ve zenginlere karşı çıkıyor ama diğer yandan da sürekliolarak onlara tavizler veriyor.
Ya devrim?
Ayaklanmalar henüz devrime dönüşmedi. Ancak ayaklananlar henüz ağır bir yenilgi de almadılar.
Yeni reformistler her yerde yığınlara tavizler veriyorlar ve karşılarına almaya cesaret edemiyorlar.
Ancak eninde sonunda dünya ekonomisi bu reformist yönetimlere daha ağır bir baskı yapacak.
Özellikle borçlar işin püf noktası. Yeni reformistlerden ulusal burjuvazileri IMF ile ilişkileri korumalarını istiyor, emekçi yığınlar ise yaşam koşullarında daha fazla gerileme, kesinti istemiyor. İşte bu çelişki önümüzdeki dönemde yeni gelişöelere yol açacak.
Devrimci sol hızla böyle bir duruma hazırlşanmak zorunda. Çeşitli ülkelerde sol yığın hareketi ile ilişkiler kurmaya çalışıyor ama bunlar henüz çok yetersiz.
Son on yıllarda ortaya çıkan bir önemli olgu ise yerli hareketi.
İspanyolca konuşmayan ve bazı Güney Amerika ülkelerinde nüfusun yarısına ulaşan yerlilerin hareketi daha çok kimliklerinin tanınması üzerine kurulu. Ancak onlar da elbette yeni liberal politikalardan şiddetle etkileniyorlar.
İspanyoılca konuşanlar, işçi sınıfının önemli kesimleri de, henüz yerli hareketine uzak duruyor. Sosyalistler işçi sınıfı ile yerli hareketi arasında sağlam bağlar kurmak ve bu iki hareketi birleştirmek zorunda.
Önümüzdeki dönemde Güney Amerika da çok daha radikal gelişmeler yaşanabilir. Bolivya, Arjantin ve Venezüella hılza sınıf mücadelesinin çok daha keskinleştiği ülkeler haline gelebilir. Brezilya, Uruguay onları takip edebilir.

Bu yazı Devrimci Sosyalist İşçi Partisi’nin (DSİP) kardeş örgütü, İngiliz Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) aylık yayon organı Socialist Review dergisinde yayınlanan Chris Harman’ın makalesinden özetlenerek yazılmıştır.