Sosyalist İşçi 223 (4 Eylül 2004)
Sayfa
4:
KESK: Yeni bir mücadele dalgasına hazırlanmak
KESK'in bölünmüşlüğü aşılmalıdır
Kamu reformları
Önümüzdeki dönem kamu sektöründe çalışanlar için gerçekten zor bir dönem olacak.
Önce bu ay Eğitim Sen'in kapatma davası önümüze çıkacak. Kamu Yönetimi Temel
Kanunu, Personel Rejimi Reformu Yasası gibi "reform" yasaları bugüne kadar ufak
ufak uygulamaya konulan neoliberal uygulamaları toptan bir saldırı haline getirecek.
Hemen hemen tüm kamu kurumları para ilişkilerinin tümüyle egemen olduğu, uluslararası
ve yerel sermaye gruplarının politikalarını belirlediği, kamu yararının en son
gözetilen şey olduğu, çalışanların ise tamamen piyasanın koşullarına terk edildiği
alanlar haline gelecek. Tabi bunlar IMF ve yandaşlarının amaçladıkları. Bu gidişi
değiştirmek de mümkün. Bunu sağlayacak başlıca güçlerden birisi ise kamu sektöründe
on yıldan uzun bir süredir örgütlü mücadele sürdüren KESK.
KESK'in dağınıklığı
KESK ise özellikle 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu çıktığından
beri bir güçsüzleşme sürecinde. Yasa çıktığından beri KESK'in mücadelesinde kararsızlıklar
yaşandı. Her yıl birkaç ay boyunca devam eden yetki kazanmak için rakip sendikalardan
üye istifa ettirme ve yeni üye kazanma yarışı ile yıl sonuna doğru Hükümetle
başlayan "toplu görüşmelere" yasal olarak "daha az yetkili" bir şekilde katılınması
KESK'in alışık olmadığı bir mücadele tarzı olduğu için zafiyetler ön plana çıktı.
Bu duruma bir de KESK'in politik dağınıklığı ve politik gruplar arasındaki mücadele
eklenince KESK gerçekten de tarihinin en kötü dönemini yaşamaya başladı. Bazı
politik gruplar varolan durumdan KESK MYK'sını, KESK Genel Başkanını, KESK'te
hakim olan politik grupları sorumlu tutuyor. Bazıları Kürt sorunu gibi KESK için
eskiden beri hassas bir dengenin tutturulduğu konularda KESK yönetimini topa
tutarak buradan politik kazanç sağlamaya çalışıyor. Doğru, varolan durum kötü
ise birilerinin mutlaka hatası vardır. Ama süreci sadece öznel hatalar belirlemiyor.
KESK'in politik grupları
KESK içerisindeki hiçbir politik grup egemen sınıfın kamu alanındaki saldırılarını
ve buna karşı ne yapılması gerektiğini enine boyuna tartışarak KESK'in son birkaç
yıldaki yasayla mücadele sürecini aşacak politik taktikler geliştirebilmiş değildir.
Kendi dışındaki diğer grupları eleştiren gruplardan hiçbiri yasa karşısında nasıl
bir mücadele verilmesi gerektiğini anlatmamıştır. Politik grupların KESK içinde
yaptığı, karşısındaki grupları yıpratmaya çalışarak kendi grubunun daha etkin
olmasını sağlamaya çalışmaktır. Ama bu etkinlik KESK'in sorunlarını çözmeyi,
KESK'i milyonlarca kamu çalışanının gerçek sesi haline getirmeyi değil, dar politik
çıkarları amaçlamaktadır. Örneğin savaş karşıtı mücadelede kendi örgütünün politikaları
doğrultusunda KESK veya sendikaları adına müdahale etmek için yönetimlerde söz
sahibi olma yarışı ön plandadır. Şubeler can çekişirken, işyerleriyle ilişkiler
kötü durumdayken, sektörel politikalarda ciddi eksiklikler varken, KESK içindeki
politik gruplar bir diğerinin açığını arayıp, kendisini yönetime ve KESK dışındaki
politik dünyaya daha iyi müdahale olanaklarına taşıyacak taktik savaşlar vermektedir.
Son dönemdeki KESK içerisindeki tüm politik tartışmalar bu zemin üzerindedir.
KESK'teki politik grupların bugünkü pozisyonları değişmediği sürece KESK'in toparlanması
zor olacaktır. Çünkü KESK'in gerçekten çok daha mücadeleci, çok daha meşru olduğu
dönemde yine aynı politik grupların üyeleri yine birbirleriyle anlamsız bir rekabet
içinde olsalar da sendikal örgütlenmenin önünü açıcı tartışmalar kısmen birlikte
yapılabiliyor, günlük sendikal mücadele daha çok ruhbirliği içinde sürdürülebiliyordu.
Bugün ise günlük mücadelenin gerekleri konusunda sessiz, kollektif ruhtan uzak
dar politik çıkarlar daha önce çıkmıştır. Bunu aşmak için KESK'in bugüne kadar
büyük çabayla geldiği durumu geri dönülmez bir kazanım ve mevzi olarak görerek
bundan siyasi çıkar sağlamaya çalışmaktan vazgeçip KESK'i bu hale getiren mücadeleci
çizgiye dönmek gerekir.
KESK'in bir sendikal hareket olarak aşması gereken ciddi sorunlar vardır. Samimi
olarak bu sorunları çözmeye çalışan tüm gruplar KESK'i ileri götürmek için bir
olanaktır. Bunun dışındakiler ise KESK'e ve sola zarar vermekten başka bir işe
yaramayacaktır.
Sedat METİN
Sendika gibi sendika
Mart 2000 tarihli KESK eğitim dizisi broşürünün ilk paragrafında "Kamu çalışanları
hak ve çıkarlarını korumak, daha iyi bir ücret, daha iyi çalışma koşulları ve
demokrasi taleplerini, sendikaları aracılığıyla daha güçlü gündeme getirebilme
amacıyla sendikalaştılar." ifadesi oldukça doğru bir şekilde vurgulanmıştı.
Biz de zaten sendikamızdan başka bir şey beklemiyoruz.
1984'den bu yana her gelen hükümet özelleştirme yasalarını, kamu personeli rejimi
yasa tasarısı gibi bir dizi yasayı gündeme getirdi. Ancak gündeme getirilmesiyle
birlikte KESK'in önemli muhalefetiyle karşılaştı. Hükümet de daha azgın ve açık
bir şekilde kamu çalışanlarının yaşam koşullarını daraltıp, örgütlülüğünü ortadan
kaldırmayı hedefliyor. Eğitim-Sen'e kapatma davası, eğitimciler arasındaki kademelendirme,
iş güvenliğini ortadan kaldıracak personel rejiminin gündeme alınması, özelleştirmenin
başka bir basamağı olan kamu yönetiminin meclisten geçirilmeye çalışılması...Tabii
bir de İMF'ye borçların ödenmesi için verilen iç harcamaların kesilmesi söz konusu...
yani kamu harcamalarının kısılması ve ücretlerimizin eritilmesi .
Öyle gösteriyor ki, önümüzdeki dönem bizler açısından sıcak geçecek. Sendikalarımızın
bu döneme ilişkin hazırlıklarına baktığımızda hukuksal süreçlerin işletilmesi
ve yöneticilerimizin çeşitli gazetelerde rastladığımız yazıları ve basın açıklamalarından
fazla bir şey görememekteyiz. Giriş paragrafında KESK'in eğitim broşüründen alıntılandığı
gibi, şimdi sendikanın görevi çalışanlarını bu yasalara karşı donatmak, bilgilendirmek
ve hakları için mücadeleye çağırmaktır. Tabii ki, sendika yöneticileri de bunları
biliyor ve hatta söylüyorlar.
O zaman neyi bekliyoruz: "Nasıl olsa yasalar meclise gelmeden bir gün önce apar
topar öncü kadroları alıp, bir Ankara yürüyüşü yaparız " düşüncesi, ya da "Zaten
Çankaya'dan dönecektir" rehaveti mi hakim? Bir başka ihtimal: KESK yönetimi tabanına
güvenmemekte midir?
Tüm bu sorulara eminim ki, bir şekilde cevap verilebilir. Ancak kaygımız sendikamızın
oldukça ağır davranıyor olmasıdır.
Çalışanlar oldukça ağır yasalarla karşı karşıyayken, meseleyi laik-antilaik kamplaşma
çizgisi
üzerinden yürütmek de "çalışanların hakları" açısından bir anlam ifade etmiyor.
İki noktada
etmiyor: Hem çalışanların bütününü kapsamak açısından, hem de hükümetin çalışanlar
arasında ayırım yapmaması açısından. Yani hükümet, bir taşla iki kuşu birden
vuruyor.
Hükümet bu yasaları çıkartırken zaten "laik-antilaik" gibi bir ikilemin içinden
davranmıyor.
Bu yasalar çalışanların tümünü, islamcısını, solcusunu, liberalini hepsini vuruyor.
Aslında hükümet IMF ve sermayenin kampında duruyor. O zaman biz de sokağa çıkarken,
ya da grev yaparken "laikler ordusu" olarak direnmeyeceğimize göre; bir bütün
olarak IMF ve sermayeye karşı mücadele etmeliyiz.
Dolayısıyla yöneticilerimizin kendi politik görüşleriyle bakmaları değil, üyelerinin
çıkarları açısından bir mücadele hattı sunmaları sanırım önümüzü açacak yollardan
birisi olacaktır. Tabii ki sadece bu değil, her bir kamu çalışanın da sorunlara
sahip çıkması gerekiyor.
AKP hükümeti yasaları allayıp pullayıp,sevimli bir şekilde önümüze getiriyor.
İşyerlerinde bunlar tartışılıyor. Ama nasıl? " Herkes hakettiğini alacak, çok
çalışan, az çalışan ortaya çıkacak, sözleşmeli olmak iyidir." diyen, aslında
kendisinin de bir ayağının çukurda olduğunu bilmeden öne atılanlar olduğu gibi,
bunların yanında birgün hepimizin kapının önüne konulacağını söyleyenler de var.
Bu manzaraya baktığımızda hepimizin işi hayli çok. Ama ilk önce sendika yönetimlerimizin
kamu çalışanlarının bütününü gözeten bir mücadele perspektifiyle ileri atılması
gerekiyor.
Berna TEZCAN
Eğitim-Sen 2 no.lu Şube
KESK Zana ile neden görüşmesin?
KESK Genel Başkanı Sami Evren geçtiğimiz günlerde Leyla Zana ve arkadaşlarıyla
birlikte yemekli bir görüşme yaptı. Varlık amacı sendikal mücadeleyi zayıflatmak
olan faşist sendika Türkiye Kamu Sen internet sitesinde ve yayınlarında
bu görüşmeyi ilk sayfaya taşıyarak "çalışanların paralarıyla bölücülere
yemek verildiği" temasını işleyerek her zaman olduğu gibi geri bilince
hitap edip KESK'i yıpratmaya çalışıyor.
Bu bir yana, adeta bu müdahaleden etkilenmişçesine KESK içerisinde sosyal demokrat
gruplardan bazıları da bu görüşmeye tepki gösteriyor. Kamuoyuna açıklamalar
yapılıyor, şubelere yazılar yazılıyor.
Unutulmamalıdır ki, KESK'in gücünün önemli bir bölümünü Kürt kamu çalışanları
oluşturmaktadır. KESK'in örgütlü olduğu olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini
de kapsamaktadır ve bu bölgelerde Kürtler yaşamaktadır. Hadi ezilenlerden yana
olmayı, Kürt halkıyla dayanışmayı vs. bir tarafa bırakın, sadece bu nedenlerle
bile KESK Kürt sorununda sessiz kalamaz. KESK'liler de sadece bu nedenle değil,
işçi sınıfının ezilen halklarla dayanışması gereğini de düşünerek yıllardır
yasal Kürt örgütleriyle iletişim halinde olmuştur. Bunda çekinilecek, korkulacak
bir şey yoktur.
Önümüzdeki dönemde Kürt sorununda yaşanacak gelişmeler sağcısı-solcusu, enternasyonalisti-milliyetçisi,
tüm KESK'lileri istese de istemese de ilgilendirecektir. Bu nedenle Kürt sorununda
barış politikasını savunmak, barış isteyen, barış için mücadele eden tüm kesimlere
kayıtsız destek vermek KESK'lilerin görevidir. Bu konuda Türkiye Kamu Sen ile
birlikte hareket edenler, barış sürecine ve kendilerine de zarar verecektir.
Erdal AKKARA