Sosyalist İşçi 223 (4 Eylül 2004)

 

Sayfa 5:

6-7 Eylül 1955
Türkiye’nin kristal gecesi

Alman Nazilerinin Yahudilere saldırısının başlangıcı Kristal Gecesi’dir. O gece, Almanya’nın çok çeşitli yerlerinde Nazilerin askeri örgütlenmesi olan SA’lar Yahudilere ait dükkanları bastılar, camlarını, vitrinlerini kırdılar. Kapılarına Yahudi yıldızı çizdiler.
Kristal Gecesi’ni izleyen gelişme milyonlarca Yahudi’nin toplama kamplarına ve oradan da gaz odalarına yollanması oldu.
6-7 Eylül 1955’de İstanbul’da yaşanan gelişmler de Türkiye’nin Kristal Gecesi olarak kabul edilebilir.
Provakasyon nasıl başladı?
6 Eylül günü akşamüstü İstanbul’un o dönemdeki en önde gelen gazetesi İstanbul Exspres’in 2. baskısı ile başladı. İstanbul Exspres aynı zamanda MİT üyesi olan DP Milletvekili Mithat Perin tarafından çıkarılmaktaydı. Sonraların bir çok ünlü gazetecisi İstanbul Exspres’de yetişmişti.
İkinci baskıya neden olan haber Selanik’te Atatürk’ün evinin bomba-lanması idi. Zaten Kıbrıs görüşmeleri nedeniyle gergin olan Türk Yunan ilişkileri bu haberle birlikte iyice gerildi.
Aslında olay bütünüyle bir provakasyondu. Daha sonra Demokrat Parti iktidarının yargılandığı Yassıada Duruşmaları’nda açığa çıktığı gibi bı bombalama Türk Dışişleri’nin örgütlediği bir olaydı. İşin başında Dışişleri Bakanı’ndan doğrudan ta-limat aln Selanik Başkonsolosu M. Ali Balin vardı.
Yunan yetkililer ise başkonsoloslukfa çalışan Oktay Engin ve Hasan Uçar’ı arıyorlardı. Daha sonra gıyaplarında 2 ve 3 yıla mahkum olan bu iki konsolosluk çalışanı bombalamadan hemen sonra Yunanistan’dan kaçırılmışlardı.
Olaya karışan Oktay Engin daha sonra 1992’de Nevşehir Valisi oldu.
Olaylar başlıyor
Haberin duyulması ile birlikte aniden İstanbul’un 52 yerinde birden yangın çıktı. Ardından ise çeşitli yerlerde örgütlü kalabalıklar önceden saptanmış Rum, Ermeni ve Yahudi binalarına saldırmaya başladılar.
İstanbul’un birçok semtinde birden saldırılar başladı. Beyoğlu ve Taksim en ağır saldırıya uğrarken, Arnavutköy, Kumkapı, Gedikpaşa, Sirkeci, Ortaköy, Çarşıkapı, Bakırköy, Karaköy, Eminönü ve Kurtuluş’ta Rum, Ermeni ve Yahudi binaları hedef oldu. Örgütlü kalabalıklar daha çok Rum binalarına saldırmaktaydı.
Gece boyunca 3 bin 584’ü Rumlara gerisi Ermeni, Süryani ve Yahudilere ait olmak üzere 5 bin 538 bina yakılıp kül oldu.
32 Rum, 8 Ermeni okulu yakıldı. İstanbul’un 74 kilisesinden 70’i tahrip edildi. 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır’da yakıldı ve tahrip edildi.
Bunların yanı sıra Rum Ortadoks Patriği’nin Tarabya’daki evi yakıldı. Tüm Rumca yayın yapan gazeteler, Rum ve Ermeni hastaneleri ve hatta Rum ve Ermeni mezarlıkları bile saldırıya uğradı.
Resmi rakamlara göre 3 kişi öldü. Ancak 6-7 Eylül olayları üzerine sansür kondoğu için gerçek sayı hiç bir zaman öğrenilemedi. Ama görgü tanıkları ölü sayısının çok daha yüksek olabileceğine dair bilgiler verdiler.
“Biz biliyorduk”
7 Eylül günü İstanbul’da sıkıyönetim ilan edildi.
Sıkıyönetim yargıçlarına bilgi veren dönemin Başbakan Yardımcısı Fuad Köprülü “Bizim haberimiz vardı. Komünistlerin yapacağını biliyorduk ama gününü ve saatini bilmiyorduk” diyordu.
Sıkıyönetim mahkemeleri bu tür ifadeler üzerine İstanbul’un sosyalistlerini tutuklamaya başladı. Aralarında Aziz Nesin, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Dr. Nihat Sargın gibi isimlerin de olduğu çok sayıda sosyalist tutuklanarak Harbiye Orduevi hücrelerine atıldı. Bu sosyalistler Harbiye Orduevi hücrelerinde aylarca kaldılar.
Özel Harekat
Daha sonraları ise Özel Harekat Dairesi’nde görevli General Yirmibeşoğlu Türk Gladyosu olan Özel Harekat Darbesi’nin Kıbrıs’daki bir dizi gelişmenin yanı sıra 6-7 Eylül olaylarını da örgütlediğini bir gazeteciye övünerek anlatmıştır.
Nitekim, bir çok görgü tanığı evlere giren kalabalıkların hemen hemen daima “Korkmayın. Sizi asıp, kesecek değiliz. Buna dair emir vardır. Yalnızca evlerinizi tahrip edeceğiz.” demişlerdir.
Solun tutumu
Devlet 6-7 Eylül olaylarını solun üzerine yıkmaya çalışırken aklı evvel bir Türk sosyalist Yunanistan’da, Atina’da toplanan bir komünist partiler toplantısında bir KKE (Yunan Komünist Partisi) üyesi olan Manolis Glezos’a şöyle demiştir: “Yoldaş! Bu, Türk emekçilerin Ermeni ve Rum burjuvazisine karşı bir isyanıdır!”
Bunları söyleyen daha sonraları Türk solu içinde oldukça ünlenen Mihri Belli’dir.
6-7 Eylül olaylarının sonucunda 40 bin Rum Türkiye’yi terk etmişti. Bu olaydan 9 yıl sonra ise Rumlar bir kez daha baskıya uğramış ve zorla Türkiye’yi terke itilmişlerdir.
Varlık Vergisi ile başlayan Rumların Türkiye’yi terk ediş süreci 16 Mart 1964 yılında çıkarılan “Seyrisefanin Anlaşması” ile son boyutuna ulaştı. Böylece Constantinopolis’in elegeçirilişinden 511 yıl sonra kentin halkı nihai olarak kovulmuş oldu.

F. ALOĞLU