Sosyalist İşçi 224 (23 Eylül 2004)
Sayfa
10:
Dünyaya yalan söylediler
Irak'ta devam eden savaşın her dakikasının
ABD'ye 123 bin dolara mal oluyor
Savaşın bugüne kadarki maliyeti ise 135 milyar dolar
Dünyada askeri alanlara yapılan harcamalar 956 milyar dolara ulaştı. Stockholm
Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün verilerine göre, 417 milyar
dolarla toplam harcamaların yüzde 47'sini yapan
ABD silahlanma listesinde ilk sırada yer alıyor
Bush ve kabinesinin foyası ortaya çıkmaya başladı. "Irak'ın kitle
imha silahına sahip" olduğu tezi ABD'deki "yeni muhafazakar"ların en iddialı
gerekçeleriydi. Birleşmiş Milletler Silah Denetçileri’nin savaş başlamadan
önce Irak'ın altını üstüne getirmelerine rağmen "Dumanı tüten tek bir silah" bulamadıklarını
açıklamaları, eski BM Silah Denetçisi Scott Ritter'ın yaptığı açıklamalar
Irak'ta, bir işgali başlatmaya değer bir küresel tehdit olmadığını kanıtlarıyla
gösterse de Bush ve Blair açısından bunun bir önemi yoktu. Onlar çok netti.
Irak'ta kitle imha silahı vardı. Biliyorlardı işte!
Birleşmiş Milletler eski silah denetçisi Hans Blix, işgalin başlamasından altı
ay sonra bir kez daha açıkladı: "Irak'ın kitle imha silahlarını 10 yıl önce
imha ettiğine inanıyorum." Daha çarpıcı olanı ise Bush ve Blair'in gibi savaşçı
komutanların aynı zamanda yalancı komutanlar olduklarını kanıtlayan açıklamalardı.
Geçtiğimiz yıl, Bush, Irak'ın Nijer'den uranyum elde etmeye ve bu sayede kitle
imha silahı üretmeye çalıştığına dair yalan iddianın sorumluluğunu bizzat üstlendi.
4 Haziran 2003'te , "Saddam'ın kitle imha silahları konusunda en açık kanıtların
bulunacağından hiçbir kuşkum yok diyebilecek" kadar pervasız olan Blair ise
sanki İngiliz devletinin başbakanı değil de "En çok yalanı hiç utanmadan söyleyene
en çok para" yarışmacısının katılımcısı gibi, aylar sonra "Kitle imha silahı
bulamayabiliriz" açıklamasını yapabiliyordu.
Artık bu açıklamalardaki belirsizlikler ortadan kalktı. ABD'nin Irak'a yönelik
saldırısının görünürdeki en önemli gerekçesinin yalan olduğu ilk ağızlardan
kesin bir dille açıklanmaya başladı. Saddam Hüseyin'in elinde kitle imha silahı
olup olmadığını araştıran ABD komisyonu geçtiğimiz hafta raporun taslağını
hazırladı. Rapor taslağında, Irak'ın, bu tür silahlara sahip bulunmadığı doğrulandı.
Komisyon başkanı Charles Duelfer de, savaşın temel gerekçesini oluşturan kitle
imha silahları konusunda George W. Bush'a destek vermedi. Yani ABD'ye bağlı
silah denetçileri de Irak'ta kitle imha silahı bulamadılar.
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ise 14 Eylül 2004'te "Irak'ta kitle imha
silahı stokları bulma ihtimalimizin artık pek olmadığını düşünüyorum" açıklamasını
yaptı. Aynı Powell, Şubat 2003'te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde
yaptığı kritik konuşmada, Saddam Hüseyin'in elinde bulunduğu iddia edilen kitle
imha silahlarını, savaşın temel gerekçesi olarak ortaya koymuştu.
Powell, imana gelmiş olsa gerek ki, bu açıklamasından bir gün önce de 11 Eylül
ile Saddam arasında doğrudan herhangi bir bağlantı bulunmadığını söyledi.
E, peki öyleyse, Saddam Hüseyin'de kitle imha silahları yoktuysa, Irak'ın 11
Eylül'le hiçbir ilgisi yoktuysa Irak'a neden saldırdınız?
Yalana dayalı işkence
ABD yöneticileri, geçtiğimiz aylarda Irak'ın Ebu Garip cezaevinden yansıyan
işkence görüntülerini, birkaç ABD'li subay ve askerin kişisel sadizimiyle açıklamaya
çalışmıştı. Fakat Irak'ta yaşanan işkence olaylarının kapsamı ve yaygınlığı
Ebu Garip cezaevinde yaşananların "münferit" bir olay olmadığını kanıtladı.
Irak'ta Ebu Garib cezaevindeki işkence skandalının haberini yapan gazeteci
Seymour Hersh "Ebu Garib skandalının kökleri, bir grup ordu mensubunun sadist
eğilimlerine dayanmıyor. Bunun sorumlusu, Başkan George Bush ve Savunma Bakanı
Donald Rumsfeld'in teröre karşı benimsediği göze göz, dişe diş politikanın
içerdiği gizli operasyonlar ve baskı yöntemleri"dir diyor. Bu yorum tümüyle
doğru!
ABD ve ortakları tarafından bombalanmaya başladığı 20 Mart 2003'ten beri, 37
bin sivil Iraklı savaşta yaşamını yitirdi.
Kaç on bin Iraklı askerin öldürüldüğü ise tespit edilemiyor.
Yılın ortasında Felluce ve Necef'te, bugünlerde Telafer'de olduğu gibi ABD
uçakları sivillerin yaşadığı kentleri aralıksız bir biçimde bombalıyor.
Gazeteler, "ABD Şiilerle çatıştı: 41 ölü" ya da "ABD Felluce'yi bombaladı:
12 ölü" gibi haberlerle dolup taşıyor.
Neden? Irak halkını kitle imha silahlarından kurtarmak için mi? Ama işgalciler
kendileri söylüyor. Irak'ta kitle imha silahı yoktu. El Kaide'yle Saddam rejimi
arasında bağlantı var diye mi? Bunu da bizzat ABD Dışişleri Bakanı Powell yalanladı.
Belki de Irak'a demokrasi getirmek içindir! Ama görünen o ki, ABD Irak'a Iraklıları
yok ederek bir demokrasi getiriyor.
Bu yalancıları durdurmak zorundayız! Bush, Powell, Rumsfeld sadece masum yalanlar
söylemediler. Yalanlarıyla dünya kamuoyunu meşgul ederek Irak'ta kitlesel imhayı
başlattılar.
Bu şahin ekip dünya kapitalizminin simgesidir.
Bu ekip savaş suçlusudur.
İşkencecidir
Bush durdurulmalıdır, yargılanmalıdır!
Kimyasal silah canavarları
ABD, 1997 yılında Kimyasal Silah Konvansiyonu'nda, 29 Nisan 2004 tarihine kadar
kimyasal silahlarının yüzde 45'ini imha edeceği taahhüdünde bulunmuştu. Tabii
ki ABD bu sözünde durmadı. ABD'li yetkililer, silahların imhası için kimyasal
silahların yasaklanması örgütünden ek süre istedi.
Pentagon içerisinde, 'Proje 112' olarak tanımlanan operasyonla, 1962 ve 1973
yılları arasında 5 binden fazla ABD askerinin görev yaptığı yaklaşık 50 kimyasal
ve biyolojik silah denemesi yapıldığı açığa çıktı.
ABD'nin bu konudaki sicilinin yanında Saddam Hüseyin devede kulak kalıyor.
1967-1969 yılları arasında yaşanan Vietnam savaşında, ABD ordusu tarafından
23 bin 607 dönüm alan üzerine Agent Orange isimli kimyasal silah püskürtüldü.
Bu kimyasal silah, Vietnamlıların saklanmasını engellemek için ağaçları ve
bitki örtüsünü yok etmek amacıyla kullanıldı. Yaklaşık 230 ton püskürtülen
kimyasalın ardından, halkta metobolizma bozuklukları, engelli ya da özürlü
bebek doğumları, psikolojik sorunlar ve kanser vakaları görülmeye başlandı.
Bugün ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri kimyasal silahların azaltılmasındaki
gecikmeyi 'teknik ve siyasi' nedenlere bağlıyorlar.
Emin olmalıyız ki ABD zorla silahsızlandırılmadıkça, kendi kendine silahsızlanmayacaktır.
İyi ki başka ülkeler ABD egemenleri gibi bir silahsızlanma yöntemini benimsemiyor.
Yoksa New York'un her an aralıksız bombalanması gerekirdi!
Sadece ABD değil, en önemli savaş ortağı İngiltere'nin de sicili kimyasal silah
konusunda parlak değil. İki yıl önce basına sızan haberler İngiltere'nin uluslararası
hukuka aykırı olarak, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 26 ülkeye kitle imha
silahlarının yapımında kullanılan ve TCP olarak adlandırılan kimyasal madde
sattığını belgeliyordu.
Gerçekten kitle imha silahlarının sahibinin kim olduğu çok açık!