Sosyalist İşçi 224 (23 Eylül 2004)

 

Sayfa 12:


Başka bir dünya arayışında
Sosyal forum hareketi

Şu sıralar Dünya Sosyal Forumu'nun beşincisi, Avrupa Sosyal Forumu'nun ise üçüncüsü için dünyanın ayrı köşelerinde yapılan hazırlıklarda son aşamalara gelinmiş durumda. Binlerce sosyal hareket ve aktivist bu çalışmalarda rol oynuyor ve sürece katkıda bulunuyor.
Sosyal forumlar ortaya çıktığından bu yana gelişmekte ve büyümekte. Dünyanın yedi kıtasında ve yüzlerce kentinde sosyal forumlar etrafında bir araya gelmiş milyonlarca insan var: Guatemala'dan Ekvador'a, Japonya'dan Fas'a kadar… Belki de bu nedenle, kendisi de bir nevi tartışma platformu olan sosyal forumlar bir çok tartışmanın bizzat konusu.
'Bitti, bitiyor, sonu geldi' derken kedisini hızla geliştiren bu sürecin 'sihrine' biraz daha yakından bakmak ve onu tartışmak gerçekten de faydalı bir uğraş.
En Başlarda…
İlki 2000 yılının Ocak ayında Brezilya'nın Porto Alegre kentinde toplanan Dünya Sosyal Forumu'na (DSF) yaklaşık 40 bin kişi katılmıştı. Mütevazı bir kalabalık gibi görünse de, Brezilya'da küresel direniş hareketinin simgesel anlamdaki ilk kongresi gerçekleşti. Davos'ta aynı sırada devam eden Dünya Ekonomik Forumu'na karşı yapılan bu etkinliğe, ABD'nin kampuslarında logolara karşı çıkan kampanyalardan, Afrika'daki yoksulluğa karşı mücadele sürdüren üçüncü dünya hareketlerine kadar, çok çeşitli bir yelpaze katıldı.
Son üç yıldır DSF'nin çağrısıyla kıtalar düzeyinde sosyal forumlar düzenleniyor. Asya'da, Afrika'da, Amerika'da ve Avrupa'da bu forumlar bugüne dek binlerce hareketi ve örgütü yan yana getirdi. Avrupa'da bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan forum bunlar arasında en büyük ve kitlesel olanı.
Eğilimler
Sosyal forumlar bir açıdan büyük tartışmalara da sahne oluyor. Hareket içindeki fikir ayrılıkları ister istemez hareketin geleceğine ilişkin farklı vizyonları da beraberinde getiriyor. Son üç yıllık süreçte birkaç önemli noktada bu fikir ayrılıkları su yüzüne çıktı. Bunlardan en önemlisi savaş karşıtı hareket üzerine olan tartışmaydı.
11 Eylül sonrası Bush'un savaş çılgınlığı dünyanın her yerinde olduğu gibi eski kıtada da büyük tepkiler uyandırdı. Avrupa Sosyal Forumu hazırlık süreçleri giderek savaş karşıtı mücadelenin organize edildiği yerlere, sosyal forum buluşmaları ise savaş karşıtı muhalefetin gövde gösterisi yaptığı yerlere dönüştü. Ancak hareket içinde bir eğilim savaş karşıtlığının bu denli muhalefetin merkezine oturmasına muhalefet etmeye başladı.
Bilindiği gibi, hareket Seattle sonrası ortaya çıktığında genellikle çeşitli sosyal hak ve adalet taleplerinde bulunuyordu. Savaş karşıtlığı ise bütün bu farklı hareketleri tek bir talep etrafında bir araya getirdi. Birçok hareket ve kampanya savaş karşıtı sloganları benimsemeye başladı. Ancak Fransa ATTAC içindeki bir eğilim ve İtalya'daki bazı otonomcu çevreler bu gidişatı hareketin 'tek'leşmeye başlaması ve zenginliğini kaybetmesi olarak yorumladılar. Hatta denilebilir ki bu çevreler, (sonrasında herkesin bir başarı olarak sahiplendiği) 15 Şubat küresel eylem gününün ASF'de planlanıyor oluşundan rahatsız oldular.
Hareket içindeki bu sağ eğilim şimdilerde de 'Sosyal bir Avrupa' talebini hareketin genel sloganı haline getirmeye çalışıyor. Aslında kimse bu slogana karşı çıkmaz. Ancak bu slogan savaş karşıtı sloganların ve 'Başka Bir Dünya' talebinin yerine önerilince mesele daha karmaşık bir hal alıyor.
Londra
Londra'da yapılacak olan sosyal forum toplantıları bu tartışmalar nedeniyle daha bir önem kazanıyor. Dünyadaki en büyük savaş karşıtı gösterilerin yapıldığı kent olan Londra, önümüzdeki yıl hareketin nasıl şekil alacağında belirleyici bir faktör olabilir.
Londra'daki forum ABD seçimlerinden iki hafta önce yapılacak. Bush'un savaş çılgınlığına karşı on milyonları harekete geçirmeyi başarmış olan bu hareket, 17 Ekim'de Londra'da yapılacak Bush ve savaş karşıtı gösteride kendi mesajını verecek. ABD'deki kamuoyunu ne kadar etkiler bilinmez ama Bush gibi bir küresel soruna küresel yanıt vermek için bulunmaz bir fırsat Avrupa Sosyal Forumu. Tam da bu nedenle sosyal forum süreçleri her türlü tartışmaya ve çeşitli politik eğilimlerine rağmen hareketin en önemli zeminlerinden biri olmaya devam ediyor.
Dünyanın egemenleri gücünü silahlardan alıyor. Bizim buna karşı en önemli gücümüz kitleselliğimiz ve birliğimiz. Sosyal forum süreçlerinde bu birlik ve kitlesellik vücut buluyor.

Erkin ERDOĞAN


14-17 Ekim'de Londra'ya!
Avrupa Sosyal Forumu'nun üçüncü buluşması İngiltere'nin Londra kentinde yapılacak. Bu büyük buluşmaya Avrupa'nın onlarca ülkesinden 100 bin antikapitalistin katılması bekleniyor.
ASF'de 30 büyük toplantı, 150'ye yakın seminer ve 200'e yakın atölye gerçekleşecek. Büyük toplantıların konuşmacıları arasında Sami Evren (KESK), Mehmet Soğancı (TMMOB) ve İrfan Dündar (Asrın Hukuk Bürosu) gibi isimler de bulunuyor. Ayrıca içinde Karakedi Kültür Merkezi'nin de bulunduğu Türkiye'li kurumlar 10'un üzerinde seminer düzenleyecek.
ASF'nin Londra'daki örgütlenmesine Londra Belediyesi, UNISON, TUC gibi İngiltere'nin birçok sendika konfederasyonu, ayrıca bunların dışında yüzlerce örgüt katılıyor.
Forum 14 Ekim'de yapılacak büyük bir toplantıyla start alacak. 17 Ekim'de yapılacak büyük bir gösteriyle de sona erecek. Bu gösteride ana gündem iki hafta sonra ABD'de gerçekleşecek başkanlık seçimleri ve Bush olacak. Bush'un yeniden seçilmemesi için en önemli uluslar arası etkinliklerden biri böylece sosyal forum çatısı altında gerçekleşecek.
Londra'ya İstanbul Sosyal Forumu organizasyonu ile yaklaşık 50 kişinin katılması bekleniyor. Londra'ya siz de gitmek istiyorsanız 212 2433715 numaralı telefondan yada www.sosyalforum.com adresindeki web sitesinden İSF'yle irtibata geçebilirsiniz.
Bir sonraki yıl ise forum Yunanistan'ın Atina kentinde yapılacak.



ASF’de neler tartışılıyor?
III. Avrupa Sosyal Forumu (ASF) hazırlık süreçleri tamamlanmak üzere. Brüksel'de gerçekleşen son büyük toplantı, bir yandan hazırlıkların tamamlanması yönünde yoğun tartışmalara sahne olurken, aynı zamanda, politik yaklaşımlar ve gelenekler açısından son derece farklı duruşlara sahip olan çok çeşitli örgütlerin, olabilecek en demokratik biçimlerde bir arada iş yapmasının pratiklerini de sergiledi.
ASF, yılda bir kez düzenlenen bir etkinlik değil, yıl boyunca Avrupa'nın her bir köşesinde sayısız toplumsal hareketin katıldığı politik bir süreç. Bu süreç içinde bir yandan çeşitli eylem kararları alınır ve gerçekleştirilirken, öte yanda, küresel kapitalizme karşı alternatiflerin tartışıldığı ortak forum örgütleniyor. Bu yılki Avrupa sürecine binden fazla örgüt katıldı. Buna ek olarak her bir coğrafyada irili ufaklı sayısız toplumsal hareket, ya forumu gündemine alarak, ya da bir şekilde bu süreçle ilgili seferberlikler düzenleyerek sürecin parçası oluyor.
Bu kadar farklı örgütü demokratik bir şekilde bir arada tutan süreç, aynı zamanda bir çok ideolojik görüşün de çatışma alanı. Nitekim ASF süreçleri örgütlenirken, aynı zamanda bir çok siyasi tartışma bu sürece şekil veriyor. Bu bir anlamda Avrupa solunun yeniden şekillenişi. Onun için bu ideolojik çatışmada taraf olmak ve bu şekillenişte devrimci marksistlerin tutumuna güç katmak son derece önemli.
ASF süreçlerinde bu yıl iki farklı tutum konumlanışlarını daha da netleştirdi. Bu kanatlar, sürece dair irili ufaklı bir çok tartışmada siyasi görüşleri doğrultusunda farklı tutumlar aldı. Bunlar arasında en önemlileri, forumun geleceğine dair tartışma ve bir diğeri ise 17 Ekim günü Londra'da yapılacak olan büyük yürüyüşün öne çıkaracağı vurgu oldu.
ATTAC ve çevresi ASF'yi, sokaktaki mücadeleden kopararak, entelektüel bir tartışma zeminine çevirmek istiyor. Bu çevreler aynı zamanda sürecin örgütlenmesini de kurumsallaştırmak ve merkezi bürokratik yapılarla pekiştirme arayışı içinde. Sabit bir büro, sabit merkezi organlar... kurgulanıyor.
Buna karşı devrimci Marksistler ve eylemliliği öne çıkaran diğer yapılar, ASF sürecinin sokaktaki hareketin dinamizmine tabii olmasını ve bugünkü haliyle demokratik ve açık bir süreç olarak kalmasını savunuyor.
Forumun ana sloganında da tartışma yaşandı. ATTAC ve çevresi, savaş karşıtı tutumların güçlü bir şekilde öne çıkarılmasından rahatsız. Bu çevreler, sosyal mücadeleler adı altında yeni liberal saldırılara karşı tutum almayı ve daha demokratik bir Avrupa anayasası için mücadeleyi öne çıkarıyor. Sorun, bu çevrelerin siyasi mücadelelerle sosyal mücadeleleri bir birinden kesin bir şekilde ayırıyor olmaları. Oysa, küresel direniş hareketinin en güçlü yanlarından biri, yeni liberal dünyadaki bir birinden çok farklı gibi görünen sorunların bütününün küresel kapitalist sistemin sorunları olduğunu görüyor olmasında yatıyor. Hareket, savaşları "yeni liberalizmin askeri yüzü" olarak tanımlıyarak, bu anlayışını en yalın şekilde ifade ediyor.
Bush'un hegemonya savaşlarına karşı mücadele ile, Blair'in yeni liberal saldırılarına karşı mücadele arasında çok sıkı bir bağ var. Blair'i Irak'ta yenilgiye uğratmadan, İngiltere'de yeni liberal saldırıları durdurmak olanaklı değil. Bush'un hegemonya savaşları durdurulamazsa, başka bir dünyayı kurmak bir hayal. Ancak bütün bunlar, bugünkü yeni liberal saldırılara karşı mücadele edilmemesi anlamına gelmiyor. Tam tersine, bir yandan savaş karşıtı mücadele sürerken, öte yandan sosyal kesintilere ve işçi haklarına karşı mücadele de sürmeli. Bu iki mücadele bir biriyle eklemlendiği oranda başarı kazanma şansı olacaktır. Bu nedenle Attac'ın liderliğinin ekonomist indirgemeci anlayışlarını geriletmek önemli.
Sonuç itibariyle İngiltere'deki sosyal forum süreci içinde SWP (Sosyalist İşçi Partisi), yani devrimci marksistler motor görevini üstlenmiş durumdalar. Bu nedenle de bu yıl devrimci marksistler, hareketin içindeki siyasi tartışmalardan çok daha güçlü çıktı. Ancak hareketin önderliği için verilen mücadele sürüyor. Hareketin geri kalanını devrimci fikirlere ve küresel kapitalizmi radikal toplumsal değişim yoluyla aşmak fikrine kazanmak için mücadelemizi sürdürmek zorundayız.
F. Levent ŞENSEVER