Sosyalist İşçi 224 (23 Eylül 2004)
Sayfa
4:
AKP'nin aileyi koruma adına
önerdiği çözüm : Cezaevi
Ceza Yasasında yapılacak değişiklik AKP'nin AB'ye uyum
sürecinde en önemli kozlarından biri olarak değerlendiriliyordu.
76 yıldır yürürlükte olan ve İtalyan Faşist Ceza Yasasından uyarlanan
Türk Ceza Yasası pek çok anti demokratik ve baskıcı hüküm içermekte.
AKP son iki yılda pek çok yasa değişikliğinde olduğu gibi, AB için son sürat
346 maddelik bir Ceza Yasa Tasarısı hazırlayarak Meclisi olağanüstü toplantıya
çağırdı. Fakat Meclis görüşmelerinin başlamasıyla birlikte tasarının hazırlık
sürecinde hiç bir şekilde gündeme gelmeyen zina tartışması gündemi kilitledi.
Zinanın gündeme getirilmesi, başka konuların tartışılmasının önüne geçildiği,
Erdoğan'ın tabanına mesaj verdiği ya da Erdoğan'la Gül arasındaki çekişmede koz
olarak kullanıldığı gibi çeşitli spekülasyonlarla açıklanmaya çalışılıyor. Nerdeyse
zinanın neden suç sayılmasından çok bu tartışmalar gündemi belirliyor.
Oysa zinanın suç olarak Ceza Yasası'nda yer almasını savunan Erdoğan her seferinde
kamuoyuna çok net açıklamalar yapıyor. Ailevi değerlere saygılı olduğu için bu
değerleri korumak ve toplumsal dejenerasyonun önüne geçmek için zinanın cezalandırılması
gerektiğini savunuyor.
Aileyi ancak cezaevi ile koruyabiliyorlar !
AKP eşlerden birinin cinsel sadakatsizliği halinde, diğerinin şikayeti üzerine
hürriyeti bağlayıcı ceza yani cezaevine gönderilmesini aileyi korumak adına savunuyor.
AKP'nin cinsel sadakatsizliği önleme adına önerdiği bu çözüm her şeyden önce
aile kurumunun içler açısı halinin göstergesi. Bu öneri eğer yasalaşırsa ve eğer
uygulanma kabiliyeti olursa devlet herhalde Z tipi bir cezaevi açmak zorunda
kalır.
Toplumun en küçük birimi ve temeli olarak adlandırılan ailenin korunması devletin
anayasal yükümlülükleri arasında sayılmaktadır. Her türlü 'ailevi değere' kutsallık
atfedilirken sadece gazetelerin üçüncü sayfalarına bakmak bu söylemin iki yüzlülüğünü
ortaya çıkarmakta. Genellikle cinnet haberleri olarak yansıyan aile içi şiddet
ve cinayet haberlerinin yanı sıra namusu temizlemek adına öldürülen kadınların
haberleri yer almakta.
AKP' nin zina konusundaki çıkışı ( Tüsiadın itirazlarına rağmen) siyasi bir tercihin
sonucu.
Zina, Hıristiyan. Musevi ve İslam dini tarafından günah olarak kabul edilmesine
rağmen sadece islami rejimlerin var olduğu ülkelerde aynı zamanda devlet tarafından
suç olarak kabul edilip cezalandırılmaktadır.
Kürtajın yasaklanması için yapılan kampanyalarda olduğu gibi aslında ailenin
korunması çabaları buna benzer sonuçlara yol açmakta. Aile kurumu giderek çözülürken
bazen dinin de desteği ile ama her zaman siyasi bir tercih olarak yaşatılmaya
çalışılıyor.
Oysa aile hiç de içinde yaşadığımız toplumun sosyal ve ekonomik koşullarından
bağımsız bir yapıya sahip değil. Paranın güç ve saygı anlamını taşıdığı kapitalist
sistemde aile ilişkileri de bu değerleri üretmeye devam ediyor.
İnsanların sevgi ve huzur aradıkları dışarıdaki acımasız ve rekabetçi toplumdan
korunmak amacıyla sığındıkları aile kaçınılmaz bir biçimde dış dünyanın gerilimini
taşıyor. Ama bu durum aynı zamanda aile kurumunu dayanıklılığını da açıklıyor.
Aile sadece kapitalist toplumda yabancılaşmanın doğurduğu sancıları dindiren
bir sığınak değil, aynı zamanda yeni işçi kuşağın yetiştirildiği ve bir sonraki
güne hazırlanmasını sağlayan bu açıdan yönetenler açısından son derece ekonomik
bir kurum. İşte bu yüzden kapitalizmin bir ürünü ve onun temel kaynağı olan aileyi
ayakta tutmak adına monogami, hetoroseksüellik, kürtaj yasağı ya da zinanın suç
sayılması tercih edilir.
Kadının ezilmesinde kilit rol oynayan aile aynı zamanda kadının emeğini, bedenini
cinselliğini tüm yaşamını baskı altında tutar. Ceza Yasa Tasarısı tartışmalarında
bu baskının yansımalarını görmek mümkün. Kadın örgütlerinin tüm ısrarlarına rağmen
bekaret kontrolünün açıkça suç sayılması konusunda bir düzenleme getirilmedi.
Tasarıya göre, kızlık zarı muayenesi bir suçun delillerini aramak gerekçesiyle
savcı ya da hakimin izniyle yapılabilecek. 15-18 yaş arasındaki geçlerin rızaya
dayalı cinsel ilişkilerinin suç sayıldığı göz önüne alındığında cinsel ilişkinin
ispatı için bekaret kontrolü uygulaması daha da yaygınlaşacak.
Ayrıca Tasarıda nitelikli insan öldürme suçları arasında namus cinayetleri yerine
kadın örgütlerinin tüm ısrarlarına rağmen suçun kapsamını daraltan töre cinayeti
ifadesi kullanıldı.
Aslında bu düzenlemelerle birlikte AKP ailevi değerlerden ne anladığını göstermiş
oldu. Namus adına kadınların öldürülmesine göz yummak, bekaret testleri yapmak,
cinsel ilişkiye giren gençleri cezaevine yollamak... Kısacası aileyi korumak
AKP için kadının aşağılanması anlamına geliyor.
' Bedenimiz cinselliğimiz bizimdir'
Ceza Yasa Tasarısı görüşmeleri sırasında çeşitli illerden gelen kadınlar namus
cinayetlerine indirimi, bekaret kontrollerini, zinanın suç sayılmasını ve cinsel
yönelime dayalı ayrımcılığı protesto ettiler.
7 kadın platformu ve bunlara bağlı 80 örgütü temsilen Ankara'ya geldiklerini
belirten kadınlar ' TCK'daki kadına yönelik şiddete karşı yürüyoruz' pankartı
ile Yüksel Caddesi'nden Meclise kadar yürüdüler.
Kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılığın protesto edildiği basın açıklamasında
Ceza Tasarında kadınların talepleri aşağıda belirtilen değişiklerin yapılmasını
bir kez daha dile getirildi.
lTCK'nun nitelikli insan öldürme maddesindeki töre saiki ifadesi namus saiki
ile değiştirilmeli
lNamus cinayetlerinde haksız tahrik indiriminden yararlanamayacağı açıkça belirtilmeli
lBekaret testleri açıkça yasaklanmalı
lAyrımcılık maddesine cinsel yönelim ifadesi eklensin
l15-18 yaş arasındaki geçlerin gönüllü cinsel ilişkilerine getirilen cezai yaptırımlar
kaldırılsın
lZinanın bir suç olarak yeniden TCK kapsamına alınması önerisi geri çekilsin
Eğitimin durumu içler acısı!
Eğitim Sen yeni eğitim yılının başlangıcında eğitimin durumu ve sendikanın
alacağı tutumla ilgili olarak bir açıklama yaptı. Genel Başkan Alaaddin Dinçer'in
yaptığı basın açıklamasında özetle şu görüşlere yer verildi.
"Yeni eğitim-öğretim dönemi, eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler açısından
yine büyük sorunlar ve sıkıntılar içinde başlayacak. Okuma çağına gelmiş fakat
ekonomik imkansızlıklar nedeniyle okuyamayan çocuklar, kalabalık sınıflar, her
geçen yıl artan derslik ve öğretmen açıkları, altyapı yetersizliği vb sorunlar
geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da çözüm bekliyor olacak.
Eğitim emekçileri ise, yeni eğitim yılında mahkum edildiği sefalet ücretiyle
geçinme mücadelesi verecek. Yoksulluk sınırının altında maaş alan öğretmenlerimiz,
açlık sınırında yaşam mücadelesi veren memur ve hizmetliler ve onların yaşadığı
sorunlarla birlikte bir eğitim-öğretim dönemine daha başlıyoruz.
Türkiye'de eğitim sistemini eşitsizlik ve adaletsizlikler belirlemektedir. Bunun
tek sorumlusu, eğitim gibi temel insan hakkını "serbest piyasa"nın insafına bırakmak
için peş peşe yasal düzenlemeler yapan siyasi iktidarlardır.
AKP Hükümeti, iktidar olduğundan bu yana eğitimin temel sorunlarını çözme noktasında
en ufak bir adım atmamış, yaptığı uygulamalarla kendisinden önceki iktidarlar
gibi eğitim sistemini, adeta "yap-boz tahtası"na çevirmiştir. Geçtiğimiz dönemlerde
AKP'nin eğitim politikasının özünü, kamu kaynakları ile özel okulları desteklemek,
Milli Eğitim Bakanlığı'nın merkez ve taşra teşkilatında yaşanan yoğun siyasi
kadrolaşma, üniversiteleri egemenliği altına alma çabaları ve eğitimi daha da
gericileştirmek gibi uygulamalar oluşturmuştur."
Temel sorunlar
Açıklamada eğitimin temel sorunları olarak şu noktalara işaret edildi.
"- Bugün Türkiye'de, 30'ar öğrencili sınıflarda normal eğitim yapılabilmesi için
yaklaşık 200 bin öğretmen, 135 bin dersliğe gereksinim bulunmaktadır;
l Eğitimin niteliğini yükseltmek için 2005 yılında 50 bin kadrolu öğretmen ataması,
40 bin derslik yapılması gerekmektedir;
l Okullarda araç-gereç, kütüphane, altyapı donatım yetersizlikleri hala giderilememiştir;
l Sınıf mevcutları büyük kentlerde ortalama 50-60 civarındadır;
l Velilerden "gönüllü bağış" adı altında paralar alınmaktadır. Alınan bağışlar
kimi yoksul semtlerde 100 milyon iken, ekonomik durumu iyi olan insanların yaşadığı
kimi semtlerde 6 milyar TL yi bulmaktadır.
l Bütçeden eğitime ayrılan pay yetersizdir. Her yıl öğrenci sayısı artmasına
karşın, eğitime bütçeden ayrılan pay sürekli olarak azalmaktadır.
l AKP Hükümeti döneminde kadrolaşma eğitimin temel sorunu haline gelmiş, kadrolaşmaya
paralel olarak sürgünler, cezalar ve kıyımlar eğitim emekçilerini mağdur etmiştir.
Toplugörüşmedeki talepler
Eğitim Sen, daha önceki yıllarda olduğu gibi, eğitim işkolunda toplu görüşmelere
yetkili sendika olarak katılacak. Genel Başkan Dinçer, toplugörüşme sürecinde
öne sürecekleri başlıca talepleri ise şöyle sıraladı;
l Temel ücret en düşük dereceli kamu emekçisi için 940 milyon,
l Çalışmayan eş için aile yardımı, 175 milyon,
l Her çocuk için ortalama 105 milyon çocuk yardımı,
l Kira yardımı 221 milyon,
l Yılda iki kez, birer maaş tutarında iki ikramiye,
l Haftalık 35 saat çalışma süresi,
l Grevli, toplu sözleşmeli, özgürlükçü ve demokratik bir sendika yasası,
l Kamu personel yasa tasarısının geri çekilerek, iş güvenceli, kadrolu çalışma,
l Çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi...