Sosyalist İşçi 224 (23 Eylül 2004)
Sayfa
7: Dünya
Ne Bush’a, ne de “light Bush”a oy verilemez. Her iki
halde de kazanacak olan küresel sermayedir
Kerry’ye oy, savaşa oy demektir
Çok değil, 3-4 ay önce hemen herkes “Bush ne yaparsa yapsın kaybedecek”
diyordu. Şimdi ise işler tamamen tersine döndü. Bush’un kazanma olasılığı gün
geçtikçe artıyor. Bazı kamuoyu yoklamalarına göre Bush, Demokrat Parti adayı
John Kerry’nin yüzde 11 önünde. Neden böyle oldu.
Herşey Kerry’nin Bush yönetiminin politikalarına “evet” demesiyle tersine döndü.
Demokrat Kerry Demokrat Parti kongresinde asker selamı verirken Bush’u “Yanlış
zamanda, yanlış yerde, yanlış bir savaş sürdürmekle” suçluyor. Ama kendisi de
aynı savaşı sürdüreceğini ilan etti.
Kerry, Senato’da Bush’un savaş için istediği onaya evet oyu vermişti. Ancak,
Bush’un savaş için gösterdiği bütün gerekçelerin b irer birer yalan olduklarının
ortaya çıkmasından sonra da Kerry hala Bush’un petrol savaşına onay veriyor ve
kendisinin bu savaşı daha iyi sürdüreceğini iddia ediyor.
Oysa Irak’ta kitle imha silahlarının olmadığı, Irak yönetiminin El Kaide ile
hiçbir organik bağlantısının olmadığı artık açık. Saddam Hüseyin rejimi ile hiç
bir bağı olmayan binlerce Irak’lı bu arada öldü. Bush, görev tamamlandığı dediğinden
bu yana binin üzerinde Amerikan askeri bu yalan iddialar nedeniyle hayatını kaybetti.
Irak, savaş öncesinden çok daha kötü koşullara düştü. Ama bütün bunlara rağmen
Demokrat Parti adayı Kerry hala savaşı destekliyor.Kendisini Bush yönetiminin
politikalarından koparamıyor.
İşte, Kerry’nin bu tutumu onu hızla Bush’un gerisine itti.
Şimdi, savaş karşıtı hareket, büyük olasılıkla Irak’ta olmasa da ülkesinde zafer
kaazanmış bir Bush ile uğraşmak zorunda kalacak.
Öte yandan küçük bir olasılıkla da olsa eğer Kerry kazanacak olursa bu da savaşın
bitmesi anlamına gelmeyecek. Savaş karşıtı hareket bu sonuçtan da bir kazanım
elde etmeyecek tam tersine zarar görecek. Çünkü Bush’a karşı desteklenen aday
Bush kadar çirkin bir biçimde savaşa devaö edecek ve belki de o da yeni ülkere
saldıracak.
Yani, savaş karşıtları, Bush kazanırsa kaybedecek, Kerry kazanırsa gene kaybedecek.
Öyleyse ne Bush’a, ne de “light Bush”a oy verilemez. Her iki halde de kazanacak
olan küresel sermayedir.
Neden Nader?
Bush ve Demokrat aday John Kerry’nin yanı sıra Ralph Nader’de başkanlık seçimlerine
katılıyor. Önceki seçimlere Yeşil Parti’nin adayı olarak katılan Nader bu seçimlerde
bağımsız aday.
Savaş karşıtı hareket içindeki birçok kişi Nader yerine Kerry’e oy çağırısı yapıyor.
Z-Net Editörü Michael Albert, Noam Chomsky’de Nader yerine Kerry’e oy verme çağrısı
yapıyorlar.
Nader yerine Kerry’e oy çağrısı yapanlar “Bush olmasın da kim olursa olsun” diyorlar.
Bu birinci argüman.
Oysa Bush’un yerine Kerry’nin seçilmesi hareketi güçlendirecek değil. Bush’un
politikalarına onay veren bir Kerry savaş karşıtı hareket için kabul edilebilir
bir alternatif değil.
Nader yerine Kerry’e oy çağrısı yapanların ikinci argümanı ise Nader’in seçilme
şansının olmaması. Dolayısıyla “Nader’e verilecek her oy Bush’a verilmişl demektir”
diyorlar.
Bu yanlış bir iddia. Çünkü Kerry Bush’a karşı kaybederse bu Nader yüzünden değil,
Kerry’nin Bush’un politikalarını benimsemesi yüzünden olacak.
Öte yandan, Nader’e verilecek oylar ABD’de yeni bir solun oluşmasında kritik
bir öneme sahip.
Bush’a karşı Kerry!
Amerika’da tüm parlamenter düzen iki parti üzerine kurulu. Her ikiside dev şirketlerin
partisi olan Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında temel konularda hemen hemen
hiç bir fark yok.
Kerry ile Bush arasındaki benzerliğin nedeni de bu. Bush’un savaşına bu nedenle
Kerry ve diğer Demokrat Senatörler evet oyu verdiler.
Gene aynı nedenle 11 Eylül’den sonra Amerika’da ki demokratik hakları fena halde
tırpanlayan “Yurtseverlik Yasası”na Kerry ve diğer Demokrat Senatörler evet dedi-ler.
Tarih içinde ise işbaşına gelen sözüm ona ilerici Demokrat Başkanlar Cumhuriyetçilerden
hiç de farklı davranmadılar.
Bunun en iyi örneği bir önceki başkan, Clinton.
Demokrat Parti’den seçilen Clinton baita Sırbistan ve Somali olmak üzere dünyanın
çeşitli yerlerindeki bir dizi ülkeye saldırdı.
Irak’a ambargoyu büyük hararetle destekledi.
Öte yandan Clinton yönetimi içerde de sağ politikalar izledi. Sendikal hakları
kısıtladı, kadın hareketinin çeşitli kazanımlarına saldırdı. Amerikan işçi sınıfı
için ağır sonuöları olan NAFTA, Clinton tönetimi tarafından uygulamaya sokuldu.
İngiltere
Sosyalistlerin seçim zaferi
Savaş karşıtı hareketin içinden çıkan ve geçtiğimiz dönemde yapılan
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde önemli mevziler kazanan Respect Doğu Londra’da
yapılan bir ara yerel seçimde Tony Blair’in İşçi Partisi’ni geride bırakarak
ikinci oldu.
Muhafazakarların % 35 alarak kazandığı seçimlerde Respect %27, İşçi Partisi ise
% 24 oranında oy aldı.
Bu sonuçla Respect solun oylarını bölme suçlamasını tersine çevirdi. Seçimin
yapıldığı Milwall’da solun oylarını bölen Respect değil, İşçi Partisi oldu.
Avrupa parşamentosu seçimlerine göre oylarını büyük ölçüde arttıran Respect bu
bölgede 1.5 sene sonra yapılacak yerel seçimlerde çok daha büyük bir başarı elde
edebilir.
Öte yandan, seçimin yapıldığı Milwall, daha önce faşist BNP’nin seçimi kazandığı
bir bölgeydi. Burada Anti-Nazi Birliği’n (ANL) sürdürdüğü yoğun kampanya ile
faşistler sonraki seçimleri kaybetmiş ve İşçi Partisi açık farkla kazanmıştı.
Anti-Nazi Birlik çalışmalarını sürdüren aktivistlerle savaşa karşı çıkan ve Respect
seçim kampanyası sürdüren aktivistlerin büyük ölçüde olması Respect’in bugünkü
başarısında büyük rol oynadı.
Bir de gevezeler var
Amerikan seçimlerine nüfusun yaklaşık yarısı katılmıyor. Bir de oy hakkı olmayanlar
var.
Amerikan ekonomisi içinde çok önemli bir yerleri olan kaçak göçmenlerin oy hakkı
yok. Siyahların da çok önemli bir kısmının oy hakkı yok
Amerika’da çeşitli suçlardan hapse girenler oy verme hakkını kaybediyolar. Bu
nedenle siyah nüfusun, yoksulların çok önemli bir kesiminin oy hakkı yok.
Oy hakkı olmayan ya da oy vermeyenler aslında nüfusun çoğunluğunu oluşturuyorlar.
Dolayısıya oyların yarısını alarak seçilen bir Başkan aslında sadece dörtte bir
desteğe sahip.
Oy vermeyen ya da veremeyen yüzde 50’nin gündemi tamamen farklı.
Asıl sorun bu büyük çoğunluğu kazanmak ve harekete geçirmek. Demokratların dışındaki
sol bunu gerçekleştirmeye çalışıyor.
Nader’in kampanyasının da asıl hedefi bu kitle. Amerika Birleşik Devletleri’nde
herhangi bir olumlu gelişme ancak böyle gerçekleşebilir.
Ancak bir de Amerikayı, seçimleri küçümseyen ve ABD yerine 3. Dünya’ya bakmayı
öneren bir kesim var. Türkiye’de de sol içinde oldukça yaygın olan bir görüşü
savunuyorlar.
Bunlara göre ABD ve diğer gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıfları 3. dünyanın
sömürüsünden pay aldığı için bu ülkelerde devrimci bir hareket olamaz. Bu nedenle
3. Dünya’ya bakmak gerekir.
Bu düşünceyi savunanlar 3. Dünya’da da, örneğin Türkiye’de, büyük işletmelerin
örgütlü işçilerine değil, küçük işletmelerin örgütsüz işletmelerine bakmak gerektiğini
düşünüyorlar.
Bu, tamamen yanlış bir fikir. Sınıf mücadelesinde işçi sınıfının en önemli özelliği
büyük işletmelerde toplanmış olmasıdır. Bu ona doğal gücünü verir.
3. Dünya denince de bunların aklına ilk gelen yer ise Latin Amerika. Çünkü 3.
Dünya’nın büyük çoğunluğunda muhalefeti politik İslam oluşturuyor. Bu kesim “laik”
olduğu için de politik İslam ile yan yana olmak yerine ona karşı tutum alıyor.
Türkiye’de kimi çevreler içinde oldukça popüler olan James Petras “ABD seçimlerine
değil Latin Amerika’ya bakın” diyor.
Devrimciler elbette Latin Amerika’daki gelişmelere dikkatle bakmak zorunda. Burada
bir yanlış yok ama aynı zamanda ABD seçimlerine de bakmak ve Amerika’da da emekçi
yığınları harekete kazanmak gerekiyor.
Petras gibi solda tutum alan aydınlar yaşadıkları ülkenini sınıf mücadele-sinde
yer almadan, yaşadıkları ülkede ki emekçilerin örgütlenmesi için çalışıp, mücadele
etmeden ne yazık ki Latin Amerika ya da başka ülkelerdeki sınıf mücadelesine
de çok katkıda bulunamazlar.
Bugün, ABD’de devrimci görev ABD’deki sınıf mücadelesinin gelişmesi için çalışmaktır.
Bu mücadelenin bir cephesi de seçimlerdir ve devrimcilere bu cephede de görevler
düşüyor.