Sosyalist İşçi 225 (8 Ekim 2004)

 

Sayfa 11:

Dünyada bir hayalet kol geziyor: Savaş karşıtlığı
Dünya savaş karşıtları Lübnan'da toplandı

2002 yılının Aralık ayında, G. W. Bush'un, neredeyse her gün bir yalan söylediği ve savaş koalisyonunun büyütecinin her geçen gün Irak'ın üzerine biraz daha yaklaştığı günlerde küresel savaş karşıtı hareket Bush'a meydan okuyarak 18-19 Aralık 2002'de Kahire'de bir konferans örgütlemişti. Çok sayıda ülkeden küreselleşme ve savaş karşıtı koalisyonların aktivistlerinin katıldığı konferans tüm dünyadaki savaş karşıtlarının moralini yükseltmişti.
Kahire Konferansı şu deklarasyonla anti kapitalist hareketle bağını nasıl kurduğunu anlatmıştı: "Bizler, Irak ve Filistin halkıyla dayanıştığımızı açıklıyoruz. Onlara yönelik bu saldırganlık ABD'nin global hegemonya projesinin bir parçasıdır. Kahire toplantısı Seattle, Genova'dan Lizbon, Floransa'ya uzanan emperyalizme karşı uluslararası mücadelenin Kordoba, Kahireye uzanmasıdır."
Arap, Asya, Afrika, Latin Amerika, Avrupa ve ABD'den Hak ve Eşitlik mücadelesinin aktivistleri, yazarlar, sendikacılar, insan hakları çalışanlarından, gazeteci ve sanatçılardan oluşan Kahire Konferansı, "Biz Irak'a savaşa ve ABD'nin dünya hegemonyasına karşı çıkıyoruz. Eşitlik ve Adalete dayalı alternatif bir dünya kurmak istiyoruz" diyor ve Filistin ve Irak halkıyla dayanışmak için küresel bir eylem planı öneriyordu.
Bush'un Irak'a saldırmasından önce toplanan Kahire Konferansı gerçekten de hayata geçen çok önemli eylem kararları almıştı.
Yine Ortadoğu, yine savaş karşıtlığı
Bu yıl, Eylül ayında, 17-19 Eylül tarihlerinde Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta Savaş ve Küreselleşme Karşıtı Hareket'te Stratejiler isimli uluslararası bir konferans yapıldı. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'ndan ve Türkiye'den başka savaş karşıtı platformlardan Beyrut'a giden 5 kişinin arasındaydım.
Savaş karşıtı hareket, Irak'a ABD saldırısı başlamadan önce Kahire'de Bush ve suç ortaklarına nasıl meydan okuduysa, bu kez de, aynı kararlılıkla, aynı, belki de çok daha güçlü bir inançla Bush ve ABD emperyalizminin başının belası olmaya devam edeceğini gösterdi.
Aslında Beyrut buluşması, Jakarta Barış Konsensüsü’nün bir devamı. Geçtiğimiz yıl 19-21 Mayıs 2003 tarihlerinde, yani Amerika ve İngiltere'nin Irak'ı işgalinden hemen sonra, Filipinler'de küreselleşme karşıtı bir örgüt olan Focus on The Global South'ın (Küresel Güneye Odaklan) çağrısıyla Endonezya'nın Jakarta şehrinde bir toplantı yapıldı. Bu konferansın sonucunda Jakarta Barış Konsensüsü yayınlandı ve işgal güçlerinin derhal Irak'tan geri çekilmesi ve Irak halkının kendi kaderini tayin etmesine izin verilmesi istendi.
Beyrut'ta, yine aynı çağrıyı daha yüksek birselse dillendirdik. Konferansa toplam 55 ülkeden 250 kişi katıldı. Toplantının ev sahipliğini ise Hizbullah, İlerici Sosyalist Parti, Komünist Parti ve Lübnan Sivil Toplum Örgütleri yaptılar.
Toplantılara, Afganistan, Arjantin, Avustralya, Avusturya, Bangladeş, Bask, İngiltere, Kanada, Kıbrıs, Kanada, Almanya, Doğu Timor, Mısır, Fiji, Filipinler, Fransa, Yunanistan, Hindistan, Endonezya, Irak, İtalya, Japonya, Lübnan, Meksika, Nikaragua, Pakistan, Filistin, Paraguay, Güney Afrika, İspanya, Suriye, Tunus, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'nden toplam 250 delege katıldı. Özellikle Ortadoğu'dan katılım oldukça yüksek ve kapsayıcıydı.
Toplantılarda üç ana gündem vardı: 1. Uluslararası raporlar ve tartışmalar, 2. Irak'taki direnişin niteliği ve nasıl destekleneceği, 3. Dünya Sosyal Forumu ve 14-17 Ekim'de Londra'da gerçekleşecek Avrupa Sosyal Forumu hakkında bilgilendirme.
"ABD kazanamadı"
17 Eylül Cumartesi günü uluslararası tartışmalar başladı. Her ülkeden gelen delegasyonlar ülkelerinde neler olduğunu anlattılar. Savaş karşıtı hareket içindeki çeşitli tartışma noktalarına değinildi.
Tartışmalardan biri "Yenildik mi, savaş karşıtı hareket krizde mi?" idi.
Toplantılara İngiltere delegasyonu adına katılan ve savaşa karşı çıktığı için İşçi Partisi'nden atılan milletvekili George Galloway bu konuda çok iyi bir konuşma yaptı: "Yenildik mi diyorsunuz, eğer yenilmiş olsaydık ABD zafer kazanmış olurdu. Bakın Amerika'ya, hiç zafer kazanmış gibi bir hali var mı? Powell bile Irak'ın bazı bölümlerini kontrol edemediklerini söyledi. Demek ki ABD'nin bir zaferi yok, o zaman bizim bir yenilgimiz yok" dedi ve devam etti: "Krizde miyiz diyorsunuz, biz değil ABD krizde. Amerika Vietnam'dan sonraki en büyük krizini yaşıyor. En son New York'ta 500 bin insanın sokağa çıkıp askerler ABD'ye geri dönsün, Bush istifa etsin çağrısı yapması aslında ABD'nin yaşadığı krizi gösteriyor" dedi.
Çeşitli aktivistlerin yaptıkları konuşmalarda da aynı politik içerik sık sık vurgulandı. Ayrıca son bir yıl içinde savaş karşıtı hareketin başarıları anlatıldı: 15 Şubat 2003'de milyonlarca insanın sokağa çıktığı eylemler, geçtiğimiz yaz aylarında Bush'a karşı, Türkiye de dahil olmak üzere gittiği her ülkede yapılan protestolar, geçen sene Cancun'da Dünya Ticaret Örgütü'nün karar almasının engellenmiş olması, olimpiyatlar sırasında Colin Powell'ın Yunanistan'a girememiş olması, İspanya'da Aznar hükümetinin devrilmesi… Afrika delegasyonu adına konuşma yapan aktvist ise savaş karşıtı hareketin en önemli zaferlerinden biri olarak 1 Mart'ı anlattı.
Kim direnişçi kim değil?
Bir diğer tartışma "Irak'taki direnişin niteliği" ile ilgili olarak yaşandı. Irak'ta insanların rehin alınmalarının, savaş karşıtı hareket tarafından kınanmasının gerekip gerekmediği tartışmasına Irak'tan gelen katılımcıların verdiği yanıt şöyleydi: "Siz bu insanların Irak'a insani yardım getirmek için geldiklerini varsayıyorsunuz. Ama bir de şöyle düşünün; bizim dışarıdan bir mühendisin gelip bize burada yardım etmesine ihtiyacımız yok. Çok sayıda Iraklı işsiz var zaten. Şoförlerin de sadece yiyecek ve insani yardım getirdiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Burada Amerikan askerleri asıl olarak yurtdışından gelen mallarla hayatlarını sürdürüyorlar. Ayrıca bu kamyonlar kimyasal silah da dahil olmak üzere her türlü silahın Irak'a girmesini sağlıyorlar. Dolayısıyla biz Irak'a yabancıların gelmesini, insani yardım getirmesini şu aşamada istemiyoruz. Çünkü kimin ne getirdiğini, ne amaçla geldiğini bu karışıklıkta bilmemiz mümkün değil. İşgal çok vahşi bir şekilde devam ediyor."
Yine George Galloway yaptığı konuşmada "Bütün dünyadaki yardım kuruluşlarına, küreselleşme ve savaş karşıtlarına sesleniyorum, sakın Irak'a gitmeyin. Irak'lı dostlarımız şu anda sizin güvenliğinizi sağlayabilecek durumda değiller, üstelik size Irak'ta ihtiyaçları yok" dedi. Ancak çok sayıda basın mensubunun Irak'a gidip Irak'ta yaşanan vahşeti görüntülemesini ve tüm dünyaya duyurmasını istedi.
Çok ayıda tartışmanın ve atölyenin gerçekleştiği uluslararası konferans Irak'ta ve Filistin'de süren mücadelenin dünya savaş ve küreselleşme karşıtı hareket tarafından koşulsuz desteklendiği ve bundan sonra Irak ve Filistin'de devam eden mücadeleyle daha sıkı ilişkiler kurulması için çaba harcanacağı vurgusuyla ve coşkuyla sona erdi.
Beyrut, savaşsız bir dünyanın kurulması için küresel hareketin ne kadar önemli ve güçlü olduğunu bir kez daha gösterdi.
Yıldız ÖNEN


Kararlar…

Irak'a ilişkin çeşitli kampanya önerileri görüşüldü. Örneğin Amerika'daki seçimlere ilişkin olarak 30-31 Ekim tarihlerinde bütün dünyada 'Bush'un takvimine hayır-Irak'ta işgale son' mitingleri yapılması konuşuldu. Savaşın başladığı tarih olan 20 Mart'ta eylemler yapılması önerildi. 2005 Mart ayında İstanbul'da gerçekleşecek olan Irak Dünya Mahkemesi'nin desteklenmesi konuşuldu. Filistin için çeşitli eylemler yapılması önerildi Bunun için 9-16 Kasım tarihlerinde Filistin'e ilişkin etkinlikler yapılması, insan hakları bildirgesinin yayınlandığı tarih olan 10 Aralık'ta Filistin'deki duvarlar yıkılsın diye eylemler yapılması önerildi. Mart ayında Fransa'da gerçekleşecek NATO zirvesinin protesto eylemlerine paralel olarak her yerde NATO karşıtı eylem yapmak, Haziran'da İskoçya'da yapılacak olan G8 zirvesinin protestosuna uluslararası katılım sağlamak öneriler arasındaydı. Bu öneriler Londra'daki Avrupa Sosyal Forumu'nda yeniden değerlendirilecek.

Aktivistlerin büyük çoğunluğunun üzerinde anlaştığı talepler şunlar:
n Irak ve Filistin halklarının işgale karşı direniş haklarını destekliyoruz.
n Amerika ve koalisyon güçlerini koşulsuz olarak Irak'tan çekilmeye çağırıyoruz.
n İsrail'in Filistin'i işgal etmeye son vermesini istiyoruz.
n Geri Dönüş Hakkı'nın hemen uygulanmasını istiyoruz. Bunun ardından, başka ülkelere göç etmiş olan ve kendi ülkeleri içinde yerleri değiştirilmiş olan Filistin'li mültecilerin bütün ekonomik, politik ve sosyal hakları garanti altına alınmalıdır.
n Siyonizmin ırkçı ve sömürgeci karakterini ve İsrail'in Devlet ideolojisini kınıyoruz.
n Bütün yerleşim yerlerinin ve Duvar'ın yıkılmasını istiyoruz.
n Bütün Irak'lı ve Filistin'li politik tutukluluların serbest bırakılmasını istiyoruz.


Sabra - Satila
Katliam yapılan kampları gördük

Lübnan'da ilk gün Sabra ve Şatila kampını ziyaret ettik. Bu kamp Sharon'un katliam yaptığı bir yer. 250 kişinin gömüldüğü bir alan vardı. Orası kampın çöplüğüymüş, daha sonra orayı mezar yapmak zorunda kalmışlar. Evlerde hala katliamın izleri, kurşun delikleri vardı. Lübnan'da çok sayıda Filistinli göçmen var ama bu göçmenler kamplarda tutuluyorlar. Vatandaşlık hakları yok.
Aslında Filistin ile dayanışma içinde olduğunu söyleyen hükümetlerin de ne kadar iki yüzlü oldukları burada ortaya çıkıyor. İş alanlarının %90'ı kapalı, doktor, mühendis olamıyorlar. Ev alamıyorlar, yatırım yapamıyorlar.
Değişik ülkelerden gelen delegasyonlar içinde çok sayıda Filistin'le dayanışma derneği vardı. Bunların en büyük talepleri mültecilere bir an önce ülkelerine geri dönme hakkı verilmesi, duvarın inşasını durdurmak, günlük hale gelen baskın ve öldürmeleri durdurmak.


Irak delegasyonu çok canlıydı

Irak'tan gelen delegeler sık sık söz alıp konuştular. Irak'ta geçen Mayıs ayından beri çok ciddi bir işgal yaşandığını ve işgal güçlerinin Irak'ın büyük bir bölümünü kendi kontrolleri altında tutmaya çalıştıklarını, bunu yapmak için de en baskıcı yöntemleri kullandıklarını anlattılar. Sürekli bombalamalar olduğunu, evlere ani baskınlar düzenlenip, erkekler evdeyse erkekler, yoksa kadın ve çocukların nedensiz bir şekilde alınıp götürüldüğünü ve bu insanlardan günlerce haber alınamadığını anlattılar.
Iraklı delegelerden şu anda Irak hapishanelerinde 1000'den fazla kadın ve çocuk olduğunu öğrendik. Bu tutsakların serbest bırakılması için uluslararası bir avukatlar komisyonunun kurulmasını istediler. "Kaçırılan rehineler tabii ki önemli, ama her rehine kaçırıldığı gün aynı zamanda onlarca Iraklı da öldürülüyor, dünyanın bunu da görmesini istiyoruz" dediler. Özellikle Amerika bir şehri abluka altına alıp bombaladığında ambulansların bu şehre giremediğini, yaralıların tedavi edilemediğini anlattılar. Direnişin sadece insan kaçırmaktan ibaret olduğunu düşünmenin yanlış olduğunu, çünkü çok geniş çaplı bir direnişin sürdüğünü vurguladılar.