Sosyalist İşçi 226 (29 Ekim 2004)

 

Sayfa 3:

BAŞYAZI
Reform mu, devrim mi?

Sosyalistler bu sorunu daima tartışırlar. Bir kısım sosyalistler, reformlar uğruna mücadeleyi bütünüyle reddederler. Onlar işçilerin, emekçilerin ekonomik koşullarını düzeltmek için giriştikleri mücadeleleri de küçümserler. Böyleleri hayal aleminde yaşayan sol sekterlerdir.
Reformlar için mücadele etmemiş bir işçi sınıfının devrim yapması mümkün değildir.
Bir de tüm mücadeleyi reformların kazanılması olarak görenler var. Onlara reformistler diyoruz. Devrimci sosyalistler ise reformlar için mücadelenin daima ön safında olurlar ama daima daha ileriyi gösterirler. Kendilerini reformlar ile sınırlamazlar.
Günümüzde reform mu, devrim mi sorusu savaşa karşı tutumda ortaya çıkmaktadır.
Bugün bütün dünya emekçileri için temel çelişki Amerika emperyalizminin Irak’ı işgalidir. Bu temel çelişki emekçilerden yana çözülmedikçe, yani ABD Irak’tan kovulmadıkça, bütün dünya emekçileri için koşullar zordur. Reformları kazanmak bile mümkün değildir. Çünkü karşımızda kendisine güvenli saldırgan bir emperyalizm vardır.
Irak direnişinin kazanması durumunda ise zayıflamış bir emperyalizm olacaktır. Bu, bütün dünyada emekçiler için devrimci çözümün kapılarının açılması demektir. Belki bir çok ülkede devrimin subjektif koşullarıyetersiz olacaktır ama mağlup bir emperyalizm bütün ülkelerde devrime olanak sağlayacaktır.
İşte tam da bu nedenle bütün dünyada emekçiler için mücadelenin ana halkası savaşa karşı tutumdur. Irak direnişinin zaferidir.
Irak direnişi kazanırsa Arjantli emekçi de, Koreli’de, Nijeryalı’da kazanma şansını elde edecektir. Tersi durumunda ise yeni liberal saldırı daha da güçlenerek üzerimize gelecektir.
Bizim cevabımız devrim. Bu nedenle Irak direnişini koşulsuz destekliyoruz. Direnişin ayrıntıları ile ilgilenmiyoruz.
Bizim cevabımız devrim. Bu nedenle savaşa karşı mücadele temeldir diyoruz.
Bizim cevabımız devrim ama reformlar için de mücadele diyoruz. Sosyal haklar için de mücadele diyoruz. Ve zaten savaşı kapitalizme bağlayarak, antiemperyalist, antikapitalist bir mücadele sürdürüyoruz. Bu nedenle savaşa karşı gösterilerde “biz anti kapitalistiz” diyor, başka bir dünya istiyoruz.



Laik bir Filistin devleti fikri güç kazanıyor
Ghada KARMI
Filistinlilerle İsrail arasındaki mücadele bugün dünya gündeminin en önemli maddesi durumunda.
Bölgenin istikrarsızlığının başlıca unsuru ve Arap ve İslam dünyansını hareketlendiren bir konu.
Herkes bu sorunun acil bir çözüme ihtiyacı olduğunu biliyor, fakat, kimse sorunu çözemiyor.
1974’den beri önerilen çözümler hep aynı temele dayanıyor; İsrail’in yanı sıra bağımsız bir Filistin devleti öneriliyor.
Filistin devletinin parametreleri hiçbir zaman kesin olarak tarif edilmedi ama ancak geniş bir anlayış birliği oluşuyor. Bu bağımsız Filistin devleti İsrail’in 1967’de işgal ettiği topraklarda oluşacak.
2002’de, ilk kez bir ABD Başkanı bu fikri desteklediğini açıça ilan etti.
Ne var ki bir çok Filistinli (ve giderek çoğalan birçok İsrailli için de) bu çözüm tercih edilmiyor.
1969’da, FKÖ’nün marksist örütlerinden Demokratik Halk Cephesi farklı bir fikir ileri sürmüştü, İsrail’in yerine laik, demokratik ve dinlerine ve entisitelerine bakılmaksızın bütün vatandaşlarına karşı eşitlikçi olacak bir devlet olmalıdır.
Ancak her iki tarafta da çoğunluğun bu fikre karşı çıkması, İsrail tarafından yenilmiş olmak, FKÖ lidrliğinin laik Filistin devleti fikrinden vaz geçerek iki devlet fikrini benimsemesine yol açtı.
Ne var ki bu fikir tamamen ölüp gitmedi, ve son on yılda giderek büyüyenb bir desteğe sahip olmaya başladı.
Son yıllarda tek devlet olasılığını tartışan onlarca makale yayınlandı ve Lozan, Londra ve New Yprk’da bir çok tek devlet fikrini savunan grup oluştu.
Tek bir devleti paylaşma fikri şaşırtıcı olmayan bir biçimde siyonistler tarafından reddedilmekte.
Özellikle İsrail işgali altında yaşayan birçok Filistinli içinde başka nedenlerle tek devlet fikri uygun gelmiyor.
Tek devlet fikrinin iki temel argümanı var, bir taraftan, iki devlet fikri artık pek geçerli değil ve ikinci olarak da, geçerli olsa da istenen bir şey değil.
İsrail’in Filistin topraklarına yerleşimler doldurmasıbir Filistin devletinin gerçekleşmesine olanak tanımıyor. Batı Yakası haritasına kısa bir bakış bile yerleşim yerleri, ara yollar ve barikatlarla duvarı gösterecektir.
Batı Yakası’nın Filistin topraklarında şu anda 400 bin Yahudi var (artı 200 bin Yahudi’de Kudüs’te yaşamakta) ve bölgenin suyunun yüzde 80’i İsrail’e pompalanmakta.
Duvar bittiğindetoprağın yüzde 40’ı o denli parçalanmış ve birbirnden kopuk hale gelmiş olacak ki bu topraklar üzerinde bir devlet oluşturmak imkansız.
1967’den beri bütün İsrail hükümetleri işgal altındaki toprakların yerleşime açılması politikasını titizlikle sürdürüyorlar.
İşte bu nedenle insanlar tek devleti tercih ediyorlar.
İsrail tarafında artık bazıları Yahudi devletinin geleceğinden endişeleniyorlar. Hem ahlaki olarak hem de fiili olarak.
Bunların çoğu İsrail toplumu başka bir halkı ezdiği için yozlaşmaktadır diyor. Ve israile karşı duyulan nefretin birgün onun kurbanlarının elinde yok olmasına yol açabileceğini söylüyorlar.
Böyle düşünenler, şimdilerde Arapların ve Yahudilerin aynı toprakları paylaştığı iki uluslu bir devletten bahsediyorlar.
Bu siyonistlerin toprak hırslarını sınırlayacak olsa da bir Yahudi anavatanının koruyacak bir çözüm.
Ayrı bir Filistin devleti için lojistik bir olasılık göremeyen Filistinliler için de bu çözüm Filistin ulusu için bir temel oluşturuyor.
Ama eğer iki devlet çözümü lojistik olarak mümkün olsaydı da istenir bir şey olmazdı.
Toprağın eşitsiz dağılımına neden olacak (Filistin bölgesi orjinal Filistin topraklarının sadece yüzde 22’si olacak) ve geri dönme hakkı olan bütün göçmenlere yetmeyecek.
Ayrıca etnik ve dini olarak ayrımcı olan ve eski toprak taleplerine ve bu topraklar üzerinde yaşayan yerli halkı cezalandırmayı sürdürecek bir devletin devamına izin verecek.
Filistinlilerin sorunu kaybettikleri toprakları nasıl geri alacakları, göçmenleri nasıl geri getirecekleri ve halkları için nasıl normal bir hayat kuracaklarıdır.
Bunların hiçbiri İsrail siyonist, ayrımcı bir devlet olarak kaldığı sürece mümkün değil.
Tek insani, adil ve pratik olan çözüm toprağı İsrailliler ve bu topraklarda olan Filistinliler arasında bölüştürmek ve aynız amanda yerlerinden uzaklaştırılmış olanların geri dönme hakkının tanınmasıdır.
Bu, bu öneriye karşı çıkanların sık sık iddia ettikleri gibi “İsraillileri denize dökmek” değildir.
Bu talebe karşı birçok iddia ortaya atıldı.
Ne yazık ki, bunların hepsi İsrail’de yaşayan Yahudilerin rüyalarının bozulmadan devam etmesi, ve şu anda güçler dengesinin onlardan yana olması biçiminde özetlenebilir. Bu doğru ama şimdilik.
Laik, birleşik tek bir devlet çözümü ahlaki olarak yaşıyor ve bütün ilkesel öneriler gibi politikanın ve tarihin eğilip büküğlmelerine rağmen yaşamaya devam da edecektir.

Ghada Karmi Filistinli aktivist ve yazardır. Fatmayı Ararken adlı kitabı Türkçe’de Everest Yayınları’ndan çıkmıştır. KARAKEDİ KİTABEVİ’nden alabilirsiniz.