Sosyalist İşçi 226 (29 Ekim 2004)
Sayfa
5:
Kitlelerin kampanyası için
"Bush'a hayır, Irak'ta işgale son!"
Kurulmasının üzerinden yaklaşık bir buçuk yıl geçen Küresel Barış
ve Adalet Koalisyonu (BAK), Türkiye'de emperyalizme karşı mücadelede
önemli adımların atılmasına yardımcı oldu. Toplantılar, afişler,
bültenler, bildiriler, Irak ve Filistin'de gerçekleşen önemli
hadiselere karşı örgütlenen ani eylemler, rozetler, basın açıklamaları,
kitlesel gösterilerle ABD emperyalizmine ve savaşa karşı kızgınlığın
ve bilincin diri tutulmasını sağladı.
Önemli etkinliklere imza attı. 27 Eylül 2003'te Filistin İntifadası'nın
yanında olduğunu merkezi Ankara mitingiyle gösterdi. Mitinge
binlerce savaş karşıtı katıldı.
Mitingden önce, savaş karşıtlarının küresel çapta başlattığı "Cola'ya
Hayır" kampanyasının bir parçası olarak, İstanbul'da Rock'n
Coke festivaline karşı Barışarock etkinliğini örgütledi. Yüzlerce
aktivistin birlikte örgütlediği Barışarock önemli bir yankı uyandırdı.
2003 yılının sonlarına doğru aylar sonra İstanbul'da gerçekleşecek
NATO zirvesine karşı "Gelme Bush" kampanyasını başlattı.
Bu kampanya ile birlikte İstanbul, İzmir ve Ankara'daki BAK örgütlenmeleri
yaygınlaşmaya başladı. Trabzon ve Gaziantep'ten, Tekirdağ ve
Ordu, Bursa ve Balıkesir'e kadar onlarca şehirde BAK etkinlikleri
yapıldı, yerel BAK'lar kuruldu. "Gelme Bush" kampanyasının
uyandırdığı etki başka hiçbir kampanyanınkiyle kıyaslanamaz bir
yaygınlığa ulaştı. "Gelme Bush" konserleri, "Gelme
Bush" afişleri, "Gelme Buhs" rozetleri, gazete
ve televizyonlarda yer alan sayısız "Gelme Bush" eylemleri
NATO'ya ve Bush ve kabinesine karşı, bir dizi kampanyanın arasından
kitlesel bir hareketin örgütlenmesinde belirleyici politik slogan
olarak öne çıktı.
Kuşkusuz böylesine başarılı bir kampanya bir dizi eksikliğe de
sahip olacaktı, nitekim BAK aktivistleri, sık sık eksikliklerin
üzerinde durarak kampanyanın nasıl daha başarılı olacağını aralıksız
tartıştılar. Fakat "Gelme Bush" kampanyasının ortalarına
doğru, bir başka eleştiri biçimi, aslında eleştiri diyemeyeceğimiz
kadar yalan ve küfür dolu olan, hep belden aşağı vurmaya çalışan
bir dizi suçlama dile getirilmeye başlandı. Suçlamalardaki öfkeli
seslenişler, kızgınlığın tonu insanı şaşırtıyor. Savaşa ve işgale
karşı bir kampanyaya, hangi sol zihniyetin böylesine öfkeyle
yaklaşabileceğini düşünmek çok ilginç.
BAK'ın işlediği "suçların" dökümünü vermeye bu sayfalar
yetmez. Belli başlı eleştiri noltaları şunlar: "Batı Avrupa'da
ve ABD'de ortaya çıkan hareketin taklitçisi", "Bush'a
kafayı takmış olduğu için aslında ABD emperyalizminin işleyiş
mekanizmalarının gizlenmesini sağlıyor", "Savaş karşıtlığını
Bush karşıtlığına çevirerek savaşa karşı tepkiyi bir kişinin
üxerinde odaklaştırıyor", "BAK 28 hazirna'da hiçbir
şey yapmadı", "devrimci değil", "Bush'u elbette
desteklemiyor ama Kerry'i destekliyor", "İslamcı gericilere
kucak açıyor", "Soros'tan para alıyor", "Sivil
toplumcu, iktidar perspektifinden uzak". Bunlar arasından
en okkalı eleştiri ise "Yeni Dünya Düzeni'ni örgütsüzleştirme
politikalarına teslim olmuş solcuların garip macerası" şeklinde
özetlenebilecek olanı.
Bu eleştirilerden sadece Bush'la ilgili olanı hakkında görüşlerimi
yazmak istiyorum.
Sosyalistlerin
kampanyası mı?
Bu eleştirilerin iler tutar bir yanı yok! Bunlar zaten eleştiri
de değil. Garip bir sol hezeyanla karşı karşıyayız. Bu hezeyanın
ve BAK'a yönelik ezici çoğunluğu yanlış bilgiye ve yalana dayalı
suçlamaların ise hiç kuşkumuz olmasın ki açıklanabilir çok net
bir nedeni var: Bu neden sol sekterizm!
Marks'ın sekterlere dair çok başarılı bir tespiti var. Bu tespitin
başarısı o kadar yüzyıl sonra BAK'a yönelik eleştirilerin sahiplerini
her yanıyla kapsıyor olması:
"Her sekt, esas itibariyla dinseldir... O (biz buna sekt
diyelim-ŞK)…yürüttüğü ajitasyonun gerçek temelini sınıf hareketinin
gerçek unsurları arasında aramak yerine, sınıf hareketinin izlemesi
gerektiğini düşündüğü belli bir doktriner reçeteyi, kurtarıcı
bir doktor gibi sınıf hareketine sunmak istedi... Sekt, kendi
varlığının meşruluk kaynağını ve önemini sınıf hareketi ile müşterek
olarak paylaştığı şeylerde değil, kendisini hareketten ayırt
eden, artık önemini yitirmiş belli slogan ya da ilkelerde bulur."
Sekterler için kitlelerin ne düşündüğü, bir hareketin aktivistlerinin
kampanyaya başlaması için bir politik tartışmanın içinden süzerek
fikirlerinin önemsendiğinin görülmesi önemli değildir. Önemli
olan sektin ne düşündüğüdür. Kitleler bu düşünceye sahip çıkmazlarsa,
henüz "geri", "hatalı" ve emperyalizmin oyuncağı
olmaya gayet uygun bir konumdadır.
Ürettikleri sloganların ne kadar devrimci olduğu tartışması bir
yana, sloganları rağbet görmediğinde cazibe merkezi olan, geniş
kalabalıklarca desteklenen desteklenen sloganları "mahkum" etmek
için gösterilen çaba, zaman zaman trajediyle komedinin bir bileşkesini
oluşturuyor. "Gelme Bush" sloganını naif ama "NATO'ya
Hayır" sloganını devrimci bulanlar, bir de bir saniye düşünmeden "gelme
Bush" sloganına saldırdıklarında kimin yanına düştüklerini
görebilme melekelerini yitirmeye başlıyorlar. Bush'un gelmesini
isteyenlere bir bakılırsa, "Gelme Bush" diyebilmenin
ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Bunu anlamak aslında zor değil:
Bush'un kendisi, Halliburton gibi dev şirletlerin temsilcileri,
NATO komutanları, Blair ve Recep Tayyip Erdoğan.
Bush ve ABD
emperyalizmi
Bir solcu neden bu gibi şahsiyetlerin yanına düşer? Çünkü bir
kampanya sadece sosyalistlerle, sadece sosyalist sloganlarla
sürmüyorsa ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Tüm dünyada milyonlarca
insanın katil, kadın düşmanı, savaşın sorumlusu, işgalin suçlusu,
yalancı ve petrol ve silah manyağı olduğu konularında hiç tartışmadan
anlaşabileceği Bush'u bir kampanyanın odağına almak, kelimenin
en basit anlamıyla doğru politik kampanya perspektifidir. Çünkü,
doğru politik kampanya perspektifi, sosyalistlerin dışında, savaşa,
işgale öfke duyan geniş halk kitlelilerini harekete geçirmeyi
hedefleyen perspektiftir. "Kahrolsun ABD emperyalizmi" sık
sıkı attığımız soyut bir slogandır. "Gelme Bush" ise,
emperyalizme karşı öne çıkartılan en doğru slogandır. Çünkü geniş
kalabalıklar zaten böyle düşünmektedir. Bush'a nefret kusmaktadır.
Bush nefret edilesi bir ABD başkanı olduğu için değil sadece,
emperyalizmin ABD egemen sınıfı lehine kalıcı hegemonyasını kurmak
için "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesini" üreten şahin
kanadın kurumsal temsilcisi olduğunu bildiği için de Bush'a karşıdır.
Kitle imha silahlarının yalan olduğunu ABD'li yetkililerce itiraf
edilmesinden sonra "sıradan insanlar" ne düşündüler
acaba? İşte sekterler, sıradan insanların düşünemediğini düşünmekle
ünlüdür! Irak bombalanmadan önce harekete geçen milyonlarca insanın
sokakların gücüyle anti kapitalizmden anti emperyalist bilince
doğru dev adımlarla sıçradığı görülemiyor ne yazık ki…
Bush'u karşısına alan sloganların ABD emperyalizminin işleyiş
mekanizmalarını unutturduğunu düşünmek için, Bush'u, Bsuh'un
ABD başkanı oluş biçimini, Bush'un temsil ettiği ABD egemen sınıfını,
Bush'un neden Afganistan ve Irak'a saldırdığını, Bush'un dev
petrol ve silah şirketleriyle kurduğu "politik" bağlantıyı
anlamamış olmak gerekir. Karşımıza tüm vahşetiyle dikilen doktrinin
adı, "Bush doktrini"dir. Bu politik ve askeri saldırganlığı
Bush planladığı için değil, bu planı uygulayacak politik kabinenin
sözcüsü Bush olduğu için. ABD emperyalizminin bir kanadının,
ne baba Bush'a ne de Clinton'a benzeyen, hiçbir uluslar arası
kurumu kafasına takmayan ve küresel hegemonya sorunlarını kendi
lehine çözmek için Birleşmiş Milletleri de NATO'yu da önemsemeyecek
kadar şahin olan bir kabineye ihtiyacı vardı. İşte G. W. Bush
bu kabinenin komutanıdır. Siyaset diye bir gerçek var ve büyük
tekellerin ortakları, süper ordulara komutanlık yapmaya başlamadılar
henüz.
Küresel BAK'ın hemen hemen tüm basın açıklamalarında, ABD'nin "Yeni
Amerikan Yüzyılı Projesi" Afganistan'da ve Irak'ta örneklerini
gördüğümüz gibi, kan, şiddet, bombardırman, işgaller, çocuk ölümleri,
çevrenin imhasını içermektedir " gibi açıklamalar yer aldı.
ABD emperyalizminin kanlı politikaları sloganlarla her zaman
eleştirildi.
Bunu Bush'tan yola çıkarak yapmak, tıpkı "Bush'a hayır" sloganına
karşı çıkanların Bushçu olduğunu savunamayacağımız gibi, ABD
emperyalizmini ılımlılaştırmak anlamına gelmemeli. Milyonlarca
savaş karşıtıyla, üstelik doğru bir slogan etrafında buluşma
isteğiyle açıklanmalı.
Şenol KARAKAŞ