Sosyalist İşçi 226 (29 Ekim 2004)

 

Sayfa 8-9: Orta sayfa

Gazze, Necef, Felluce, Vietnam
IRAK DiRENiYOR

Ağır bir bombardıman, hızlı bir kara savaşı ve kolay bir zafer. Bush ve çetesinin Irak’a saldırırken beklentisi buydu.
Nitekim 20 Mart’ta saldırdılar, Mayıs başında kesin zaferlerini ilan ettiler. Bush Körfeze demirlemiş bir Amerikan uçak gemisine giderek zaferlerini ilan etmişti. Sanki beklediklerinden daha kolay bir zafer kazanmışlardı.
Kitle imha silahları bulunacak, teröristler imha edilecek ve Irak’a demokrasi getirilecekti. Irak halkının kendilerine sevgiyle kurtarıcı olarak kucak açacağını söylüyorlardı.
Ame hiçbir şey bekledikleri gibi olmadı. Irak halkı kısa zamanda ilk direniş eylemlerini başlattı ve direniş giderek yayıldı, güçlendi ve etkisi arttı.
Irak direnişli sadece silahlı mücadele ile de sınırlı değil. Kitle gösterileri de gerçekleşiyor. Ve şurası herkes için çok açık ki Irak halkının büyük çoğunluğu direnişten yana.
ABD ve oluşturduğu koalisyonun işgal güçleri bir yılı aşkın bir süredir zor günler yaşıyor. Hergünyüzlerce noktadan işgal güçlerine saldırılıyor.
Savaş sırasında 85 ABD askeri öldü, direniş karşısında ise bini aşkın ölü verdi ABD.
Amerikan işgal güçlerinin yenilgisi artık açıkça ortaya çıktı. İşgalcilerin bu denli yaygın ve halk desteğine sahip bir direnişi yenmesi mümkün değil.
Sorun artık işgalin ne zaman bütünüyle kırılıp gideceği.
Hemen her kentte direniş var. Önceleri direnişin sadece “Sunni üçgeni” ile sınırlı olduğu söylenmekteydi. Sonra Şiilerin direnişi buna eklendi.
Önce eski Saddamcı güçlerin, Baas militanlarının direndiği söyleniyordu şimdi artık bütün Irak’ın direniş içinde olduğu kabul ediliyor.
İşgalcilerin bir başka iddiası ise direnişin asıl olarak Iraklı olmayan yabancı güçler tarafından sürdürüldüğü.
ABD ordusu bu iddia ile geçen hafta Samarra kentine saldırarak taş üstünde taş bırakmadı. Oysa Samarra’dan, direniş saflarından gelen bütün haberler burada “yabancıların” olmadığı biçmindeydi.
Öte yandan direnişçileri “yabancı” olarak tanımlayan ABD kendisini acaba Irak’ın yerli gücü olarak mı görüyor?
Sonuç olarak, ABD bugün Irak’ta bir yıl öncesinden daha zayıf durumda.
Ancak ABD sadece Irak direnişi karşısında zayıflamış durumda değil. Kurduğu koalisyo-nda zor günler yaşıyor.
İspanya ABD’nin koalis-yonunun İngiltere’den sonra ki en önemli ülkesiydi. Bine yakın İspanyol askeri ABD’nin işgaline destek veriyordu. Bilindiği gibi genel seçimlerde savaş karşıtı hareketin katkısı ile Aznar hükümeti kaybetti ve yerine gelen sosyalistler Irak’tan çekilme kararı almak zornda kaldılar.
Gene Irak’ta çok sayıda askeri olan Polonya’da savaşa karşı muhalefet giderek güçleniyor. Ülkenin cumhuırbaşkanı dahi işgale ortak olunmaması gerektiğini ifade ediyor.
İrili, ufaklı bir çok ülke askerlerini Irak’tan çekiyorlar. Fransa, Almanya, Rusya gibi ülkeler ise zaten en baştan Bush’un savaşına destek vermiyorlar.
Bütün bunların içinde en önemli gelişme belki de 18 ABD askerinin güvenli bulmadıkları için göreve çıkmayı reddetmeleri.
Bu belki de büyük bir gelişmenin ilk adımı.
Vietnam’da da ABD’nin yenilgisinde, ABD ordusu içindeki isyana varan direnişin büyük katkısı olmuştu.
Irak direnişi şimdi daha büyük bir uluslararası destek bekliyor ve bunu hak ediyor.
Irak direnişi daha şimdiden Amerikan emperyalizmin zayıflatarak, ABD’nin Suriye ve İran’a saldırısını geciktirerek ya da durdurarak ne denli önemli bir işleve sahip olduğunu gösterdi.
Direnişin kazanması Afrika’dan, Asya’ya, Latin Amerika’dan diğer Ortadoğu ülkelerine kadar dünyanın her yerinde ezilenlerin zaferi olacak.


Vietnam savaşında ABD ordusu
Bir yandan uluslararası savaş karşıtı hareket, diğer yandan da Amerika’daki savaş karşıtı hareket kısa zamanda etkisini ABD ordusu üzerinde göstermeye başladı.
Amerikalı gençler baştan savaşa gönüllü olarak giderken sonunda ABD zorunlu askerlik koymak zorunda kaldı.
Vietnam savaş boyunca 206bin Amerikalı genç Federal mahkelemelere askere alınmayı reddetmek için başvurdu.
1968-75 arasında 93 bin asker firar etti. Mahkemelere baş vurarak askere gitmemek isteyenlerin çoğu üniversite öğrencisiydi. askerden firar edenlerin ise yaklaşık yarısı az eğitimliydi. Onlar askere gitmeme olasılığı olmayan işçi sınıfından gençlerdi.
Öte yandan devriyeye çıkan Amerikan askerleri Vietnamlılarla savaşmak yerine kendi subaylarına ateş açmayı tercih ediyorlardı. En iyimser tahminle Vietnam Savaşı boyunca 1.000 Ameriakn subayı kendi askerleri tarafından vurularak öldürüldü.

AMERİKAN SAVAŞI VİETNAM 1960-75, Jonathan Neale,
KARAKEDİ KİTABEVİ’nden alabilirsiniz


Felluce ile tanışın
Asia Times gazetesi yazarlarından Nir Rosen geçen ay Felluce’ye gitti. Aşağıda Asian Times’da yayınlanan 7 günlük yazı dizisinden kısa bölümler bulacaksınız.
l Felluce daima biraz farklı bir kenttir. Dini tutuculuğun yanı sıra güçlü aşiret ilişkileri ve Saddam’a şiddetli bir bağlılık bu kentin karakterini oluşturuyor.
Bugüne kadar Felluce’e 5 değişik Amerikalı general saldırdı. Hepsi de başarısız oldu.
l Birçoklarına göre 300 bin kişilik Felluce’de Saddam’ın yandaşları kendi kenti Tikrit’ten bile daha fazla.
Felluce çölün ortasına Fırak nehri üzerindeki en önemli köprü. Önemli bir kaçakçılık merkezi.
Saddam döneminde Felluce’nin neredeyse otonom bir konumu vardı.
ABD askerlerininşehre girmesiyle direniş başladı.
l 29 Mart günü ABD askerlerinin bir okulu işgal etmeleri üzerine başlayan bir gösteriye işgalciler ateş açınca 17 gösterici öldü. İki gün sonra ABD askerleri 3 kişiyi daha öldürdüler.
31 Mart’ta 4 ABD’li mütahit öldürüldü. Bunun üzerine ABD ordusu initikam için kanlı bir saldırıya geçti. Güğnler süren çatışmaların sonunda Felluce halkı ile ABD işgal güçleri arasında anlaşma yapıldı. ABD’ye göre onlar zafer kazanmıştı, Fellucelilere göre ise halk kazanmıştı.
l 4 Amerikalı mütahidin arabasının havaya uçurulmasından sonra eskiden Habbaniye denen ve şimdi Filistin’de İsrail tarafından öldürülen Şeyh Ahmed Yasin caddesi olan yolda ii bulmak için bekleyen işsizler ölen Amerikalıların vücutlarını parçalamışlardı.
Kızgın, işsiz ve aç olan bu genç insanlar işgalciye öfke duyuyordu. Ve bunu korkunç bir biçimde gösterdi.
l Amerikalılar için Felluce son derece önemli. Çünkü kent Bağdat’la dünyanın arasında ki tek bağlantının üzerinde.
ABD’nin bütün israrına rağmen şehir Direnişin kontrolünde.
l ABD ordusunun Felluce’den çekilmesi üzerine Şehrin dığında bir şiir günü düzenlendi.
İşgalin, direnişin, çatışmaları arasında şiirler okundu.
l Felluce direnişinin liderleri çözümün halkı temsil eden bir ulusal hükümet olduğunu söylüyorlar.
l Felluce direnişi ve sonunda ABD ordusunun çekilmesi bu şehri bütün Irak için bir model haline getiriyor.
Şehir direniş tarafından yönetiliyor. Direnişin farklı parçalkarı var ama hepsi bir arada duruyor.
l Direnişin önderleri elektrik ve suyun olmadığını anlatıyorlar. Okullar ve hastaneler çalışmıyor. Kanalizasyon sisteme ölmüş durumda.
l Camiler tartışma merkezleri durumunda. Camilerden cihad çağrısı yapılıyor.
l Baas partisi silah dağıtıyor. Hemen herkesin evinde silahı var.
l Direniş liderlerine gene ABD askerileri ile çatığır mısınız diye sorulduğunda, “evinize biri saldırırsa ne yaparsınız” diye cevap veriyırlar.



HABERİN ARKASI
Oyum olsaydı, Nader'e verirdim!


İlginçtir, "demokratik dünyanın öncüsü" Amerika, Batı dünyasında demokratik olmaktan en uzak ülke.
Batı ülkelerinde, genel olarak, bir burjuva partisi vardır, egemen sınıfı doğrudan temsil eder, bir de Lenin'in ifadesiyle "burjuva işçi partisi" vardır, parlamenter sınırlar içinde de olsa işçi sınıfının çıkarlarına daha duyarlıdır, sendikalarla yakın ilişkisi vardır, üyelerinin sınıf tabanı diğer partiden farklıdır.
Amerika'da ise, iki parti var, ikisi de doğrudan büyük sermayenin partisi. Demokrat Parti "daha az kötü" görünür (bu da sadece 1930'lardan bu yana böyledir, daha öncesinde Demokrat Parti köleliği savunan parti olmuştur), ama her ikisi de doğrudan egemen sınıfın çıkarlarını temsil eder, mali desteğini ve üyelerini bu sınıftan alır. Toplumun büyük çoğunluğunu (sözde bile olsa) temsil eden bir parti yoktur. Bu nedenledir ki zaten, Amerika'da seçimlerde oy kullanma oranı tüm Batı ülkelerindeki en düşük orandır; toplumun yarıdan fazlası, doğal olarak, kendi taleplerinin temsil edilmediği seçimlerde oy kullanmaya gerek görmez.
Dahası, bu iki parti, bildiğimiz anlamda parti bile değildir. Yerel birimleri, parti mekanizmaları, parti içi demokratik bir yaşam, kongreler, karar organları yoktur. Her iki parti de sadece seçim anlarında ortaya çıkar, cumhurbaşkanı veya valiyi seçtirtir, sonra evine çekilir. Seçilen kişi üzerinde partinin hiçbir yaptırımı, kontrol mekanizması yoktur. Tony Blair ise, örneğin, her yıl parti kongresinde parti üyelerine hesap vermek, parti siyasetlerini oya sunmak zorundadır.
Bütün bunlara rağmen, Amerikan solu onyıllardır Demokrat Parti'ye oy verir, onun kazanması için çabalar. Nedeni, İkinci Dünya Savaşı sonrasında McCarthy'nin komünist avcılığı ve Taft-Hartley sendika yasaları yoluyla kafası koparılan örgütlü işçi sınıfının ve solun zayıflığıdır. Kendi siyasi temsilcilerini yaratamayan işçi sınıfı, egemen sınıfın ehven-i şer partisini desteklemek zorunda kalmıştır.
Bu seçimlerde de, solun önemli ve güvenilir isimleri, Noam Chomsky, Howard Zinn, Michael Albert ve Nation dergisi yazarları, John Kerry'ye oy verme çağrısı yapıyorlar. Kerry'yi beğendikleri için değil, çok haklı olarak Bush'un yenilmesinin hem Amerika'daki hem tüm dünyadaki savaş karşıtı hareket açısından çok önemli olduğunu düşündükleri için.
Haklılar, Bush'un zaferi hareket için müthiş bir moral bozukluğu yaratır. Ama ya Kerry'nin zaferi? Kendisi söylediği için biliyoruz ki, Kerry Irak'tan çekilmeyecek, hatta kendini kanıtlamak için büyük olasılıkla işgali sertleştirecek. Açık ki, hem Irak halkı açısından, hem dünya savaş karşıtları açısından, Bush ile Kerry arasında bir fark yok.
Ama Amerikan solunun geleceği açısından, birkaç yıldır yükselmekte olan neoliberalizm karşıtı, savaş karşıtı hareket açısından, Demokrat Parti'nin kuyruğundan kopup bir an önce kendi alternatifini yaratmaya başlamak canalıcı bir öneme sahip. Bu alternatifi (şimdilik) Ralph Nader oluşturuyor. Sosyalist değil elbet, ama neoliberalizme, büyük sermayeye ve savaşa karşı. Hareketin burjuva partilerinden kopuşunun bir ilk adımı. Atılması gereken bir adım. Oyum olsaydı, Nader'e verirdim.
Roni Margulies


Avrupa Sosyal Forumu
19-20 Mart’ta eylem
Emperyalizmin Irak’ı işgali Londra’da toplanan Avrupa Sosyal Forumu’nun en çok tartışılan konusuydu.
Hemen hemen her konunun tartışılmasında Irak direnişi öne çıktı. Konuşmacılar tartıştıkları konularla savaş arasında çok önemli bağlantılar kurdular.
Çok sayıda konuşmacı ise Irak direnişine koşulsuz destek verilmesinin gereğini güçlü bir biçimde vurguladı.
Sosyal Forum’un sonunda gerçekleşen yürüyüş ise hemen hemen bütünüyle savaşa karşı bir hava içinde geçti.
Saatlerce süren yürüyüşte onbinlerce insan savaşa karşı, işgale karşı sloganlar atarak Irak direnişinden yana olduklarını vurguladılar.
Avrupa Sosyal Forumu’nun ardından toplanan savaş karşıtları platformundan ve sosyal hareketler platformundan çıkan bir karar ise Amerikan emperyalizmin Irak’a sladırısının yıldönümü olan 19-20 Mart günlerinin uluslararası eylem günü olarak kabul edilmesiydi.