Sosyalist İşçi 228 (9 Aralık 2004)
Sayfa
6-7: Orta sayfa
Amerika Irak'ta hakim değil!
“Orası olağan bir yer değil. Sonuçta Irak'taki direniş dört dörtlük
organize, tek bir liderliği olan bir direniş değil.
Direnişin kirlendiğini söylemek bana biraz kolaycılık gibi geliyor.”
Arife Köse Filistin’den yeni dönen gazeteci Mete Çubukçu ile görüştü. ABD’nin
Irak’a saldırısı sırasımda Irak’ta da bulunmuş olan Mete Çubukçu’nun “Bizim
Filistin” adlı bir kitabıgenişletilmiş olarak yeniden yayınlandı. Arife
Köse Mete Çubukçu ile Filistin ve Irak üzerine konuştu.
Halk Arafat'ın ölümünü nasıl karşıladı? Gerçekten televizyonlardan
gördüğümüz gibi Arafat bütün Filistin direnişinin tek temsilcisi olarak
görülüyor mu?
Arafat'ın cenaze törenine katılım gerçekten çok yüksekti. Ve bunların belki
yarısı Arafat'ı eleştiriyordu. Bence bu iki noktayı ayırmak lazım, yani
Arafat'a duyulan sevgi, onun bu hareketin simgesi olması, bu hareketin
onunla birlikte bu olumlu anlamıyla noktalara gelmesi başka bir şey.
Onu, çevresini, politik yolsuzlukları, anti-demokratik uygulamaları eleştirmek
başka bir şey. Ama Arafat Filistin'de kendisini seven sevmeyen herkes için,
buna Hamas'ı da katıyorum, tek liderdi.
Arafat'ın ölümü Filistin Kurtuluş hareketi üzerinde nasıl bir etki yaratacak?
Mesela Hamas'ın bundan sonraki tutumu ne olacak?
Ben Filistin kurtuluş hareketinin bir çıkmaza gireceğini düşünmüyorum.
Tabii ki yalpalamalar olabilir ama bunlar doğal.
Arafat'ın ölümüyle birlikte "demokratikleşme" sürecine girilecek
bence. Mesela ilk defa El Fetih içinden iki aday çıkıyor.
Önümüzdeki yıl El Fetih kongresi yapılacak. Hamas'ı ise ayrı bir yere koymak
lazım.
Arafat Filistin toplumunun her şeyiydi, ama hareketin her şeyi değildi,
El Fetih'in de her şeyi değildi. Bazen hareket Arafat'ın denetiminden çıktı.
Hamas ise hem toplumsal tabanı, silahlı mücadeleyi tercih etmesi, bu toplumsal
tabanla kurduğu ilişkiler, talepleri açısından ayrı bir yerde duruyor.
Örneğin Hamas cami ve okul yönetimlerinde söz hakkı istiyor. Hamas belki
Oslo'yu kabul etmedi, ama daha çok İsrail'i suçlayıp Arafat'ın üzerine
gitmedi. Ayrıca Gazze'de El Fetih ile beraber mücadele ettiler.
Sizce Filistin'de daha radikal çıkışlar olabildi mi?
Çok radikal çıkışların olabileceğini düşünmüyorum.
Hamas bile 1967 öncesi sınırları çerçevesinde Gazze ve Batı Şeria'da kurulacak
bir Filistin devleti için on yıllık ateşkes ilan edebileceğini açıkladı.
Bu çok gerçekçi görünmüyor ama, önemli olan Hamas'ın bunu dillendirmiş
olması. Çünkü aslında Hamas Ürdün'den Akdeniz'e kadar uzanan bir Filistin
devleti istiyordu.
FKÖ'de Hamas'ı siyasi sürecin içine çekmeye çalışıyor. Hamas aday göstermeyeceğini
açıkladığında, gittiler ve en azından ara kadrolar için aday göstermelerini
istediler. Tabi bu hemen Hamas silahlarını bırakacak anlamına gelmiyor.
Sizce Filistin'de iki devletli çözüm mümkün mü?
İdeal olanı bu tabii ki ama oradaki insanlar bunun olabileceğine inanmıyorlar.
İsrail ve Filistin halkı arasında hem fikir hem de gönül bağları tamamen
kopmuş durumda. Bence olabilecek olan aynı topraklarda, yan yana iki ayrı
devletin olması.
Seçime girecek adayları siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Aralarında nasıl
bir fark var?
Bence büyük olasılıkla Mahmud Abbas seçimi kazanacak.
Kendisi Oslo sürecinde de bulunmuş birisi. Fakat İsrail'in dediği gibi
ılımlı değil, yani pazarlık yapma yeteneği olan birisi. Zaten sonuçta,
masaya oturduğunda bu tür liderler arkalarındaki halkı düşünmek zorundalar.
Sonuçta Mahmud Abbas eski yönetimi temsil eden bir isim.
İkinci aday ise Mervan Barkuti.
Bence Barkuti İkinci İntifada'nın tek temsilcisi, tek lideri. Zaten şu
anda hapiste. Fakat Filistin halkı daha tecrübeli olanı, masada pazarlık
yapma deneyimi ve gücü daha fazla olanı seçecektir.
Ama Abbas'ın işinin kolay olduğunu düşünmemek lazım. Çünkü attığı her adımda
büyük eleştirilerle karşılaşacak.
Buradan Irak'taki seçimlere geçersek, Irak'ta seçim yapma koşulları var
mı sizce?
Seçimler olabilir ama, tabii ki saçma sapan bir seçim olacak.
Seçimleri ekmek karnesine dayanarak yapmayı düşünüyorlar. Hiçbir yerde
sayım yapılmış değil.
Güneyde, Şii bölgesinde belki seçim yapılabilir ama, orta bölgede, Sünnilerin
olduğu yerde bu mümkün değil. Bunun alt yapısı yok.
İnsanlar hem sandık başına gitmeye korkacaklar hem de büyük bir çoğunluğu
seçimi protesto edecekler.
Şiiler seçim yapılmasını istiyorlar. Zaten bütün Şiiler tek liste çıkarıyorlar.
Ahmet Çelebi bile Sistani'nin listesinden girecek. Böylece 275 sandalyenin
145'ini almayı garanti altına alıyorlar ki bu Şiiler için müthiş bir şey.
Sünniler işgal koşullarında seçim yapılamaz diyerek boykot ediyorlar. Kürtler
de seçim yapılmasını istemiyorlar ama onlar politik bir tavırdan çok kış
koşullarını bahane olarak gösteriyorlar.
Tabi bir de işin şu boyutu var, Şiiler seçilse bile seçimden sonra Amerikalılar
ile birlikte çalışmak zorunda kalacaklar.
Peki Amerikalılara git diyebilecekler mi? Diyemeyeceklerse nasıl çalışacaklar?
Dolayısıyla başka bir çelişki ortaya çıkacak.
Amerikalılar her yerde egemen mi?
Kesinlikle hakim değiller. Hiçbir yerde rahat değiller. Sadece kendilerini
korumaya çalışıyorlar.
Herhangi bir düzen kurabilmiş değiller. Bu yüzden zaten seçim sırasında
ek asker göndermeyi düşünüyorlar.
Sadece Kürt bölgesinde biraz daha rahatlar. Güneyde hiçbir hakimiyetleri
yok, Oraya tamamen Şiiler hakim.
Denetimi ancak Felluce'ye yaptıkları türden saldırılarla sağlayabiliyorlar.
Fakat onda bile tam olarak başarılı olamıyorlar.
Amerika gibi askeri gücü tartışılmaz olan bir ülke bunu neden yapamıyor?
Bence Irak'ta olanlar bir işgalin sadece askeri güçle başarılamayacağının
iyi bir göstergesi.
ABD üç hafta içinde Irak'ı işgal etti, üzerinden neredeyse iki yıl geçti,
hala bu işgali oturtamadı.
Çünkü Amerika bütün propagandasına rağmen insanları ikna edemiyor. Hem
Irak halkı hem de dünya kamuoyu Amerika'nın Irak'a aslında neden gittiğini
biliyor.
Ayrıca Irak halkı direniyor. Belki herkes silahla direnmiyor, ama mesela
Amerikalıların söylediklerini yapmıyor. Herhangi bir şehre girdiğinde Amerika
hiçbir destek görmüyor.
Peki siz Irak'a rahat girebiliyor musunuz?
Artık giremiyoruz. Ben en son Temmuz'da gittim.
O dönemde gazetecilerin, yabancıların kaçırılması olayları yeni başlamıştı.
Bağdat'ta hemen hemen hiç gazeteci yoktu. Yollar güvenli değildi. Şu anda
da gazeteciler için çok tehlikeli. Bu yüzden ben şahsen gitmek istemiyorum.
Ayrıca tehlikeli olmasının ötesinde zaten gazetecilik yapamıyorsunuz.
İliştirilmiş gazetecilik denen bir olay var zaten değil mi?
Evet, iliştirilmiş gazetecilikte, Amerikan ordusunun bir bürosuna başvuruyorsunuz.
Haber yapmak istediğiniz bölgeyi söylüyorsunuz. Onlar sizi bir birliğin
yanına veriyorlar ve siz o birlikle beraber gidip haber yapıyorsunuz.
Bir sözleşme imzalıyorsunuz. Ve ancak o sözleşmenin sınırları çerçevesinde
görüntü çekebiliyorsunuz ve yazabiliyorsunuz. Ondan daha fazlasını söylemeniz
yasak. Dolayısıyla her şeyi bir Amerikalı'nın gözüyle görmek zorundasınız.
Ben bunu tek başına bir yöntem olarak eleştiriyorum. Bunun karşısında bağımsız
gazeteciler olsaydı belki kabul edilebilirdi, ama yok.
Ben hala oraya giden "iliştirilmiş" gazetecilerden birisinin,
bir daha Irak'a girememeyi göze alıp gerçekten olan bitenleri anlatmasını
bekliyorum.
Özellikle Türk kamyon şoförlerinin öldürülmeye başlanmasının ardından
Irak'taki direnişin ahlaklı olmadığı yönünde bir tartışma başladı. Siz
bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bizim kamyon şoförleri Amerikalı askerlere uçak benzini, prefabrik ev ve
gıda taşıyorlar. Dolayısıyla Irak halkı da onları işgalin işbirlikçileri
olarak görüyor.
Tabii bunlar olmasa iyi olur. Ama Irak'ta sadece Türk şoförler öldürülmüyor,
başka yabancılar da öldürüldü şimdiye kadar.
Ama bence şunu bilmek önemli, Irak'ta bir savaş var, işgal var. Orası olağan
bir yer değil.
Sonuçta Irak'taki direniş dört dörtlük organize, tek bir liderliği olan
bir direniş değil. Direnişin kirlendiğini söylemek bana biraz kolaycılık
gibi geliyor.
Bush'un yeniden seçilmesi Irak'ta nasıl bir etki yarattı?
Bu konuda çok kesin verilere sahip değilim, ama özellikle Amerikan askerleri
üzerinde kötü bir etki yarattığını düşünüyorum.
Çünkü aslında askerlerin hepsi Irak'tan ayrılmak istiyorlar. Peki Bush
seçilmeseydi Amerika Irak'tan çekilecek miydi diye sorabilirsiniz. Tabii
ki hemen çekilmeyecekti. Fakat oradaki askerler Bush'un yeniden seçilmesinin
ardından bu işin daha uzun süreceğini ve daha kanlı olacağını biliyorlar.
Zaten bugüne kadar yaşanan sürecin askerler üzerindeki psikolojik ve fiziksel
etkileri korkunç boyutlarda. Çünkü askerler korkuyorlar, kendilerini güvende
hissetmiyorlar.
Peki bu işgal nasıl sona erecek mi, erecekse bu nasıl olacak?
Ben bu işgalin çok kısa sürede biteceğini düşünmüyorum. Amerika Irak'tan
kolay kolay çekilmeyecektir. Ama bu olacaksa bile bence, öncelikle Amerikan
halkının tepkisini göstermesiyle olacak, ya da en azından öyle olmalı diye
düşünüyorum.
Bu yazıyı tamamlamak için sayfa 8’de “Asker aileleri örgütleniyor” başlıklı
yazıya bakın.
İşgalden daha fazla acıyı ne verebilir ki?
İki hafta önce
Ahmet İnsel Radikal 2’de yayınlanan bir yazısında “İşgale karşı direnişin
meşruiyeti değil bugün sorguladığımız. Bu direnişin, ne adına olursa olsun,
kullandığı araçların vahşeti, insanlık dışına çıkma rahatlığı. İşte bu,
bugün, işgal kadar, hatta ondan daha fazla acı veriyor. Daha fazla acı
veriyor, çünkü insanlık dışı eylemlere insani değerler adına karşı çıkan,
direnen, ona karşı verdiği mücadelede, velev ki savaş gibi pis bir işe
girişmek zorunda kalsa da, bu değerlerden taviz vermeyen geleneğin can
çekiştiğini görüyoruz” diyor.
İnsel’e göre direnişçilerin kullandığı yöntemler bizi direnişi destekleyemez
hale sokuyor. İnsel’in bu tutumu oldukça yaygın. Birçok sosyalist İnsel’in
bu görüşlerini paylaşıyor.
Hindistanlı yazar Arundhati Roy ise şöyle yazıyor: “Irak direnişi İmparatorluğa
karşı en önde savaşıyor. Dolayısıyla onların savaşı bizim de savaşımız.
“Birçok direniş hareketi gibi farklı grupları içeriyor. Eski Baascılar,
liberaller, İslamcılar, eski tutumlarından vaz geçmiş işbirlikçiler, Komünistler,
vs. Tabii ki oportünizm, yerel rekabet, demogoji ve suçla dolu. Ama eğer
sadece saf olan hareketleri destekleyeceksek bizim saflığımıza uygun direniş
hareketi yok.
“Bu, direniş hareketlerini eleştirmeyelim demek değil. Çoğunda demokrasi
yok, ‘liderleri’ putlaştırılıyor, bir vizyonları yok. Ama en önemlisi çoğu
baskı altında ve yeterli kaynakları yok.
“Irak direnişi nasıl laik, feminist, demokrat ve şiddet kullanmayan yöntemlerle
mücadele edebilir diye reçeteler yazmadan önce, kendi tarafımızda, ABD’nin
ve müttefiklerinin Irak’tan çekilmesi için mücadeleyi yoğunlaştırmalıyız.”
Roy, öok haklı. Bütün kurtuluş hareketleri hemen hemen aynı sorunlarla
karşı karşıyadır. Hepsi parçalanmıştır, çeşitli kanatları içerir ve en
önemlisi emperyalist, işgalci saldırıya karşı savaşmaktan soluk alacak
olanakları yoktur. Direniş hareketlerine dışarıdan bakanların görevi bu
hareket içinden cımbızlayarak olumsuzlukları bulmak ve “ah ne kötü, ne
kötü” diye hayıflanmak değil, tam tersine kendi ucumuzdaki mücadeleyi yükseltmektir.
Irak direniş hareketi içindeki her türlü olumsuzluğu görenler işgale karşı
kendi ülkelerindeki savaş karşıtı hareketi ne kadar güçlü bir biçimde inşa
ederlerse o kadar başarılı bir katkıda bulunmuş olurlar ve eleştirdikleri
eksikliklerin ortadan kalkmasına yardımcı olmuş olurlar.
Öte yandan Irak direniş hareketi çok yaygın. Bir yandan yaygın bir sivil
direniş var. Her gün sayısız kentte sayısız gösteri olmakta. Zaman zaman
bu gösterilere yüzbinler, milyonlar katılıyor.
Irak direnişi yüzlerce kentte silahlı olarak direniyor. Dişini tırnağına
takmış. Ve bu arada kimi unsurlar (direnişçi mi yoksa mafya mı, tam belli
değil) vahşi işler yapıyor. Birileri esir kampları oluşturmuş. B unlar
kötü ama acaba bütün hareketi bağlar mı?
Gazeteci Robert Fisk örneğin Margaret Hassan’ın öldürülmesi olayına bakarak
bunun büyük olasılıkla Başbakan Allawi tarafından örgütlenmiş olabileceğini
ifade ediyor. Felluce’nin birleşik direni,ş güçleri Hassan’ın serbest bırakılmasını
isterken, Bağdat’ta direnişçiler sokak gösterileriile aynı talebi öne sürerken
Margaret Hassan’ın öldürülmesi sadece Felluve’yi imha etmek isteyenlerin
işinme yaramaktadır. Batı’daki desteklerini arttırmak için.
Felluce’de direnişçilerin olduğu iddiası ile esir kamplarını yayınlayan
televizyonlar aynı anda Allawi’nin Felluce’de hiç sivil ölmedi açıklamasını
da yayınlamaktaydılar.
Bu nedenlerle Irak direnişini eleştirirken daha dikkatli olmak gerekir.
Ahmet İnsel ve Irak direnişine karşı eleştirel olanlarelbetteki Irak’ın
işgaline de karşı çıkıyorlar. Ancak İnsel “insani (...) değerlerden taviz
vermeyen geleneğin can çekiştiğini görüyoruz” derken aceleci davranıyor.
Irak direnişini biraz CNN, ABC, Fox TV’ye benzer bir ağızla, kolayca eleştiriyor.
F.
ALOĞLU