Sosyalist İşçi 228 (9 Aralık 2004)
Sayfa
9:
Emeğin yeni bir politik sese ihtiyacı var
Son 15 yıldır sol hareket Türkiye’de gerilemektedir. Bu gerileme sosyal
demokrasiden başlayarak daha sola kadar uzanan bütün bir hareketi kapsamakta.
Her seçimde istisnası bir biçimde sol bir öncekine göre daha kötü bir sonuç
almakta. Sola bakan, solu umut olarak görenler azalmakta.
Sosyal demokrasi kadar sosyalist solun oyları da düşmekte.
Kimileri sosyalistler için seçimler önemli değildir diyebilir.
Öncelikle, iktidara gelme aracı olarak seçimler önemsiz olabilir ama gücünü
sınama açısından önemlidir. Bu nedenle değil mi ki hemen her sosyalist
grup olanak bulduğu an seçimlere katrılmaya çalışmaktadır. Son derece küçük
sosyalist gruplar dahi seçimlere katılmanın araçlarını oluşturmaya çalışmaktadır.
Seçimlere katılmakta gösterilen bu heyecanın başlıca nedeni, seçimlerin
geniş ve oldukça özgür bir propaganda olanağı vermesi.
Ne var ki bütün bu grupların aldıkları sonuçlar açıkçası felakettir. Son
yerel seçimlere katılan bir sosyalist grubun bağımsız adayının İstanbul’un
bir seçim bölgesinden aldığı 100’ün altındaki oyu başarı olarak görmeye
çalışması, ya da bir başka partinin oyları her iki seçimde de binde 2 olmasına
rağmen bu kez başarı olarak görmeye çalışması, ceya ÖDP’nin oylarında büyük
bir düşüş olmasına rağmöen Hopa belediyesini kazanmış olması, bütün bunlar
sonuçların felaket olduğunu gösteriyor.
Son olarak ise, 3 Kasım fenel seçimlerine kurulan, ÖDP ve sosyal demokrasiyi
içermeyen seçim bloüu, ardından, yerel seçimlerde kurulan ve bu kez ÖDP
ve sosyal demokrasiyi de içeren seçim bloğunun aldığı sonuçlar, en baştan
yaptığımız tesbitin ne denli doğru olduğunun belki de en somut kanıtlarıdır.
Her iki seçim ittifakı da Kürt hareketine rağmen ağır yenilgiye uğramıştır.
Seçimleri bütünüyle küçümseyen, hiç bir seçime katılmayan ve hatta belki
de boykot çağrısı yapan sol için de durum başarılı değil. Bunun için de
çeşitli kitle eylemlerine ve bu eylemlerdeki solun gücüne bakmak yeterli.
Son olarak 20 Kasım eyleminde en büyük sol kortejin 5-600 kişi olması,
bütün solun 100 bin kişide sadece 2 bin kişi olması yeterli değil mi?
Veya son 1 Mayıs gösterisinin cılızlığı sollun durumunu anlat mıyor mu?
Sosyalist İşçi gazetesi solun güç kaybettiğini sürekli anlatır. Çünkü önce
durumu net bir biçimde görmek gerekir. Güç kaybediyoruz.
Sonra, ndenelerini aramak gerekir.
Sol neden geriliyor?
Solun gerilemekte olmasının en önemli nedeni 1989’da olanı kavrayamamış
olmasıdır.
1989’da yıkılan duvarı hala burjuvazi ile aynı ağızdan sosyalizmin yıkılışı
olarak görenler, yıkılanın ne olduğu konusunda bir sıçrama yapamayanlar,
son tahlilde yıkılanı sosyalizm olarak anlatanlardır. Yıkılan SSCB’yi,
Gürcistan’ı, Doğu Almanya’yı, Bulgaristan’ı, General Jaruzelski’nin Polonya’sını
sosyalizm olarak anlatmaya devam ederseniz, hala yaşayan Küba veya Kuzey
Kore’yi sosyalizm olarak anlatmaya devam ederseniz, “ama sağlık sistemi
parasız” diye Küba’yı savunmaya çalışırsanız, sosyalizmin gelişme şansı
olamaz.
Solun gerilemesinin tamamlayıcı bir nedeni ise kısaca sekterliktir. Yanlış,
emekçi yığınlardan uzak bir dünya özlemini sosyalizm diye anlatan bir sol
bir de bütün gelişmelerde sekter bir tutuma sahip olunca emekçi yığınlardan
iyice kopmaktadır.
Her olayda sadece partisini, örgütünü öne çıkarmaya çalışan, hareketi inşa
etmeyi, genişletmeyi hemen hemen hiç düşünmeyen bir sol sonuç olarak daralmaktadır.
Artık, 10-15 kişilik “basın açıklaması eylemleri” kabul görür oldu. Geçenlerde
altı parti ve IHD’nin ortak basın açıklamasına 23 kişi katıldı. Bu altı
parti içinde adı olmayan DSİP, 2 kişilik katılımıyla DEHAP’dan sonra ki
büyük gruplatdan birisini oluşturmaktaydı!
Sendikalar ve kitle örgütleri
Solun gerilemekte olduğunun en çarpıcı bir diğer örneği ise sendikalar
ve kitle örgütlerindeki durumdur.
Sol siyasetin yanı sıra solun etkin olduğu sendikalar ve diğer kitle örgütlerinde
zor günler yaşanmaktadır.
İşte KESK. Giderek harekete geçirebildiği emekçi sayısı düşmektedir. Bir
çok eyleme katılımı son derece küçüktür. İşte DİSK. Kimi sendikaları ve
şubeleri sağın eline geçerken eyleme katabildiği gücü varla yok arasındadır.
Diğer kitle örgütlerinde de hemen hemen aynı gözlemi yapabiliriz.
Bu gerilemenin de asıl nedeni var olan soldur. Emekjçi yığınlarda uzak
bir sosyalizm propagandası ve sekterlik sendikaları ve bütün diğer az ya
da çok etkin olunan örgütlenmeyi güçsüzleştirmektedir.
Emekçi örgütlenmeleri güç kaybederken elbette solda daha hızlı güç kaybetmektedir.
Memurlar için çıkarılan güdük sendika yasasının çıkışına direnemeyen KESK,
bugün de Eğitim-Sen’in kapatılmasına direnememektedir. Aynı şekilde kamu
personel yasasına karşı da tüm sendikal hareketin bir direniş gösterdiği
söylenemez.
Bütün bu gerilemelerde solun her türlü sendikal örgütlenmeyi dernek gibi,
ya da sol örgütler gibi ele alması etkindir.
Günlük mücadelenini küçümsenmesi ve yerine soyut bir “siyasal mücadele”
kavramının geçmesi, “siyasal mücadele”nin ise çarpık sosyalizm anlayışının
anlatılması olarak kavranması emekçileri soldan, solun etkin olduğu her
türlü örgütlenmeden uzaklaştırmaktadır.
Hareketin
gerçek boyutları
Oysa, Türkiye’de sosyalist hareketin içinde olduğu durumdan tamamen farklı
boyutlarda bir hareket var. Her yerden fışkırıyor.
Savaş karşıtı hareketin gösterdiklerine geçmeden, kısaca GDO’ya Hayır Platformu’na
değinmek istiyorum.
Bu Platform kurulmasından çok kısa zaman sonra yaptığı ilk kampanyasında
bir ay da 80 bin imza topladı. sadece bu bile hareketin gelişmeye,örgütlenmeye
ne denli hazır olduğunu göstermekte. Ayrıca artık çok sık bir biçimde çeşitli
konularda kampanyalar, koalisyonlar, platformlar kurulduğunu görüyoruz.
Hızlı bir örgütlenme ve mücadeleye çok çeşitlia lanlarda atılım var.
İnsanlar soldan umudu keserek kendi başlarına yeni mücadele alanları ve
bu alanlara dönük örgütlenmeler oluşturuyorlar.
Savaş karşıtı hareket ise başlı başına önemli bir olay.
Bilindiği gibi, savaş karşıtı hareketin bütün eylemleri beklendiği kadar
büyük olmadı. Çeşitli ülkelerde çok daha büyük savaş karşıtı gösteriler
olurken Türkiye’de göreceli olarak daha küçük eylemler oldu.
Bunun da başlıca nedeni var olan sekter soldur. Savaş karşıtı örgütlenmeleri
bile “sivil toplum örgütlenmesi” olarak tanımlayan bu sol besbelli ki anti-emperyalizmi
sivil toplumculuk olarak görüyor. Savaş karşıtı hareketi “iktidar hedefi
yok” diye suçlayanlar emperyalizme karşı mücadele etmek isteyenleri yok
sayıyor.
1 Mart’ta tezkerenin oylanmasından hemen önce yapılan gösteriden ve 27
Haziran’da NATO zirvesi ve Bush’un Türkiye’ye gelişi nedeniyle yapılan
gösteriden önce yapılan sokak çalışmaları büyük emekçi yığınların durumunu
açık bir biçimde göstermektedir.
Bu çalışmalarda açılan standlara ilgi tek kelime ile muazzamdı. Dağıttığımız
bildiriler kapış kapış gidiyordu. Hemen herkes, istisnasız savaşa karşı
birşey yapmak istiyordu. İşte bu hava örgütlenmeye son derece yatkın, istekli
muazzam bir gücün varlığını göstermektedir. Şimdi görev bu yığınları örgütlemektir.
Emeğin yeni sesi
Sol emeğin sesi olmayı hedefler. Ancak, var olan solun bunu yaptığını,
yapabileceğini düşünmek mümkün değil. Günün ihtiyacı yeni bir sesin örgütlenmesidir.
Emeğin yeni sesi yukardan aşağı inşa edilemez. Aşağıdan yukarı kurulmak
zorunda. Yani savaş karşıtı hareketten ve çeşitli başka kampanyalardan,
yoğun bir dışa dönük faaliyetten ve daha da yoğun bir tartışmadan geçer.
Birlik, tartışmadan oluşamaz. Bu nedenlebiz bir yandan antikapitalist forum
türü tartışmalar düzenlemek, diğer yandan savaşa ve yeni liberal politikalara
karşı her kampanyada yer almak, bu kampanyaları güçlendirmek, yeni aktivistlerle
buluşmak için mücadele etmek zorundayız, hem de aktivistlerin yoğun tartışmasını
örgütlemek zorundayız.
Emekçi yığınlara dönük faaliyet daha fazla aktivisti bir araya getirirken,
tartışma süreçleri bu aktivistlerin harekete nasıl müdahale edeceklerini
tartışacaktır. Bu iki süreci geliştirebildiğimiz ve tek bir sürece dönüştürebildiğimiz
ölçüde yeni, emekçi yığınlara güç veren bir ses oluşturmak mümkündür.
Doğan TARKAN