Sosyalist İşçi 229 (13 Ocak 2005)
Sayfa
16:
Kâr değil, insan için üretim
Uzay'da hayatın olup olmadığının tartışıldığı, uzun menzilli silahların geliştirildiği bir dünyada; her sekiz kişiden biri yeterince yiyecek bulamıyor.
Her gün 5 yaşın altında 34 bin çocuk ölüyor. Bu, yılda 5 yaşın altında 12 milyon çocuğun yeterli yiyecek bulamamasından dolayı ölmesi demek. Bu rakam 2. Dünya Savaşı sırasında her yıl, her türlü sebepten ölen insan sayısından fazla. Başka bir ifadeyle her 3 günde 1 Hiroşima'ya bomba atılmasıyla aynı…
Üstelik dünyadaki en gelişmiş ülkelerin çoğu kıtlık çekebilmekte. Amerikan Bilimsel Gelişim Kurumu'nun araştırmalarına göre 5 yaş altı kötü beslenen çocukların %78'i gıda stoğu olan ülkelerde. Az gelişmiş ülkelerde ise durum hepten vahim: En az gelişmiş ülkelerin nüfusunun yüzde 36'sı yeterince beslenemiyor. Bu rakamlar bazı yerlerde yüzde 45'e ulaşıyor.
Gelişmiş ülkelerde, açlığın yanı sıra gıdadan kaynaklı hastalıklar ortaya çıkmaya başladı. Örneğin İngiltere'de her yıl diyabetten 20 bin kişi ölüyor. 1988'de diyabetli çocuk sayısı 1500 iken, şimdi rakam 20 bin. Deli dana hastalığından 100 kişi öldü, 100 bin kişi etkilendi. 1996'da, sadece İngiltere'de 1,8 milyon inek ve yavrusu öldürüldü. Yani gelişmiş ülkelerdeki insanlar da daha çok ama daha kalitesiz beslenmeye başlamışlar.
Gıda ve Kalkınma Politikaları Enstitüsü'nden Peter Rosset gıda konusunda şunu diyor: "Gıda aynı anda hem kişisel, hem siyasal bir şeydir. Kişiseldir, çünkü yediğimiz ya da yiyemediğimiz gıdalar sağlığımızı etkiliyor. Siyasaldır; çünkü kimin yiyip kimin yiyemeyeceğine siyasal iktidar karar veriyor.
Yani kimin açlık çekeceğine, o sekiz kişiden birinin kim olacağına aslında bir avuç insan karar veriyor.
Eğer bolluk varsa ve açlıktan kimin ölüp kimin yaşayacağına karar veriyorsanız, yalan söylemek zorunda kalırsınız.
Yeterli yiyecek yok!
En yaygın, hepimizin de kolayca kanabileceği argümanlardan biri bu. Dünyada yeterli yiyecek yok. Gıda kaynakları dünyanın birçok yerinde sınıra dayandı. Maalesef bazıları da aç kalmak zorunda.
Oysa bugün dünyada herkesin günlük ihtiyacını karşılayacak kadar, yani 3500 kalori, tahıl üretiliyor. Yani insanlık sadece üretilen tahılla bile beslense açlıktan kimse ölmeyecek. Bu rakama bir de dünyada üretilen sebze, meyve, yemiş, et, yumurta ve sütü de eklersek herkese gereğinden fazla miktarda gıda düşüyor. Sorun nasıl dağıtıldığında.
Kuraklıklar, seller, vs…
Siyasal iktidarların bize söylediği bir diğer yalan da, kuraklıkların, sellerin ve insanın kontrol edemediği diğer felaketlerin kıtlıklara sebep olduğu. Kıtlıkların da açlığa ve bazı insanların ölümüne yol açtığı. Oysa kıtlık sosyal bir felakettir, doğal afet ya da bilinmeyen bir yerden bize verilen bir ceza değil. İnsanın kendi eyleminin bir sonucudur. Örneğin Hindistan'da yaşanan kuraklığın sebebi çok uluslu şirketler. Hintli çiftçileri önce borç batağına sokup, ihracata zorladılar. Bu ürünlerin üretimi için gereken suyu da zaten zor bulunan yeraltı sularının sondajla çıkarılmasıyla sağladılar. O topraklara uygun, çok su istemeyen ürünler suyun bitmesine, kuraklığa neden olmayacaktı… Bir başka gerçek de insanların felaket sonuçlarına daha açık, daha korunaksız olmaları.
Nüfus çok
Besleyecek çok boğaz var. Açlığı yenebilmek için nüfus artışını yenebilmek lazım. Bu ise tamamen yalan. Avrupa'da nüfus artışı yok, durmuş. Avrupa'da açlıktan ölenler açıklanamaz. Zaten BM'ye göre 1950'den beri gıda üretimindeki artış oranı, nüfus artış oranından fazla. Aslında dünya üzerindeki hiçbir ülke umutsuz durumda değil. Ama umutsuzluğa sürükleniyorlar. Gene Hindistan'da 200 milyon aç yaşıyor. Ama 650 milyon dolarlık un ve tahıl, 1,3 milyar dolarlık pirinç ihraç ediyor. Brezilya'da da durum farklı değil, 70 milyon aç var. 13 milyar dolarlık gıda ihraç ediyor. Açlığın kol gezdiği Bangladeş'in sadece pirinç üretimi günlük 2000 kalori.
Zenginler daha zengin
Bir ülkede ya da dünyada gıda üretiminin artması oradaki açlığı ortadan kaldırmıyor. Çünkü kapitalizm herkesi beslemek için değil, kar için örgütlü bir sistem. Peki, üretilen bu kadar gıda ne oluyor? Mesela ABD'de gıda yardımı olarak dağıtılıyor. Ne var bunda yardım olarak dağıtılıyor, aç insanlar doyuyor diyebiliriz hemen. Ama gerçek bu kadar güzel değil. ABD yasalarına göre, gıda yardımları Amerikan ürünleri olmak zorunda. ABD hükümeti 2003 yılında zirai sübvansiyona 20 milyar dolar harcamış. Bu sübvansiyonun %71'i en zengin %10'a gitmiş. Yani zenginlerden devlet mal satın almış ve 1 milyon ton tahılı Etiyopya'ya göndermiş. Sonuç, Etiyopyalı çiftçilerin 100 bin ton tahılı depolarda çürüyor. Etiyopya açlıkla pençeleşiyor.
Satın al, ama para verme!
Sanayi ülkeleri Üçüncü dünya ülkelerinden 60 milyar dolarlık gıda ithal ediyor. Ama bu para fakir ülkelerin kasasına girmiyor. Örneğin, Bir ABD'linin marketten 1 dolara aldığı kavundan, El Salvadorlu çiftçiye 1 peniden az para gidiyor. 88 peni tüccar, nakliyeci perakendecinin kasasına giriyor. Dünyada gıda, petrolden sonra ikinci büyük sektör, uzun süredir dünya gıda pazarını İngiliz ve ABD çok uluslu şirketleri kontrol ediyor. Bu pazarın yarısından fazlasına hâkimler. Üstelik üretiyorlar, dağıtımını yapıyorlar ve perakendecilik yapıyorlar. Yani El Salvador kavunundan elde edilen 88 peni bu büyük çok uluslu şirketlerin kasasına giriyor.
Kâr değil, insan!
Gıda sektöründe McDonald's dev şirketlerden biri, yüz binlerce çalışanı var ve hepsi sendikasız. ABD'nin açık farkla en düşük ücretli işçi grubu McDonalds'ta çalışıyor. Ama McDonalds'ın 2001 yılında, sadece televizyon ve radyo için harcadığı reklam masrafı 1,5 milyar dolar. Diğer bir dev şirket Pepsi'nin harcadığı ise 1 milyar dolar. Sadece ABD'de her yıl kilo kaybetme programlarına 3 milyar dolar harcanıyor. ABD'nin, Irak işgaline harcadığı para 150 milyar dolar. Bu rakam 6 yıl açlığa çare.
McDonalds'a dava açanlara destek veren avukatlardan biri, "İnsanlara kişisel sorumluluk yükleyip duramazsınız" diyor. Açlığa çare var, ama kişisel değil. Çare, toplumsal gerçekleri değiştirmek. Var olan gıdanın eşit paylaşımı, sosyal adaletin sağlanması, doğal kaynak sularına ücretsiz, kolay erişebilmek, ücretsiz sağlık hizmeti alabilmek. Onlar, bizi kötü ütopyalarında yaşatmaya çalışıyorlar. Biz, kar değil, insan için üretim istiyoruz.
Özden DÖNMEZ