Sosyalist İşçi 229 (13 Ocak 2005)

 

Sayfa 4:

Özelleştirmede ilk adım
SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığı’na devredildi


Türkiye, 26 Mart 1995'de Dünya Ticaret Örgütü'ne üye olduğunda, Hizmet Ticareti Genel Anlaşması'nı (GATS) imzaladı. Bu anlaşma ile kamu hizmetlerini özelleştirme ve uluslar arası pazara açma yükümlülüğünü resmen kabul etmiş oldu.
Ayrıca bu düzenlemeler 15 Temmuz 2004 tarihli IMF niyet mektubunda da şu sözlerle yer alıyor: "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sosyal güvenlik reformlarını analiz eden bir çerçeve geliştirmiştir….Sağlık sigortası alanında, ortaya çıkabilecek ek harcamaların telafi edici tedbirlerle karşılanması suretiyle, aşamalı olarak genel sağlık sigortasına geçilmesi planlanmaktadır."
Dolayısıyla, bu kanun halkın ihtiyaç ve isteklerine göre değil, küresel sermayenin ihtiyaçlarına göre hazırlanmıştır.
AKP'nin gerekçeleri ve gerçekler
Hükümet SSK hastanelerini, sağlık hizmetlerini tek elde toplamak için Sağlık Bakanlığı'na devrettiğini iddia ediyor. Fakat bu doğru değil, çünkü Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastane ve kuruluşlar kısa bir süre sonra il özel idareleri ve belediyelere, ardından özel işletmelere devredilecek. Böylece, şu anda sağlık hizmeti 3-5 başlı iken o zaman 200- 300 başlı olacak. Ayrıca, eğer sağlık hizmetleri tek elde toplanmak isteniyorsa neden Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, yüksek mahkemeler, Türk Silahlı Kuvvetleri, mahalli idareler ve vakıflara ait sağlık birimleri hariç tutuluyor?
Sağlık Bakanı Recep Akdağ ikinci gerekçe olarak, SSK kuruluşlarının verimsiz çalışmasını gösteriyor. Fakat bu da doğru değil. Sağlık Bakanlığı'nda bir hekime 767 kişi, bir sağlık personeline ise 214 kişi düşerken düşerken, SSK'da bu rakamlar 3300 ve 1335. Dolayısıyla, SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığı hastanelerinden en az iki kat daha verimli çalışıyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başeskioğlu "Sosyal Güvenlik Sistemi'nde Reform" kitapçığına yazdığı önsözde şöyle diyor: "…Geleceğe ilişkin tahminler, sosyal güvenlik kurumlarımızın açıklarının daha da artacağını gösteriyor. Bir başka ifadeyle sosyal güvenlik sistemimizin mevcut yapısı, ülke ekonomisinin geleceğini ve toplumsal barışı tehdit etmektedir." Sosyal Güvenlik kurumlarının açığı, 1993'de Gayri Safi Milli Hasıla'nın %0.5'ini ve 2003 yılında %4.5'ini oluşturuyordu. Bu Türkiye bütçesinin %11'ine denk geliyor.
Fakat bunlar, prim tahsilatı yapılamadığı için oluşan açıklardır.
2003 yılında SSK 3.1 katrilyon lira açık verirken, SSK'nın özel sektör ve kamuya ait kurumlarından toplam 5.6 katrilyon prim, gecikme zammı ve sosyal yardım zammı alacağı bulunmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarının SSK'ya 2 katrilyon 11 trilyon 530 milyar, özel sektör kuruluşlarının ise 3 katrilyon 607 trilyon 947 milyar lira borcu bulunmaktadır.
Sosyal güvenlik “reformu” neler getiriyor?
Yeni sistem ile birlikte SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı kalkıyor, bunların yerine Sosyal Koruma Kurumu oluşturuluyor, Genel Sağlık Sigortası Sistemi'ne geçiliyor.
Genel Sağlık Sigortası kapsamında olan bir sigortalı kendisi ve ailesi için %12.5 oranında prim ödemek zorunda. Sigortalının bakmakla yükümlü olduğu anne ve babası sigortalı üzerinden bakılamayacak. Ayrıca, bekar ve boşanmış kadınlar için bakım hakkı 25 yaş ile sınırlandırılıyor. Devletin sorumluluğunda olan koruyucu sağlık hizmetleri için artık "prim" ödenecek.
Her bir muayene ve devamında yapılacak tedavi tutarının %50'sine kadar net asgari ücret tutarını aşmayacak miktarda sigortalıdan ayrıca katılım payı alınacak. Bu uygulama, düşük gelirli sigortalıların, sağlık yardımından neredeyse hiç yararlanamaması anlamına geliyor. Sigortalıdan ayrıca %0.5 oranında iş kazası ve meslek hastalığı primi kesilecek.
Şu anda bir işçi, bir yıl içerisinde 120 gün prim ödemişse, işten çıkarıldıktan sonra 6 ay boyunca sağlık hizmetlerinden yararlanabilirken, yeni düzenlemeye göre işçinin sigortadan yararlanma hakkı işten çıkarılır çıkarılmaz sona eriyor.
Emeklilik için prim ödeme gün sayısı 7 binden 9 bine yani 25 yıla, asgari ücretin 6.5 katı olan prim ise, 7 katına çıkarılıyor.
Ayrıca sağlık hizmetleri, özel sağlık sigortalarında olduğu gibi asgari teminat paketi ile sınırlı olacak. Bu paket içinde yer almayan hastalıklar için sigortalı ek prim ödemek zorunda kalacak.
Sigortalı her hizmet için cepten bir miktar para ödeyecek. Örneğin, bir tedavinin masrafı 10 milyar tutuyorsa, bunun %10'unu yani 1 milyarını sigortalı kendisi ödeyecek. Bugün, ayakta tedavilerde emekliler %10, aktif sigortalılar %20 öderken, yatarak tedavilerde ve ameliyatlarda hiç para ödenmiyor.
Sağlık hizmetini bugün kendisi üreten SSK, bundan sonra eczane, laboratuar, görüntüleme merkezi gibi hizmetleri piyasadan satın alacak.
Bugüne kadar ilaç vs. gibi sağlık hizmetlerini kendisi karşılayan SSK, bundan sonra bu hizmetleri de piyasadan satın alacak.
Özelleştirmeye hayır
Sağlık hizmeti bir kamu hizmetidir ve devlet tarafından verilmelidir. Devletin sadece iç borca bir yılda %140 faiz ödediği düşünüldüğünde, devletin bunu yapabilmesi için gereken kaynağın olduğu da görülebilir. Koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik verilmeli, bütçeden sağılığa yeterince pay ayrılmalıdır.


62. 132. 251 kişi sosyal güvenlik kapsamında
SSK, 1945 yılında 4792 sayılı yasa ile "İşçi Sigortası Kurumu" adıyla kuruldu. Bugün ise, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na bağlı, özel hukuk hükümlerine tabi, mali ve idari bakımdan özerk ve tüzel bir kurumdur.
SSK, Türkiye nüfusunun %50'sine, 54.446 sağlık personeli, 95 hizmet, 22 bölge, 7 eğitim, 11 özel dal hastanesi, 10 doğum evi, 33. 963 yatakla yataklı sağlık hizmeti, 425 dispanser ve sağlık istasyonu ile ayakta sağlık hizmeti sunuyor. SSK, hastalık, iş kazası, meslek hastalığı, analık, sakatlık, ölüm ve aile ödenekleri alanlarında sigorta hizmetleri sunuyor.
Türkiye nüfusunun %50'si (35. 296. 680 kişi) SSK, %15'i (10. 656. 669 kişi) Emekli Sandığı, %22.5'i (15. 883. 249 kişi) Bağ-Kur kapsamında olmak üzere nüfusun %87.5'i (62. 132. 251 kişi) sosyal güvenlik kapsamındadır.


Kazanabilirdik...
SSK Hastaneleri 6 Ocak Perşembe günü, Meclis Genel Kurulu'nda yapılan oylama sonucunda Sağlık Bakanlığı'na devredildi. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin ilk adımı olan bu uygulamanın ardından Emek Platformu başta Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere tüm Türkiye'de sokaklara çıktı. Ardından, 29 Ocak'tan itibaren 'halkı SSK'ların Sağlık Bakanlığı'na devredilmesi konusunda halkı aydınlatmak' için bölge toplantıları yapmaya, ve 19 Şubat'ta da 'İktidarı Genel Uyarı Eylemi' yapmaya karar verdi.
Bütün bunlar tabii ki yapılması gereken etkinlikler ve eylemlerdir. Ancak yasa çıktıktan sonra değil, yasa çıkmadan öce yapılması gereken eylemlerdir.
SSK hastanelerinin sağlık bakanlığına devredilmesi ilk defa 2004 Eylül ayında gündeme geldi. Eğer Emek Platformu'nun bahsettiği bölge toplantıları, halkı bilgilendirme çalışmaları o günden başlayarak yapılmış olsaydı, yani geniş çaplı, yasayı durdurmayı amaçlayan, bu nedenle de kitleleri sokağa dökmeyi önüne hedef olarak koyan bir kampanya yapılsaydı bu yasa meclisten hiç geçmeyebilirdi.
Şu anda ise yapılan çıkmış olan bir yasaya karşı tepki göstermektir.
Fakat bu deneyimden ders çıkarabilir, ve önümüzdeki günlerde karşılaşacağımız bir dizi başka saldırıya karşı kazanmayı hedefleyen bir mücadele yöntemi belirleyebiliriz.