Sosyalist İşçi 231 (18 Şubat 2005)
Sayfa
11:
İlaçta küresel sermayenin tahakkümü artıyor
Sağlık hizmetleri insan hayatının en vazgeçilmez unsurudur. İnsan, doğumundan ölümüne kadar bu hizmeti eksiksiz alma-lıdır. İlaçlar da hastalıkların tedavi edilmesinde, insan sağlığının ve yaşam kalitesinin yükselmesi için, sağlığın vazgeçilmez unsurudur.
Küresel kapitalizm tüm insanlığın vazgeçilmez ihtiyacı olan ilacı küresel bir sorun olarak karşımıza dikiyor. Sayıları 15-20 civarında olan çokuluslu ilaç şirketleri Dünya Ticaret Örgütü, uluslararası patent enstitüleri, Avrupa Birliği komisyonları gibi kuruluşlar aracılığıyla "patent hakları" adı altında korunmaları sayesinde dünya ilaç pazarını ellerinde tutuyor.
Fortune 500'de yayınlanan dünyanın son beş yıllık bilançolarına göre; dünyanın en büyük 500 şirketinin bir yıllık kârlarının %37.7'si 13 çokuluslu ilaç şirketinin kasasında. Buna göre dünyanın 500 büyük şirketi 2002 yılında toplam 133 milyar dolar kâr elde etti. Bu kârın 80 milyar dolarını 487 şirket paylaşırken, %37.7'sini yani 53 milyar dolarını yalnızca 13 ilaç şirketi paylaştı. Bu 13 şirketin 9'u ABD’li şirketler.
Yukarıda bahsettiğim kâr oranları bu sektörün hem kendi aralarındaki, hem de kıtalar arasındaki ticaret savaşını tahmin etmemiz için yeterli verilerdir.
ABD sağlığa
zararlıdır
ABD, ilaç pazarının tek hakimi olma mücadelesi veriyor. İnsan sağlığını yakından ilgilendiren AIDS hastalığının tedavisi gibi ilaçlar için ilaç yaratma çalışmaları yürütüyor.
Amerikan İlaç Araştırma ve Üreticileri Birliği verilerine göre ABD 1999 yılında yalnızca AIDS'le bağlantılı olan hastalıklar için 24 milyar dolarlık araştırma masrafı yapmış.
ABD bu alanda hegemonya kurabilirse, insan sağlığını yakından ilgilendiren ilaçlar yalnız ABD'de geliştirilecek ve ABD patentli olacak. Uluslararası patentlerle korunacak bu ilaçlar patent süreleri boyunca ABD firmalarının belirlediği fiyatlarla satılacak.
Avrupa ilaç sektörü de bu gelişmeler karşısında sıkıntıya düştü. Bugün pek çok Avrupa ülkesinde hükümetler, sağlık ve bakım harcamalarında tasarruf kararı aldılar.
"Paran yoksa öl" politikası
Yeni bir ilaç hammadesi yaratmak için ilaç şirketleri 7-10 yıl sürede , 500-800 milyon dolar harcama yaparak yeni ilaç ve ilaç maddelerini piyasaya sürüyorlar. Şirketler ilaçlar piyasaya çıktıktan sonra 20 yıllık patent koruma süresi belirliyorlar. Bu sürede bu ilaçların muadillerinin üretilmesine izin verilmiyor. Araştırma masraflarının ve kar paylarının da üzerine eklenmesiyle bu ilaçlar muadillerinin 5-10 katı fazlasıyla satılıyor. Örneğin: marka (patent) Zovirax'ın fiyatı 17 milyon 519 bin lira iken, aynı amaçla kullanılan jeneriği (muadili) Asviral 2 milyon 216 bin lira. Bu gelişmeler karşısında sınırlı kaynakları olan yerel ilaç sanayileri hızla çöküyor. Sonuç olarak insanın sağlığını geri kazanabilmesi için kullanılması zorunlu bir madde olan ilaç üzerinde ilaç şirketlerinin oynadığı bu kirli oyun, alım güçleri sınırlı ya da açlık sınırında yaşayan gelişmekte olan ülkeler ve gelişmiş ülkelerin yoksul halkları için ciddi sağlık sorunlarına, salgın hastalıklara ve ölümlere neden olabiliyor.
Kaynaklar:
- Kemal Sallı, Önce Vatan Gazetesi
- İstanbul Dişhekimleri Odası Dergisi, Sayı 61
- Elçin Cirik, Akşam Gazetesi
AB'nin patent dayatması
Müzakere tarihinin alınmasıyla birlikte AB kendi ilaç politikalarını Türkiye'ye dayattı ve ilaç patentleri ile veri koruması konusunda nota verdi.
1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği anlaşmasına göre Türkiye 2005 yılına kadar yeni geliştirilmiş ilaçları patent hakkı ödemeden üretebilecekti. 1997 yılında Çiller hükümeti bu imtiyaz süresini 1999 yılına çekti. AB komisyonu bu sürenin 1 Ocak 2001 tarihinden itibaren başlamasını istedi.
Gelinen noktada ulusal büyük ilaç firmalarının baskısı nedeniyle yapılan müzakere sonucunda 1 Ocak 2001 yılından itibaren ilk defa ruhsat almış orijinal ilaçlarla ilgili, 1 Ocak 2005 tarihine kadar Türkiye'de yapılmış jenerik ilaç başvuruları geçerli olacak. Türkiye ilaç üretiminde kendi kendine yeterli ülkelerden biri olmasına rağmen geçmiş hükümetlerin politikaları nede-niyle kriz yaşıyor. Bülent Eczacıbaşı'nın demecine göre jenerik ilaç üreten 300 firma bu uygulamayla piyasadan silinecek ve bu firmalarda çalışan yüzlerce işçi işsiz kalacak. Nüfusun yarısı da sağlık güvencesi olmadığı için alamayacağı yüksek maliyetli ilaçlar yüzünden çok ciddi sağlık sorunları yaşayacak.
Milyonlarca insan
ciddi sağlık sorunlarıyla
karşı karşıya
Jenerik ilaç sorununun tekrar gündeme gelmesiyle birlikte SSK'yı dolandıran Roche, Pfizer gibi çokuluslu şirketlerin temsilcilerinin oluşturduğu araştırmacı ilaç şirketleriyle yerel ilaç sanayicilerini temsil eden İlaç İşverenleri Sendikası karşı karşıya geldi.
Çokuluslu şirketlerin yerel düzeydeki temsilcileri müzakerenin son halinden memnun olmadı.
Halbuki bu son durumda bile, milyonlarca insanın sağlıklı yaşama hakkı gasp ediliyor. Bu durumda verilen zaman sadece yerel ilaç sanayiinin verili duruma uygun düzenlemelerini yapmasına yarayacak.
Sermaye birikimi uygun firmalar çokuluslu şirketlerle evlilikler yapmaya devam edecek. Kapitalizmin mantığı gereği de güçsüz olanlar piyasadan silinecek.
İşsizlik sorunuyla yüz yüze kalan, sağlık hakları elinden alınan milyonlarca insan ise açıkki bu uygulamadan büyük ölçüde mağdur olacak.
AIDS değil ilaç şirketleri öldürüyor!
Çağın vebası olarak nitelendirilen AIDS hastalığının tedavi olanakları hızla artarken ve hastaların yaşam kaliteleri yükseltilebilecekken milyonlarca insan çokuluslu şirketlerin karları uğruna ölümle başbaşa bırakılmaktadır.
Dünya üzerinde AIDS hastalığına yakalananların %90'ı gelişmekte olan ülkelerdedir. Dünyadaki toplam AIDS hastasının %60'ı Sahraaltı Afrika'da yaşamaktadır. Geçen yıl Sahra altı Afrika ülkelerinde 2.5 milyondan fazla insan AIDS yüzünden yaşamını yitirmiştir.
Ar-Ge harcamaları ve dolar bazında toplam tüketim maliyeti de ilaç maliyetlerine ekleniyor. Yoksul ülkelerin bu tedavi masraflarının altından kalkması olanaksız hale geliyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün saptamalarına göre bir yıllık ilaç tedavisi için gerekli ilaç giderleri yoksul ülkelerde yaşayan bir kişinin 30 yıllık gelerine denk.
Yoksul ülkelerin ve ABD gibi ülkelerin yoksullarının bu sorunu giderebilmesi için AIDS aşısının geliştirilmesi tek çıkış yolu. Ancak bu konuda yapılan küresel Ar-Ge harcaması 500-600 milyon dolar. Bu rakam büyük ilaç şirketlerinin karlarının çok az bir kısmını oluşturmakta. ABD'nin Irak'a attığı birkaç bombanın maliyeti bile bu rakamı aşmaktadır.
Patent delen mücadele
Maliyeti yüksek AIDS ilaçlarına kaynak ayıramayan Güney Afrika, Brezilya ve Hindistan gibi ülkeler sorunun çözümünü patent yasalarını çiğnemekte buldu.
İlaçların jeneriklerini (muadillerini) kendi ülkelerinde üretince, çokuluslu ilaç şirketleri DTÖ yasalarını ihlal ettikleri gerekçesiyle tazminat davası açtılar.
Amerikan Yüksek Mahkemesi’nde başlayan davada HIV/AIDS'li hastaların haklarını savunan yerel bir örgütün mücadelesi sonucu, hakim bu örgüte ifade verme ve delil sunma hakkı tanıdı. Bunun üzerine ilaç şirketleri geri adım atmak zorunda kaldı ve bu ilaçları özel bir fiyata kar etmeden verdiklerini açıkladılar. Merck firması ilacın hasta başına maliyetini yıllık 600 dolara düşürdü.
Bu sırada Hetero International adlı birHint firması ilacın maliyetini 347 dolara kadar çekebileceğini açıkladı. Bu gelişmeler de göstermektedir ki ilaç şirketleri ilaç maliyetlerinin 25-40 kat fazlasına ilaç satışı yapmaktadır.
Kaynak:
Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet, Mart 2001
Ayşe Özyağcılar, Cumhuriyet Bilim Teknik, 11.12.1999, sayı 664