Sosyalist İşçi 231 (18 Şubat 2005)

 

Sayfa 12:


Küresel ısınmayı önleyebilir miyiz?

2030 yılında Türkiye’de sıcaklıklar kışın 2, yazın
2-3 derece artacak. Bunun sonucu olarak yağmurlar ve dolayısıyla su azalacak. Şimdi kişi başına 3070 metre küp olan su tüketimi 700-1910 metre küp olacak. kuraklık
başlayacak.

20. yüzyıl boyunca dünyanın ortalama sıcaklığı 0.6 derece yükseldi. Bunda ne var korkulacak diyebilirsiniz. Ne var ki, iklim çok hassas bir şey. Birleşmiş Milletler Çevre Programı'na göre bu küçücük ısı değişikliği nedeniyle oluşacak iklim değişikliklerine bağlı felaketlerden etkilenecek olanlar 1970'de 740 milyon iken bu rakam 1990'da 2 milyara ulaştı.
Birçok ve değişik tehlikeler var. Deniz seviyesi artarken daha çok sel ve toprak kayması yaşanmakta. Isı artması nedeniyle ölen insan sayısı da artmakta. Örneğin geçen senelerde Avrupa'da 35 bin kişi ısılar arttığı için ölmüştü.
Aynı zamanda daha sıcak bir dünya daha ve-rimsiz bir dünya demek. Isı arttıkça uzun süredir devam etmekte olan ısı düzeyleri değişmekte ve önceki ısı derecesi etrafında kurulan sosyal yaşamlar büyük ölçüde zarar görmekte.
Kuraklık başladı
Mesela Afrika'nın Sahel bölgesinde son 30 yıl içinde ortalama yağış düzeyi dörtte bir oranında düştü. Nijerya'da ki, Tuareg halkı binlerce yıldır göçebe olarak yaşamaktaydı. Tuaregler şimdi yaşayabilmek için yerleşmek zorunda kalıyorlar.
Ve mason yağmurlarına dayalı bölgeler şimdi yağmurların başka bölgelere kayması korkusu içinde yaşıyorlar.
Dünyanın başka bölgeleri ise şiddetli El Nino kasırgaları tehdidi altında yaşıyor.
Hastalıklar çoğalıyor
Isının artması malarya, sıtma gibi sudan kaynaklı hastalıkların da artmasına neden oluyor. İshal şu anda yılda 2 milyon çocuğun ölmesine neden oluyor. Isı arttıkça bu tür ölümler artacak. Bütün bunlar önümüzdeki yıllarda karşılaşacaklarımızın sadece bir kısmı. Hükümetlerarası İklim Değişimi Kurulu önümüzdeki yüzyıl içinde eğer her şey şimdiki gibi giderse dünyanın ortalama ısısının 5.8 derece artması-nın mümkün olduğunu belirtiyor.
250 milyon yıl önce ben-zer bir biçimde 6 derecelik bir ısı artışı olmuştu. Bu dönemde yeryüzünde yaşayan canlıların yüzde 90-95'i yok olmuştu.
O zaman volkanlar ısının artmasındaki başlıca nedendi. Şimdi ise sanayi-nin kömür, gaz ve petrol gibi fosil yakıtlarını kullanması başlıca neden. Atmosferdeki başlıca sera gazı olan karbondioksit, sanayi öncesi döneme göre üç kere artmış durumda ve hızla da artmaya devam ediyor.
Kyoto Anlaşması
Bu tehlikenin fark edilmesinden sonra bir kuşak geçmesine rağmen hükümetler hala kısa dönemli kârı dünyanın geleceğinin önüne koyu-yorlar. 1992'de, sonunda bir şeyler yapılmasına karar verdiler.
Beş yıl sonra Kyoto Anlaşması'nı oluşturdular. Kyoto Anlaşması çok şey önermemesine rağmen gene de hükümetlerin neleri yapmaması gerektiğini belirtiyordu. İlk ortaya çıkmasından yedi yıl sonra, uzun uğraşıların ardından nihayet Rusya'nın da imzalaması ile yürürlüğe girdi.
Kyoto Anlaşması hükümetlerin 2010 yılına kadar sera gazı üretimlerini 1990 düzeyinin yüzde 5.2'sinin gerisine düşür-melerini istemektedir.
Vahim bir manzara
Hükümetlerarası İklim Değişimi Kurulu ise 2050 yılına kadar sera gazlarında yüzde 60-80'lik bir düşüş talep etmektedir ve böylesi bir düşüş ısının artmasını sadece 2 derece engelleyebilecektir.
Hükümetler "evet yetersiz" demekteler ve "pragmatik olun, önce prensibi kabul ettireceğiz sonra oradan ilerleyeceğiz" diye devam etmekteler.
Öte yandan dünyadaki sera gazlarının dörtte birini üretmekte olan ABD bu anlaşmayı hiçbir biçimde kabul etmemektedir. ABD bugün 1990'a göre yüzde 15 daha fazla karbondioksit üretmektedir.
Ama Kyoto Anlaşması'nı imzalayanlar da çok az şey yaptılar. İngiltere'nin üretimi sessizce artmaya devam etmekte ve AB içinde sadece dört ülke hedefe ulaşmış durumda.
Japonya, istenilen yüzde 6 kısıntı yerine karbon dioksit üretimini % 11 arttırdı. Hindistan'ın üretiminin de % 50 arttığı tahmin ediliyor.
Hükümetlerin vurdumduymazlığı
Bu korkunç ihmali nasıl açıklayabiliriz? Kısaca ka-pitalizm diye! Bu çok kaba geliyorsa bu işten kaç şirketin çıkarı olduğuna bir bakın.
Kaç şirket arıtma maliyetini üslenmek istemiyor, kim ne kadar atık üretiyor, kim ucuz olduğu için petrol üretiyor, hangi şirketler mallarına en iyi müşteriyi bulmak için dünyanın dört bir yanında dolaştırıyorlar?
Bir düşünün, petrolden üretilen plastikler her yeri kaplamış durumda. Bir otomobilin, bir CD'nin ve bilgisayarın onarılmasının ne kadar zor olduğunu bir düşünün. Çünkü parça değiştirmek onarmaktan daha kârlı. Bütün bunlar gezegenimizin geleceğini mahvediyor.
Bir dizi radikal adımı önerebilir ve bunların uygulanması için mücadele edebiliriz. İşte size bir dizi mücadele hedefi:
Enerji santralleri yeniden kamuya devredilmeli. Özelleştirildiklerinden beri muazzam kârlar elde edi-yorlar ve diğer yandan da gezegeni mahveden fosil yakıtlarını kullanmaya devam ediyorlar.
Neler yapılabilir?
l Özelleştirilmiş santralların kârlarını biz ya ödediğimiz faturalarla ya da vergilerle sağlıyoruz. Küresel çapta fosil yakıtları için hükümetlerin yaptığı destek yılda 235 milyar dolar. Rüzgar, dalga, güneş enerjisi gibi enerji kaynaklarına yapılan destek ise sadece tüm enerji sektörüne yapılan desteğin sadece yüzde yedisini almakta.
Enerji santrallerinin kamulaştırılması rüzgardan, dalgalardan, gel-gitten ve doğrudan güneşten elde edilen enerji kaynaklarına desteğin artmasına ve fosil enerjilerinin yerine temiz olan bu enerjilerin geçmesine yol açacaktır.
l Kamu konutlarına yatırım yapılmalıdır. Konut sıkıntısı insanların çalıştıkları yere yakın oturmalarına engel olmakta ve bu işten eve çok uzun yolculuklar yapılmasına neden olmaktadır. Büyük kentlerde yaşayanlar işe gidip gelmek için ortalama iki saat harcamaktalar.
Nükleer enerji için harcanan milyarlarca dolar konutlarda güneş enerjisi, rüzgar tribünleri gibi enerji sağlayan kaynaklara harcanabilir. Ayrıca konutlara doğru dürüst yalıtım yapabilmeleri için kaynak ayrılabilir.
Enerji tasarrufu sağlayan ampuller bedava ya da çok ucuza sağlanabilir. Konutlardaki elektrikli araçların enerji tasarrufu yapması için tedbirler alı-nabilir. Bütün bunlar çok miktarda yeni iş alanı açar.
Toplu taşımacılık
l Toplu taşımacılık geliştirilmelidir. Karayolu yerine demiryolları kullanılabilir. Toplu taşımacılık kârı öne çıkaran şirket yöneticileri tarafından değil, işçiler ve toplu taşımacılığı kullanan yolcular tarafından yönetilmelidir. Böyle bir tedbir otomobil kullanı-mını azaltacak ve hava kirliliğini büyük ölçüde azaltacaktır.
l Hava ulaşımı azaltılmalıdır. Hava ulaşımı sera gazlarının hızla artmasına neden olan başlıca etkenlerden birisi. Ayrıca hava ulaşımı dünyanın her ye-rinde devletlerden destek almaktadır ve bu destek hava ulaşımını kullanma-yanların ödediği vergilerden çıkmaktadır.
Hava ulaşımını kullananların çoğu patronlardır.
Hava ulaşım sanayii kullandığı jet benzini için daha fazla vergi vermeli ve mümkün olan en fazla ta-sarrufu sağlamalıdır. Elde ettiği kârdan çevrenin ko-runması için vergi alınmalıdır.
l Sanayinin atıklar için vergi vermesi sağlanmalıdır. Ayrıca sanayiinin kirliliği azaltıcı teknikler kullanması ve yeni teknikler geliştirmesi zorlanmalıdır.
l Tarımda kimyasal gübreler çok büyük ölçüde azaltılmalıdır. Kimyasal gübreler karbon dioksitten 200 kere daha fazla kirletici olan nitrik asit üretmektedirler. Ayrıca ormanların imhası önlenmelidir.
Bütün bunlar yeni liberal dogmalara karşı mücadele demektir. Bu önerilerin hiçbiri kendi başlarına devrimci değildir. Ancak insanları bu alanlarda mücadeleye katmak radikalce farklı bir dünyayı nasıl oluşturacağımız tartışmasına da ortak etmektir.
İklim o denli hızlı değişmektedir ki, kaybedecek vaktimiz yok!

Martin PICKERTON

Bu yazı Sosyalist İşçi’nin İngiltere’deki kardeş gazetesi Socialist Worker’dan çevrilmiştir