Sosyalist İşçi 231 (18 Şubat 2005)

 

Sayfa 5:

KESK'te değişim isteği
KESK'e bağlı sendika-ların genel kurullarında bugüne dek yaşananlar ikili bir gerçeği ortaya koyuyor. Bunlardan ilki değişim arzusudur. Çeşitli genel kurulların delegasyonlarına bakıl-dığında, eskisinden farklı olarak, daha genç, daha dinamik ve daha çok "bağımsız" delegenin varlığından rahatlıkla söz edilebilir.
İşyerlerinden gelen, iş-yerlerinde yaşadıkları sorunlara çözüm üreten bir sendika isteyen bu insanlar dönüşümün temel dinamiği olabilir. Uzun süredir dile getir-diğimiz, "sendika gibi sendika" talebini payla-şan, sendikaların içindeki siyasi odaklarla hayli gevşek bağları bulunan bu delegelerin karşısında, seçenek olarak, ne yazık ki yine eski siyasilerin, değişim ihtiyacına yanıt üretemeyecek olan "grup-ların" ve onların, terbiyeli bir ifadeyle "garip" ittifak listeleri vardı. Sanki KESK'teki âtıllığın, durağanlığın sorumlusu onlar değilmişcesine, övündükleri listelerle çıktılar delegelerin karşısına ve aslında değişen hiçbir şey olmadı.
Yeni odak ihtiyacı
Sendikaların genel ku-rullarında mücadele programlarının tartışılmasını bekleyen onca delege ha-yal kırıklığına uğradı. Personel Rejimi Yasa Tasarısı’yla, öğretmenlerin yaz aylarında girmek zorunda kalacağı "uzman öğretmenlik" sınavıyla ilgili tartışmalar yoktu kongre salonlarında.
Dolayısıyla, Eğitim- Sen ve KESK'te mücadeleci, emekçilerin gündelik sorunlarını mücadelesinin merkezine alan bir politik odak ihtiyacı yakıcı bir sorun haline geldi. Böyle bir odağı yaratmak devrimci sosyalistlerin acil görevleri arasına girdi.


Taleplerimiz
1- İşyeri sorunlarını merkezi sorun
saymak,
2- Her yerelde bir şube açmak,
3- Yöneticilerin bir dönemden fazla seçilmelerini
önleyecek bir tüzük düzenlemesi,
4- Her üyeye, genel merkez üyeliklerini belirlemeye kadar oy hakkı!
Her işyerine bir sandık!
Genel oy hakkı!
5- Siyasi grupların hiçbirinin dışlanmadığı, demokratik bir sendika!


Demokratik bir sendika hareketi gerekli
KESK Genel Kurul’a hazırlanı-yor. Şube kongreleri toplanıyor. Yakında Genel Merkez kongreleri yapılacak. 12 Mayıs’ta da KESK Genel Kurulu toplanıyor.
KESK hala işçi sınıfı hareketinin en önemli örgütü durumunda. Çünkü Türkiye’ye dayatılan yeni liberal politikaların sivri ucu hala kamu hizmetlerine dönük. Bu ne-denle kamu emekçileri mücadele etmek, sahip olduklarını korumak zorunda.
Geçtiğimiz 15 yıl kamu emekçileri son derece önemli bir mücadele sürdürdü. Yasal bir kazanım elde edilemedi ama hareket bir dizi meşru kazanım elde etti.
Sendika hakkı yasallaşmadan kamu emekçileri sendika kurmahakkını mücadele ederek elde etmişlerdi. Grev hakkı hala yasallaşmadı ama KESK’e bağlı sendikalar fiili olarak gerçekleştirdikleri eylemlerle grevi meşru bir hak haline getirmişlerdi.
Ne var ki sendika, kazanmak için mücadele eder. Hak elde etmek için, üyelerinin yaşam koşullarını düzeltmek, daha iyi hale getirmekiçin mücadele eder.
Ne yazık ki KESK bunu başaramadı. Bunca yılın mücadelesinin sonucunda KESK elde ettiği meşru kazanımları bile yitirmiş duruma geldi. Çünkü artık üye tabanı KESK’in (artık gelenekleşmiş tlpik protesto amaçlı) eylemlerine güvenmiyor.
Sayısız kere genel greve çıkıldı. Katılım zaman zaman milyonu aştı. Sayısız kere Türkiye’nin dört bir yanından toplanılarak Anka-ra’ya yüründü. Her biri işçi sınıfı hareketi tarihine geçen büyük, an-lamlı gösteriler yapıldı.
Ancak bu gösteriler, bu genel grevler bir kazanım olmadan bitti. Hiç biri bir protesto ifadesi olmanın ötesine gidemedi.
Oysa, KESK ve ona bağlı sendi-kalar fiilen meşru bir biçimde grev yapabilirken diğer yandan da fii-len toplu sözleşmelere başlayabilirdi. Üyelerin ekmek-peynir so-runları ile ilgilenip bunların düzel-tilmesi için mücadele edebilirdi.
Oysa KESK ekonomik haklar için mücadeleyi hep küçümsedi. İkinciplana attı. Dolayısıyla da harekete geçirebildiği üye sayısı giderek azaldı.
Baştan memurların örgütlenmesi için mücadele eden tek örgüt olarak kamu emekçilerinin yoğun ve aktif desteğine sahip olan KESK ekonomik alanda da kazanımlar elde ederek bu desteği çok daha güçlü hale getirebilirdi. Süreç böyle işlemeyince destek giderek politik bir desteğe dönüştü ve Türk Kamu Sen’e karşı en geniş sol KESK’de kaldı ama kamu çalışanlarının çoğunluğu politik nedenlerle KESK dışında kalmayı tercih etti.
8-10 yıl önce binlerce insanı harekete geçirebilen KESK şubeleri bugün ancak onlarca insanı, çok zaman daha da azını harekete geçirebilmekte.
O kadar ki toplumun yüzde 85’inin savaşa karşı olduğu bugünkü koşullarda dahi KESK üyelerini savaşa karşı bile harekete geçiremiyor.
KESK için en önemli dönemeç sahte sendika yasasının çıkış süreci oldu. Yıllarca sahte sendika yasasına karşı mücadele etmiş olan KESK yasa önerisi son kez parlamentoya geldiğinde neredeyse direnemedi. Yapılan bir kısım eylemler küçük ve etkisizdi, bir kısmı için ise sembolik bile demek mümkün değil.
Sonunda, en önemli mücadele anı geldiğinde KESK üyelerini ve hatta her zaman harekete geçirdiği sosyalist solu bile harekete geçirmekten aciz bir haldeydi. Bütünüyle iktidarın adımları tarafından belirlenen bir direniş(!) çizgisi sonunda parlamentoda son oylama yapılırken çoğu KESK üyesi bile olmayan 100 kişi ile son direniş(!) yapıldı ve bugünkü “sendikalar yasası” çıktı.
Ya o günden bugüne? KESK grevli-toplu sözleşmeli grev hakkı için mücadele etti mi? Kamu emekçilerine grev hakkının önemini anlatmaya çalıştı mı? İşyerlerine dayalı emek mücadelesi verdi mi? Ne yazık ki bütün bu soruların cevabı olumsuz. Ve sonuçta faşistlerin sadece KESK’in önünü kesmek için oluşturduğu Türk Kamu Sen MHP’ye yakınlığını daha da arttırarak kamu emekçilerinin çoğunluğunu temsil eder hale geldi.
Bugün, Evrensel, Birgün gibi sol günlük gazeteler bile artık Türk Kamu Sen’i haber yapabilmekte. KESK bu gazeteleri çıkaran siyasetlerin elinde meşru kaza-nımlarını kaybederken Türk Kamu Sen bu siyasetlerin gözünde herhalde meşru hale gelmekte!
Nasıl ki yeni bir sola ihtiyaç varsa KESK’te de aynı şekilde büyük bir yenilenmeye ihtiyaç var.
Herşeyden önce KESK içinde demokrasi gerekiyor. Liste savaşlarının yapıldığı kongreler yerine ciddi tartışmaların yapıldığı, kararların alındığı kongreler gerekli.
İşyerlerinde başlayan tartışma süreci bütün KESK’i sarmalı ve KESK Genel Kurulu’na kadar sürmeli.
Bütün üyelere oy hakkı. Şube düzeyinde delege sistemi kalkmalı ve bütün üyelerin oy verme hakkı olduğu kongreler yapılmalı. Şube düzeyinde olduğu kadar genel merkez düzeyinde de seçimler bütün üyelerin oyu ile yapılmalı. Dolayısıyla gerek tartışarak, gerekse oy vererek yüzbinlerce KESK üyesi örgütlerinin gelece-ğine sahip çıkma, örgütlerini belirleme olanağı bulurlar.
Böyle bir KESK gelişme ve güç-lenme olanağına sahip olacaktır.
F. ALOĞLU


Eylem değil listeler
Eğitim-Sen İstanbul 4 No'lu Şube'nin kongresi 12 Şubat'ta yapıldı.
16 Şubat Emek Platformu eylemi kararına, Eğitim-Sen hakkında dava açılmasına, reform yasasının çıkmasına, savaş, AB gibi gündemlerin olmasına rağmen politik tartışmaların sönük olduğu, hatta hiç yapılmadığı bir kongre daha geçirildi.
Kürsüden geçmiş dönem değerlendirmesi yapılırken herkes önündeki "anahtar" listelerle uğraşıyordu. İleriye dönük, politik tartışmaları içeren, sendikanın bundan sonra ne yapması gerektiğine dair değil, hangi örgütün temsilcilerinin yönetime girmesi gerektiğine dair bir tartışma vardı. Tabiri caizse listeler uçuşuyordu.
Emek Platformu eylemle-rine ilişkin soru sormaya çalıştığım birkaç kişi ya sorumu geçiştirdi ya da biraz üsteleyince; "bu eylemden birşey çıkmaz, zaten Emek Platformu da dağıldı biliyorsun" diye cevap verdi.
Sorun sendikalara bakış açısıyla ilgili. Bu kongre, KESK politik partilerin birliği gibi davranmaktan vazgeçip, işyerlerinde örgütlü gerçek bir sendika olarak kendini örgütle-mediği sürece yaşanan sorunların aşılmasının mümkün olmayacağını bir kere daha gösterdi.
Hale GÜÇYETMEZ


16 Şubat tartışılmadı
Eğitim Sen İstanbul 6 No'lu şube kongresi 13 Şubat'ta yapıldı.
Katılım diğer sendika kongrelerine göre biraz daha yüksek olmasına rağmen, kısa süre önce kendisine kapatılma davası açılmış, bugünlerde ise bu dava sürecinde yapılan eylemlerden dolayı üyele-rine soruşturma açılmış bir sendika için tartışmaların oldukça cansız geçtiği bir kongre oldu.
Kongre’de “AB'ye hayır” denmesi için bir önerge verildi. Önergenin gerekçesi olarak da AB'nin emperyalizmin kurumlarından bir tanesi olduğu ve yurtseverlerin bağımsız Türkiye için AB'ye hayır demesi gerektiği ileri sürüldü. Önerge yurtse-verlik vurgusuna karşı çıkıldığı için reddedildi. Fakat binlerce üyeye sahip bir sendika kongresinde beş gün sonra 16 Şubat'ta yapılacak Emek Platformu eyleminin nasıl daha büyük olacağının yoğun bir şekilde tartışılmaması ilginçti.
Bu da aslında KESK'in büyümek ve gerçek bir sendika haline gelmek için ne yapmaması gerektiğini çok iyi bir şekilde göste-riyor.