Sosyalist İşçi 232 (4 Mart 2005)
Sayfa
11:
YENİ BİR
SOL
ÜZERİNE
TARTIŞMALAR
Tartışan ve mücadele eden bir sol
Geçen sayımızda reformist hareketlerin tüm dünyada ve Türkiye'de yaşadığı sorunlardan söz etmiş ve bu hareketlerin kaybolmaya yüz tutmasıyla birlikte ortada büyükçe bir siyasal boşluk oluştuğuna vurgu yapmıştık. Bu boşluk bir yandan solun güçsüzleştiğini gösterirken, öte yandan, kitleler nezdinde süren reform arayışları ve değişim isteğinin varlığından bir şey kaybetmemesi nedeniyle, yepyeni örgütlenme olanakları yaratıyor tespitinde bulunmuştuk. Devam niteliğindeki bu yazının konusunu ise bu boşluktan yararlanarak nasıl yeni bir sol örgütlenme yaratılacağı üzerine fikirler oluşturuyor.
Nasıl bir sol?
CHP'nin bitişi, onun solundaki tüm parti, grup ve grupçukların toplamının sayısal olarak pek de önemsenemeyecek boyutta olması, çeşitli platformlar üzerinde kurulan sol birliklerin en azından son 30 yıldır toplumsal alanda bir 'heyecan' yaratamamış olması, var olanların da halktan tamamen kopuk, içe kapalı tartışma zeminlerinden öteye gidememiş olmaları gibi nedenlerle, yeni bir solun herşeyden önce eskisiyle bir alakasının olmaması gerektiği ortada.
Ancak bu günlerde 'Öyleyse nasıl bir sol?' sorusuna basında ve sol gruplar arasında verilen cevaplara bakıldığında, çok da yeni bir şeyler söylendiği görülmüyor. Kimileri bazı özelliklerinden kurtulmuş (devletçilik, milliyetçilik, kemalizm ve Deniz Baykal) güçlü bir CHP gerektiğinden; kimileri tüm sol grupların bir araya gelerek büyük bir sol parti kurulması gerektiğinden söz ediyor. Ancak bunların Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihi boyunca gerçek bir alternatif yaratamadığı, emekçilerin ve diğer tüm ezilen kesimlerin taleplerine yeterli yanıtlar üretemediği gerçeği de, tarih yazımına devam edilirken, defterin yazılı bir önceki sayfasında duruyor. Yeni sayfaları yazmaya devam etmeden önce eskilere arasıra göz atmanın önemi yadsınamaz.
Sol birlikler mi?
Daha önceki tüm deneyimler gösteriyor ki, yalnızca sol partilerin oluşturduğu birlikler işe yaramıyor. Çünkü bu gibi birliklerde eşit söz hakkı diye bir uygulama yok. Herkes gücü oranında söz hakkına sahip. Hal böyle olunca, örneğin Türkiye'de Kürt siyasi hareketiyle kurulan tüm birliklerde, bu hareketin siyasal programı birliğin izleyeceği siyasi rotayı önemli ölçüde belirliyor. Yani sayısal olarak büyük parti, herhangi bir kampanya etrafında kurulmuş, herhangi bir birlikte, kampanyayla hiç ilgisi olmasa bile, kendi parti programını dayatabiliyor. Sonuçta yeterince temsil edilmediğini düşünen kesimler birlikten ayrılıyor ve birlik kısa zamanda dağılıyor.
Bundan daha önemlisi, siyasi hayata kendi fikirleriyle katkıda bulunmak isteyen bağımsız bireylere bu gibi birlikler içinde daha baştan yaşama şansı verilmemiş oluyor. Birlik içindeki çeşitli siyasi gruplardan hiçbirine bağlı olmayan, ama siyaset yapmak isteyen dinamik kesimler aidiyet hissini giderebilecekleri bir kanal bulamıyor. Yalnızca ben-zerlerin birliğinden oluşan bu girişimler dar grup çıkarları yüzünden sekterleşiyor, tartışma zenginliğini yitiriyor ve kitlelerin talepleri yerine grupların taleplerini dile getiriyor. Ayrıca bu gibi birliklerin, birliği oluşturan grupların üye ve sempatizanlarından bile neredeyse habersiz, liderlik düzeyinde ve kapalı kapılar ardında kurulması da itici bir faktör.
Kitlesel bir hareket
Ulaştığımız tarihsel aşamada kitleler arasında yaygın bir değişim isteği gözleniyor. Değişim isteği her kesimde aynı gerekçelerle var diyemeyiz. Ancak giderek daha fazla sayıda insan yaşadığı sorunların kaynağı olarak diğerleriyle aynı şeyi, içinde yaşadığı sistemi görüyor. Doğrudan sistem eleştirisi yapan gruplar daha kolay taraftar topluyor. Çünkü böyle düşünenler çoğunlukta. Dolayısıyla yaratılacak yeni sol mutlaka kitlesel ve kapsayıcı olmak zorunda. Toplumun çok çeşitli ezilen kesimlerinden gelen taleplere yanıtlar üretebilecek bir tartışma zemini yaratabilmeli.
Aşağıdan
örgütlenme
Yaşadıkları hayatın her alanında; işte, okulda, evde, devlet dairesinde, orduda, adalette, basında, hatta belediye otobüsünde bir hiyerarşik düzenin varlığıyla karşılaşan büyük yığınlar, yaşadıkları dünyayı değiştirme umuduyla bel bağladıkları siyasal örgütlenmede de bu yapıyı görmek istemezler. Hayatın hiçbir alanında kendilerine inisiyatif tanınmayanlar, en azından kendi hayatlarını değiştirme konusunda söz sahibi olmak isterler. Yeni hareket buna uygun bir aşağıdan örgütlenme biçimi yaratmalı, kapalı kapıların değil, sokağın tartışma ve değiştirme gücüne güvenmeli. Eski bürokratik ve dolayısıyla hantal ve tutucu sol aygıtlar, devlet karşısında örgütlenmek isteyen insanların önüne devletten sonra ikinci bir ifade özgürlüğü engelleyicisi olarak çıkıyor. Oysa her bir birey veya grup hareketin örgütlenmesine eşit ölçüde katkıda bulunma hakkına sahip olduğunda, ortalığı yepyeni fikirlerin mücadelesi sarar ve bunun sonucunda da muhtemele en yakın mücadele biçimi ve çizgisi belirlenir. Bunun kendiliğindencilik olduğunu düşünenlere Gramsci'nin "Saf kendiliğindenlik yoktur" önermesini hatırlatmak isteriz.
Bir olmazsa olmaz: enternasyonalizm
Ezilenlerin uluslararası dayanışmasından yana olunmadan egemen kapitalist sınıfların uluslararası dayanışmasına karşı mücadele edilemez. Enternasyonalizm pek çok solcunun kafasında olduğu gibi duygusal nedenlere dayalı bir dayanışma saiki değildir. Bizzat kapitalizmin uluslararası (yani enternasyonal) çapta örgütlenmiş, bu çapta saldıran ve bu çapta eşitsizlikler yaratan bir sistem olmasından kaynaklanır. Karl Marks'ın "Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!" çağrısı, dünya işçilerini 'gaza getirmek' için değil verili bir gerçeği dile getirmek için yapılmıştır. Yeni hareket bunu bir hissiyat olmaktan çıkarıp, şekillenen küresel anti kapitalist hareketin (hem de organik) bir parçası olmayı hedefleyerek, değişmez bir özelliği olarak görmelidir.
Bunun bir önemli yanı da sisteme karşı mücadele edenleri, aslında sistemin bir silahı olan milliyetçilik belasından koruyacak yegane silah olmasıdır. Yeni hareket ancak ezilenlerin tüm dünyadaki ortak çıkarlarını savunduğunda bize (parçalı da olsa) bir bütün olarak dünya çapında saldıran kapitalist sisteme karşı etkili bir mücadele verebilir. Örneğin sermayeye karşı değil, yalnızca yabancı sermayeye karşı mücadele etmek emek sömürüsünün gerçek nedenlerini gizlemeye yarar.
İşçi sınıfı nerede?
Sayılan özelliklerde bir hareket, aynı zamanda çok çeşitli entelektüel ilgi alanlarına da sahip olacaktır. Sosyalist bir devrimden, yaşanabilir bir çevreye, çocuk emeği sömürüsünden, kadınlar üzerindeki baskıya, cinsel yönelim haklarından, yoksul ülkelerin borçlarına, savaş karşıtlığından, uzayın silahlanmasına, küresel ısınmadan, göçmen işçilerin haklarına kadar pek çok ve çeşitli alanda fikre sahip insan hareketin içinde karşılaşacak ve bu sorunları tartışacaktır. İşte tüm bu sorunların gerçek kaynağına işaret etme şansı tam da burada doğacaktır.
Var olan anti kapitalist hareket gerçekte, kapitalist sistemle, yaşadığı sorunlar arasındaki bağı kurmakta artık zorluk çekmiyor. Sorun "nasıl bir dünya" sorusu etrafında şekilleniyor. Toplumları kökten değiştirme gücüne sahip motor güç olan işçi sınıfıyla hareketin kuracağı bağ da burada önem kazanıyor.
Hem dünyadaki hem de Türkiye'deki kapitalist küreselleşme karşıtı hareket ile işçi sınıfı arasında henüz sağlam, daha doğrusu yeterli bir bağın varlığından söz etmek güç. Ancak bu bağı kurmak imkansız da değil. Çünkü artık işçilerin yaşadığı sorunlarla, kadınların, öğrencilerin, sendikacıların, işsizlerin, çevrecilerin (ve uzayıp giden bir listenin) sorunlarını birbirine bağlayan keskin bir bilince sahip bir hareket var.
Reformları
kazanmak
Mutluluk arayışındaki her insan hayatında iyileşmeler ister. Bu iyileşmelerin toplumsal çapta olanlarına biz reform diyoruz. Her toplumda bu mutluluk arayışına yönelik mücadeleler de reformlar mücadelesi diye özetlenebilir. İşte hedeflenen yeni solun temel özelliklerinden biri de tutarlı bir reformlar mücadelesi vermesi olmalıdır. Gündelik hayatın karşısına çıkardığı çeşitli sorunları aşmak için örgütlenme ihtiyacı duyan herkesin isteyeceği ilk şey, katıldığı hareketin bu sorunlarla ilgilenmesi olacaktır. 'Devrim mücadelesi' diye, sol tarafından genellikle romantik bir sisin arkasında bırakılmış ve belirsiz bir geleceği tarifleyen bir mücadele insanlara uzak ve anlaşılmaz gelebilir. Bunun asıl gereken köklü değişimi yaratacak ve güncel sorunları tümden çözecek mücadele olduğunu anlatmanın yolu, bizzat bu güncel sorunlar üzerinden birlikte mücadele etmekten geçer.
Yeni sol iğneyle kuyu kazar gibi gündelik reform mücadelesinin içinde yer almalı, daha da öte bunun öncüsü olmalıdır. Türki-ye'de bugün doğru halkasından yakalanmış bir zincir var. Henüz küçük sa-yısal güçlerle ilerliyor olsa da, savaş karşıtı mücadele sırasında kendisini kanıtlamış olan bu hareket, toplumsal etkisi ve saygınlığı bakımından, yazının başından beri sözü edilen özelliklere uygun tek alternatif gibi görünüyor.
Cengiz ALĞAN